Yonca Özdemir
yoncita@metu.edu.tr
Bu yazı KKTC-Türkiye ilişkilerinden ziyade KKTC-AKP ilişkilerine odaklanacak, çünkü takdir edersiniz ki Türkiye’de artık eski devlet gelenekleri bir kenara bırakılmış, dümen her alanda tamamen AKP’nin, hatta Tayyip Erdoğan’ın eline geçmiştir. Dolayısıyla, Türkiye’nin diğer dış politika konularında olduğu gibi, Kıbrıs konusunun da Tayyip Erdoğan ve onun dar çevresinin algıları, hayalleri ve kaprisleriyle şekilleneceğini söylemek mümkün. O yüzden Erdoğan’ın on iki gün önceki “Yavrusun sen, yavru kal” söyleminden üç gün önceki “2015 barış yılı olacak” söylemine kayışı radikal gözükse de şaşırtıcı değil. Maalesef umut verici de değil. Yani bugün Akıncı önderliğinde Kıbrıs sorununun çözülmesine Erdoğan ya da Davutoğlu hükümetinin gerçekten destek olacağından emin olabilir miyiz? Eğer bir ana (tabi ki hastalıklı bir anadan bahsediyoruz), yavrusunun büyümesini istemiyorsa, o zaman onun ana kucağından çıkıp özgür iradesini ilan etmesine ve tabiri caizse evlenmesine de engel olmaya çalışmaz mı?
Kuzey Kıbrıs’ta bazılarının anlaması gereken çok önemli bir nokta var. Artık 2004’te Annan Planı’nın tartışıldığı ya da oylandığı zamanlarında yaşamıyoruz. Hele Türkiye o on yılı aşkın sürede oldukça değişti, neredeyse bir saltanat rejimine dönüştü. AKP’nin 2004 koşullarında henüz alt edemediği ordunun gücünü kırabilmek ve kendinden şüphe eden batılı kurumlara kendini kabul ettirmek için Annan Planı’nı desteklediğini ve o zamandan beri köprülerin altından çok sular aktığını biliyoruz. Bugün AKP ve Tayyip Erdoğan’ın o zamanki ürkek ve kendine güvensiz hallerinden eser kalmadı. Akıllarındakileri ve fikirlerindekileri çok daha rahat uygulayabilecekleri koşullara, güce ve özgüvene kavuştular, ve dolayısıyla daha rahat ve fütursuzca davranmaktalar.
Kıbrıs’taki barış sürecini bir kenara bırakalım, bu geçen seneler içinde KKTC’de neler olduğuna bir bakalım. Çünkü bence seçim sonuçlarını, vatandaşların hoşnutsuzluğunu anlamak için AKP hükümetinin KKTC’deki tavrını incelemek zorundayız. AKP’nin ileride Kıbrıs’ta neler yapacağını tahmin etmek için de geçmişte neler yaptığına bakmamız gerekir. Geçtiğimiz yıllarda AKP’nin Kıbrıs politikasının önemli bir parçası imam hatip okulu açma, kuran kurslarını yaygınlaştırma, yeni camiler yaptırma, yani kısacası toplum mühendisliğidir. Bu konu Kıbrıslı Türkleri belki de en çok rahatsız eden konudur.
Öte yandan KKTC, AKP hükümeti tarafından dikte ettirilen “Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı” aracılığıyla, neoliberal bir ekonomik yapılanmaya zorlanmaktadır. Öyle ki, Türkiye için en önemli uluslararası alanlardan biri olan Kıbrıs’ta senelerdir büyükelçilik koltuğunda konunun uzmanı bir kariyer diplomat yerine bir ekonomi bürokratı oturmaktadır. Uzmanlığı bütçe açıkları ve döviz kurları olan bir ekonomistin Kıbrıs sorununun çözümüne katkı amacıyla buraya yollanmadığı açıktır. Sırf buradan dahi AKP hükümetinin aslında Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ciddi olmadığını anlamak mümkün.
Peki, AKP bunları yaparken KKTC hükümetleri ne yaptı? KKTC hükümetleri senelerdir bütçe kısıtlamaları altında ülkeyi yönetmeye çalışırken, bir yandan da “aman gelen para kesilmesin” korkusuyla tüm toplum mühendisliği çalışmalarına boyun eğdi. Hükümetler bu şekilde günü kurtardığını zannederken siyasi alanda ise oldukça kan kaybetti. Tabi koalisyon hükümetlerinde başarısızlıkların sorumluluğu her zaman büyük ortağın başına patlar. Bu durumda CTP’nin son iki seçimden ve referandumdan ciddi kayıplar vererek çıkmasına şaşırmamak lazım. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde sol oylar net bir şekilde yükselmiş olmasına rağmen CTP oylarının düşmüş olması çok anlamlıdır. Aslında Kıbrıs Türk halkı bu seçimde Kıbrıs’ta barışa “evet” dediği kadar AKP’ye ve onun dayattığı şeylere de “hayır” dedi. Aynı zamanda bu seçimde KKTC halkı demokrasiye de kocaman bir “evet” dedi. Nitekim TC’de her geçen gün yok olmakta olan demokrasi aslında KKTC’de hızla yeşermektedir. Dolayısıyla TC’deki kötü siyasi gidişat Kıbrıs Türk halkının yeşeren demokrasisi için de bir tehdittir. Akıncı’nın seçilmesini bu yönüyle de anlamak gerekir.
Acaba son yıllarda AKP’den medet uman KKTC’li siyasetçilerin aynı zamanda en hızlı itibar kaybeden siyasetçiler olduğunun farkında mısınız? Peki, solun büyük partisi CTP seçimden sonra mesajı iyi alabildi mi, gerekli dersleri çıkarabildi mi? Haziran’da yapılacak olan kurultayda bize yeni bir şeyler söyleyebilecek mi? Yoksa eski isimler, boş söylemler ve denenmiş ve başarısız olmuş pratiklerle mi karşımıza çıkacak? Velhasıl, daha yazının başında belirttiğim gibi, artık ne KKTC 2000’lerin başındaki KKTC, ne Türkiye 2000’lerin başındaki Türkiye… Dolayısıyla halkın seçimler yoluyla verdiği mesajları çok iyi algılamak ve siyaseti ona göre şekillendirmek gerekiyor. Fakat görünen o ki değişimi algılamak ve anlamak konusunda halk siyasetçilerden daha becerikli.