28 Temmuz seçimleri yeni bir dönemin başlangıcı olabilecek mi?
Bu soruya cevap aranırken genelde TC-KKTC ilişkilerinin ekonomik paket boyutu konuşuluyor.
Partilerin kamuda, ekonomide, sosyal yaşamda ne tür önlemler alarak mevcut sorunların üstesinden geleceği tartışması henüz yeterince yapılmıyor.
CTP-BG seçim manifestosunu ilk açıklayan parti oldu. Diğer partiler de açıklayınca herhalde konular daha fazla konuşulur, tartışılır olacak.
Bununla beraber Kıbrıs sorunu biraz geri planda duracak gibi görünüyor.
Aslında bunda çok da tuhaflık yok. Kıbrıs sorunundsa bir hareketlilik, toplumda bu yönde bir beklenti olmadığı gibi, partilerin Kıbrıs sorunuyla ilgili bilinmeyen bir görüşleri de yok.
Kimin federal çözüm istediği, kimin şükran çektiği biliniyor.
**
Hal böyle olmasına rağmen 28 Temmuz seçimlerinin Kıbrıs sorunu ve buna bağlı başka bazı konularla ilişkilendirilmesinde büyük yarar var.
Zira Kıbrıs’la ilgili perde gerisinde gelişen süreçlerden her zamanki gibi en son biz haberdar olacağız.
Kıbrıs sorunuyla ilgilenme görevini halkın oyuyla alan Cumhurbaşkanı aylarca UBP kurultayıyla uğraştı. Şimdi ise UBP’de kopanların dahil olduğu DP’nin güçlenmesi için ter döküyor.
Böyle olunca da Kıbrıs sorunuyla ilgili süreçlere müdahil olunmayı bir yana bırakın, ne olup bittiği konusunda bilgilenme dahi mümkün olmuyor, olamıyor!
**
Lafı çok uzatmaya lüzum yok.
Kıbrıs sorununda bazı dengelerin ve denklemlerin değişme olasılığını açık açık konuşmak gerekiyor.
Bunların ‘iyi’ mi yoksa ‘kötü’ mü olduğu konusunda bir yargıya varmak için acele etmemek gerek. Ne var ki ‘dünyanın en eski sorunlarından birinin ev sahipleri’ sıfatıyla Akdeniz’in ortasında ‘Fransız’ muamelesi görmek de adil değil.
Bu konuda bizim Cumhurbaşkanı’nın umursuz halleri süredursun, sanki gelişen bir süreç var ve bu sürecin içinde Kıbrıslı Türkler hiç yok!
Denklemin verilerini sıralayalım:
• Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yatakları bulundu. Bunları çıkarmak üzere uluslararası şirketler ve büyük devletler gözünü bölgeye dikti.
• Lefkoşa’nın Güneyi gazı ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sayıyor. Çözüme kadar da Kıbrıslı Türklerin hak talebini reddediyor.
• Türkiye Kıbrıslı Türklerin gazda pay sahibi olduğunu söylüyor, ama bir yandan da “çözümü beklemeden de biz bu gazı Avrupa’ya taşımaya hazırız. Kıbrıslı Türklerin payını da biz veririz” mesajları veriyor.
• Türkiye AB ile ilişkilerde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin vetosunu yemeye devam ediyor.
• Kıbrıs Cumhuriyeti de NATO’da TC’nin vetosuyla karşı karşıya kalmayı sürdürüyor.
**
Orta yerde bir ‘kaybet-kaybet’ durumu söz konusu…
Türkiye AB’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs Cumhuriyeti de NATO’da Türkiye’nin ‘olur’una ihtiyaç duyuyor.
Dikkat edin, son dönemlerde NATO’nun ismi Kıbrıs’la daha fazla anılır oldu.
Mersin’deki Akdeniz Oyunları’nda dalgalanan Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı ve Yunan milli marşından devşirme Kıbrıs milli marşı sanki biraz da ‘hazırlık çalışması’ kokuyor.
Neyin hazırlığı mı?
Kıbrıslı Türklerin ruhu bile sezmeden ‘TC-KC işbirliği’nin hazırlığı!
Bu fena mı olur?
Bence fena olmaz.
Nasılsa bütün halklar kardeştir ve Kıbrıs sorunu çözümlenecekse Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye halkları birbirini tanıyacak, ilişki kuracak…
Peki ya Kıbrıslı Türkler?
**
28 Temmuz seçiminin pek konuşulmayan taraflarından biri de bu…
Kıbrıslı Türklerin her yerde ‘özne’ olduğu bir yönetim anlayışı…
‘Nesne’ olmaktan, ‘etkisiz eleman’ı oynamaktan hem bıktık, hem de eridik çünkü…