KKTC’de işler iyi gitmiyor. Halk haklı olarak patlama noktasına geliyor. Çünkü günlük yaşamı huzur içinde geçirecek hiç bir ortam kalmadı.
Doğal olarak, şikayetlerin adresi hükümettir veya diğer yöneticilerdir.
Radyolarda, televiizyonlarda veya şahsen görüşmelerde memnuniyetsizlikler dile getirilirken, bugün vardığımız bu noktaya 1974’ten başlayarak geldiğimizi hiç kimse inkar etmiyor.
Kentlerde ve köylerde şiddetli yağmur yağınca yaşanan felaketleri son dönemlerdeki yerel yöneticilerin boynuna asamayız.
Bozulan bütün alt yapının düzeltilmesi kaç zaman alacağını düşünemiyoruz. Dere yataklarına yapılan binlerce binanın yıkılması gerektiğini düşündünüz mü? Bu kararı verebilecek ve halkın tepkisini çekmeyecek bir idare var mıdır? Ya da son dönemdeki hükümet mi, koalisyondaki bir partinin mi tüm hatalar?
Böylesi çok önemli kararlar ancak güçlü ve uzun süreli (en az 5 yıl) hükümetler tarafından alınabilir. Türkiye’de depreme dayanıksız binaların yıkılması ve yenilerinin yapılmasına oradaki tek parti hükümeti 10 yılda halkı ikna ederek ve birtakım kolaylıklar sağlayarak
Bizim şu andaki koalisyon hükümeti göreve geldi geleli CTP-UBP veya UBP-DP hükümetleri üzerine varsayımlar, dedikodular ileri sürülüyor.
UBP ve DP arasında gidiş geliş yapan milletvekillerinin tavırları da bunu kanıtlıyor.
Örneğin, Cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra erken genel seçim olacağı bile dillendiriliyor.
Ülkemizde bu kadar sorun varken, halkın ve yöneticilerin dikkatleri, uzun vadeli planlama yapması olası değil..
Sık sık seçimlere giden, ve her seçim sonrası erken seçim telaffuz edilen bir siyasi kaosa sürüklendik.
Nisan ayında Cumhurbaşkanlığı seçimleri vardır. Meclis’teki partiler, hükümet bu seçime odaklanmış. Bu nedenle günü kurtaracak kadar işler yapılıyor. Öncelikle halkın maaş konusu, ödenme zorunluluğu olan sektörlere yardım en acil işler arasındadır.
Seçim sonrası siyasi dengelerin değişmesi halinde ara seçim de erken seçim de olabilir deniyor.
Yani bir yerde, sorunlara kesin çözüm getirecek ne zaman ne de mekan var!
Halkımızın dikkatini yoğunlaştırdığı diğer bir konu Kıbrıs için yapılan çözüm görüşmeleridir. İçteki umutsuzluklar, bazen umutlu barış anlaşması söylentileriyle gideriliyor. Üstelik Kıbrıs sularına gömülü zengin doğal kaynaklar iki toplum için de refah getirecek sevinci yaşatıyor.
Bir bakıyoruz ortalık toz duman olmuş, hiç bir şekilde uzlaşılmayacak tavırlar takınıyorlar. Halk yine endişeleniyor. Ama bu sorun halkı oyalamak için iyi bir enstruman haline geldi. İç sorunlardan biraz uzaklaşıyor, ya da bu sorunlar ancak çözüm bulunursa bitecek fikrini anımsatıyor.
Diyeceğim o ki, bu ortamda, sorunlarımıza çözüm bulmak biraz hayal gibi görünüyor..
Yaşamımız; “Maaşlar ödensin, sık sık seçim yapılsın, Kıbrıs sorununa kulak verelim.....” türü bir sosyal hayat içinde umutlu ama umutsuz bir tahtiravallide sallanıyor. Seçimler ise bu hayata heyecan katıyor.