Nügen Derman Duru
nugenduru@hotmail.com
Şeffaflaşma gereksinimi duyan sandıklara, periyodik zamanlarda atılacak kâğıtlarla ilgili tarihsel an geldiğinde üzerinde en fazla düşünülen edim “seçmek”…Zihnimizin, adeta bir oyunmuş gibi oynayıp durduğu bir eleme işi. Bir şeyleri tercih ederken aynı zamanda bir o kadarını da dışarıda bırakma işi.
İyi ama insan neyi, nasıl, neden ve kimin için seçmeli? Bu seçimdeki en son hedef ne olmalı? İnsanoğlunun seçim yapmada murat edeceği en son nokta nedir ya da ne olmalıdır?
Kuşkusuz çoğu kişinin son soruya vereceği yanıt mutluluk olsa gerek. Başlı başına felsefi bir konu gibi duran “ mutluluk” sorunu ise bizi tercihlerimize götürmekte. Elbette insan, mutlu bir yaşamı kendine seçmeyi ister. Peki, ama tercih edilenlerin ne kadarı, temel amaç gibi duran mutluluğa hizmet etmekte?
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden biri seçim yapabilme yetisidir. İnsanın doğal eğilimleri karşısında, aklının ve iradesinin devreye girerek gerçekleştirdiği en önemli eylemlerinden biri. Birçok düşünür, özgürlük diye adlandırılan şeyin bu olduğu konusunda aynı görüşte. Bundan dolayıdır ki J .P. Sartre “ İnsan özgürlüğe mahkumdur.” derken , insanın seçmek zorunda olan bir varlık olma özelliğine dikkat çekmektedir.
O halde, seçilenlerin ve seçilmeyenlerin sonuçları yaşama yön vermektedir. İnsan tercih ettikleriyle ve etmedikleriyle kendini, özünü var eder. Yaşamın iki ucu arasında gidip gelirken ,varoluşun değişik versiyonlarını gerçekleştirmektedir. Yazgıymış gibi algılama yanılsamasını yaşasa da aslında seçilenlerin sonuçlarıdır tüm olup bitenler.
Yaşamımızda üzerinde en çok düşündüğümüz ilk seçimimiz neydi? Hangi oyuncakla oynayacağımız mı, kiminle dost olacağımız mı, hangi mesleği seçeceğimiz mi, yoksa hangi eşi seçeceğimiz mi? Büyük bir olasılıkla çoğumuzun hayatında son iki tanesi en çok zaman harcayarak düşündüğümüzdür. Oysaki yaşamın her anı seçimlerle doludur. Bir şey seçtiğimizi sanırken aslında bin şey seçmekteyiz. Bir şeyi elerken de aynı zamanda bin şeyi elemekteyiz. Dışarda bıraktıklarımız belki de sürekli “acaba” sorusunu aklımıza getirecektir. Bizi biz yapmaya çalışmanın yolu da aldığımız kararlardan geçecektir. Benliğimiz, kabul ettiklerimizden hep gurur duyduğunu veya dışarıda bıraktıklarımızdan derin bir iç çekişle kurtulduğumuzu düşünerek rahatlayacaktır. Aklımız ve ruhumuz hep doğruyu, güzeli ararken tıpkı amatör bir ressam gibi eserini yaratıyor. Fırçasını bazen kendine öğretilen şekliyle tuvaline sürerken bazen de içinden gelen sesin etkisiyle renkleri karıştırmakta inat ediyor.
Yaşamın büyük bölümünü deneme-yanılma yoluyla yapılan seçimler doldurmaktadır. Elbette bu seçimler zaman zaman hayal kırıklığı ile sonuçlanmakta. Ancak, yaşamın en sağlam kararlarının alınmasındaki katkılarının da hakkını yememek gerek. Yanlış tercihlerin acı deneyimleri insanın daha özenli seçim yapmasında etkili olabilmektedir. Çünkü seçmek, yaşamın tüm ağırlığını hissetmektir. Omuzumuzdaki bu yükün altında inim inim inlerken, sorumluluk denen okyanusta boğulmamak için çırpınmaktır. Ne çare ki insan olmanın özünü de bu belirler. O nedenledir ki insan tüm yaşamını bir salıncakta sallanır gibi yaşar. Bir yandan bir yana savrulurken kimi zaman pişmanlıkları ardında bırakır. Keşkelerle, acabalarla sürdürülen bir ömrün yaratıcısı kendi olur. Kendi dışında suçlular ararken gizli bir paranoyaya kurban gittiğini fark etmez. Bir yola baş koymakla bir ömrü tüketmek arasındaki ince çizgide yalpalanıp durur. Hiç bir zaman da hangi noktada olduğunu bilmez.
Uçlarda yaşamayı, kıyı insan olmayı seçmek mi yoksa sıradan olmanın rahatlığına, dinginliğine sığınmak mı? Hangisi daha rahat, kolay ve acısız bir yaşamın garantisidir? Hangisini seçmek yaşamda mutluluğunun müjdecisi olacaktır?
Zihni bu sorularla sürekli allak bullak bir halde böylesi bir karmaşada yaşamak, insan için nasıl bir anlam taşır ki!
Kıstırılmışlık duygusu, bulantı ve eziklik yaşamının ağır gölgesi olur; onu hep takip eder. Çünkü o kendisine biçilen elbiseyi giymek yerine bu cenderenin içinde olmayı tercih eder. İşte insan olmak da böyle bir şey…