Bugün bir “Pazar yazısı” yazmayı çok isterdim...
Zizziro vızıltılarından, denizin dinlendirici suyundan, akşamın serini, öğle saatlerinin cehennem sıcağından söz etmeyi planlıyordum..
Olmadı...
-*-*-
“Neden bu güzel Ada’da huzur içinde, insan gibi yaşayamıyoruz?” sorusu beynimi çürüttü...
Evet, hepimizi kafadan hasta eden bu sorun, ne yazık ki yaşantımızın en dertli rahatsızlığı...
“O günü göremeden gitmek” korkusu!
-*-*-
Propaganda, çok sayıda insanın düşünce ve davranışlarını etkilemek amacını taşıyan önceden planlanmış bir mesajlar bütünüdür. Propaganda tarafsız bilgi sağlama yerine, en temelde kendi kitlesini etkileyecek bilgiyi sunar.
-*-*-
Türkiye’de Yargıtay içtihatlarına göre propaganda; bir bütün olarak toplumun ya da belirli bir kesimin inanç, tutum ve davranışlarını yönlendirmek amacıyla bilinçli olarak seçilmiş bilgi, olgu ve savları sistemli bir çaba ve çeşitli araçları kullanarak yayma etkinlikleridir.
-*-*-
Propaganda, aslında “yalanlar bütünü”dür...
-*-*-
Kıbrıs’ta, Türk gizli servisleri, istihbaratçıları veya uzmanları tarafından 1958 yılından itibaren ağır bir propaganda çalışması veya çabası yürütülüyor...
Hedef nedir?
Hedef, “Kıbrıs’ın en azından yarısının Türk olması veya Türk kalması”dır!
-*-*-
Haksız bir tavır mıdır bu?
Kesinlikle değildir...
Türkiye’nin çıkarları, Türkiye’nin çıkarlarıdır sonuçta!
Ortada bir de “karşı taraf” vardır ki, onların, Türk çabasından en az 130 yıl önce başlamış “Ada’nın tamamının Elenleştirilmesi” hatta Ada’nın tamamının, “Yunanistan sınırlarına katılması” çabası söz konusudur...
-*-*-
Ancaaaak, kabul edilmesi gereken veya herkesin bildiği “gerçek”; Ada’da bir “Kıbrıslılık” olgusunun varlığıdır...
Ve bu varlık, 1820’lerde başlayan “Elen” ve 1958’de resmileşen “Türk” emellerinin önündeki temel engeldir...
-*-*-
Mesele de buradadır...
Propaganda, zaman zaman şiddetle işbirliği yaparak, “Kıbrıslılık” iddiası ya da “yaşam tarzı” veya ne bileğim “Kıbrıslı bir gelecek sevdası” peşinde koşanları hedef almıştır...
-*-*-
Rum toplumu içerisinde EOKA; Türk toplumu içerisinde TMT; bir birilerinden önce, kendi toplumları içerisindeki “Elen” ve “Türk” hedeflerine ulaşma yolundaki engelleri “susturmuştur”...
-*-*-
Bu noktada, Rum toplumu içerisinde Kıbrıs Komünist Partisi ve akabinde AKEL’in çok güçlü örgütlülüğü; iki toplumdaki “aşırı milliyetçi” unsurların en büyük engellerinden biridir...
Ve Kıbrıslı komünistlerle bu komünistlerin güçlü örgütü AKEL; hem Elen hem de Türk milliyetçilerin “ortak düşmanı” olmuştur...
-*-*-
Ve olayı daha da geniş bir çerçeveye itersek; AKEL’in “Sovyet yanlısı” duruşu; Ada’daki Elen ve Türk milliyetçilerine, uzun bir süreden beri “Sovyet karşıtlarının” çok sağlam propaganda desteğini de sağlamıştır...
-*-*-
Sadece propaganda desteği değil; aynı zamanda her türlü eğitim, silah ve maddi destek de söz konusudur...
Çünkü Amerika, İngiltere, NATO, Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte içinde oldukları “çıkar merkezleri”; “Kıbrıslılık” çerçevesinde ya da “sınıf bilinci” kapsamında Ada insanlarının birlikte yaşamasını asla istememiştir.
-*-*-
Kıbrıs’ta Türk ve Elen hedefleri ile Amerika – İngiltere – NATO hedefleri “kardeştir”...
Sonuçta, bütün bu “çıkar merkezleri” de bir çeşit kardeşlik yaşamaktadır...
-*-*-
Propaganda da, “birlikte ve ayrı ayrı çıkarlarının korunması” hedefiyle çok güçlü bir şekilde bunları desteklemektedir...
-*-*-
Kıbrıs’ta, Yunanistan’ın da, Türkiye’nin de, Amerika – İngiltere ve NATO’nun da hatta son dönemlerde AB’nin de en büyük sıkıntısı, en büyük düşmanı, “Kıbrıslılık”tır!
-*-*-
Sonuca gelelim...
Ne acıdır ki, “Kıbrıslılık” yüzde yüz olmasa bile çok ciddi oranda bu maçı kaybetmiş durumdadır...
Ada’nın coğrafi olarak da “Kıbrıs halkı” olarak da bölünmüş olması hali kalıcılaşmıştır...
“Kıbrıslı” olmak yerine, “Türk, Elen, Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum” ayrışması pekiştirilmiştir.
-*-*-
Özellikle “Türk işgali altındaki bölge” diye nitelemenin hiç bir hukuki engeli olmayan Kuzey coğrafyası, tamamen yenilmiş durumdadır...
Türk egemenliği ve Türk propagandası mutlak galiptir...
-*-*-
Kıbrıs’ın “Müslüman” veya “Türk kökenli” toplumu içerisinde “Kıbrıslı” kimliği de “adeta bir Elen kimliği” haline dönüştürülmüştür...
Bu da Türk propagandasının aslında en büyük zaferi ama “bizim” en keskin yenilgimizdir...
-*-*-
Peki ne olacak?
Gerçekten bilemiyorum...
Hayatta kaldığım müddetçe “şeftali kebabını”yı koruyacağıma ant içerim!
Kişi olarak bildiğim bir tek budur!
Gerçekten hiç mi
utanmıyorsunuz?
İhaleye neden çıkılır?
Şartlara uyulsun, kamu ve kişiler zarara uğramasın diye!
-*-*-
İhaleye ne zaman çıkılmayabilir?
Çok acil durum olduğu zaman!
-*-*-
Akaryakıt ihalesinde durumumuz en basit ifadeyle böyledir!
-*-*-
Başbakan ve hükümet üyeleri, “çok acil durum, akaryakıt bitiyor, aman ahali karanlıkta kalmasın” diyerek, “ihaleye çıkmadan”, “doğrudan alım” yapabilir.
Ne zaman ve nasıl?
İhale aksarsa, gemi batarsa, fırtına çıkmışsa falan ve de filan...
-*-*-
Peki; durduk oturduk yere akaryakıt ihalesi iptal edilirse...
Üstelik bunun Türkiye’den gelen talimatla yapıldığı konusunda herkes hemfikirse...
Pis kokuların, gözle görülen kapkara dumanların ortalığı sardığı da açık ve de seçikse...
10 liralık akaryakıta, 30 lira veriliyorsa...
Hala doğrudan alım yapmak nedir?
-*-*-
Dünya’da hiç bir demokratik hukuk devletinde, hiç bir hükümet, “Biz istediğimizi yaparız, hükümetiz” diyemez!
Yok eğer, “emir böyle, boynumuz kıldan ince” diyorsanız, “işgali” onaylar mısınız onaylamaz mısınız?
-*-*-
Yok mu bu konuda sesini çıkaracak tek bir “hükümet tarafı yetkilisi?” diye düşünürken, Demokrat Parti (DP) Lefkoşa Milletvekili Hasan Tosunoğlu’nun yaptığı açıklama, bence yeter de artar bile...
Tosunoğlu diyor ki, ““Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nda ihalesiz yakıt alımına artık bir son verilmelidir”…
-*-*-
Peki verilmezse ne olur?
Bu ülkede bir şey olacağı yok; korkmayın ama sizin de ustalarınızın da “hırsız” olduğu kanıtlanır!
-*-*-
İnanın, belki her seçimi kazanırsınız; karşılaştığınız herkes de size sarılır, kucaklar, öper, elinizi sıkar ama hırsız olduğunuzu çok iyi bilir!
Gerçekten utanmıyor musunuz?
KKTC’de her şey yoluna girecekti... Ne akaryakıt hırsızlığı ne öteki beceriksizlikler birinin umurunda olacaktı... Çünkü, yüzde 50’den fazla maaşına zam alacak olan “devlet çalışanı ve emeklisi”, üstelik de bu sıcakta özel sektör çalışanı kölelerin ya da asgari ücretlinin mağduriyetini düşünecek değildi... Şimdi yüzde 20 kesinti olacak ya; hükümetin işi de ortalık da toz duman!