Neriman Cahit
- Nasıl sağlanır bilemem ama “kontrolsüz nüfus” artmaya devam ettikçe – ki ediyor, edecek – Lefkoşa’nın kurtulma umudu yok! Sadece Lefkoşa değil, her yeri aşırı kalabalık ve çiğnenmekten – dolayısıyla, kirlenmekten – kurtarmak gerek. (Düşünebilir misiniz koskoca Paris’te, tek bir süpermarket yok. Süpermarketten alışveriş yapmak isteyenler, banliyöye gitmek zorunda.
Paris’in içinde bakkaldan alışveriş yapıyor, ilk yapıldığı gibi duran “küçük lokantada” yemek yiyorsunuz…
- Bir kent nasıl kent olduysa öyle korunabiliyor!
- Ek ve çirkin mekânlar kesinlikle yıkılmalı… Ve “tarihi mekânlar” diriltilmeli. (Avrupa’da eski yapı ve bölgelere “çivi’ dahi çakamazsınız.
- Plastik sanatlara evet… Ama plastiğe, HAYIR! Tabela kirliliğine hayır! 500 yıllık, 1000 yıllık duvarlara yazı yazmaya hayır!
Tarihe yakın yaşamanın… + Bazı yapıları işgal etmenin bir “bedeli” olmalı… Özellikle açık hava kahve ve lokantalarında plastik masa ve sandalyelere, öfff ki ne öfff!!!
- ‘Yaşam Kültürü’ değişiyor… Öyle eskiden yaptığımız gibi hayallere dalmaya, öyküler kurmaya izin yok! Özel tarihimiz ve önem verdiğimiz kişilerin tarihine ait izler, anılarını yaşatacak “fiziksel işaretler” yok oluyor. Dolaşarak, yürüyerek, zaman içinde yolculuklar yapmak artık imkânsız…
Ve sokaktaki yaşam artık her yönüyle estetik dışı, insan ilişkileri kaba, sert ve gerilimli, yapılar çirkin, sokaklar kirli…
- Eski Lefkoşa özlemi içimde giderek artan bir sızı… Girne Kapısı’nda Haşmet Beyi, Abdi Çavuş’ta Pembe Marmara’yı ve diğerlerini en azından evlerinin önünde – tahayyül etmek isterim… Lefkoşa’da hep birlikte yaşadığımız diğer tüm azınlıkları da…
PLANSIZ GELİŞME
- Hiçbir plana uyulmadığı için her yerde sürmekte olan “Plansız gelişme” sonucu başta trafik, bir sürü sorunlar yaşıyoruz… Bu sorunlar ise biteceğine artıyor… Artacak da…
- “Kaçak” oldukları o kadar belli olan ve “Canım Lefkoşa’nın ruhunu gittikçe yok etmekte olan o kadar yoğun bir yapılaşma var ki!
- Bu şehirde, kentleşmemiş insanlardan ve onların sorunlarından (çöp, kanalizasyon, ses kirliliği, eğitim, sağlık, trafik vb.) çok rahatsız oluyorum. Arsa yağması ve ganimetçiliğin sembolü olan yapılar… Özensiz ve dokuya uymayan öyle çok çirkinlik var ki!
- Hiçbir anlamda, Lefkoşa’nın dokusuna uymayan o kocaman oteller + diğer yapıları Lefkoşa’nın bir “ayıbı” olarak görüyorum… Ne yazık ki, Lefkoşa’yı çirkinliklerden arındırmak için, kişi ve kurumlar yeterli değil…
- Ve ne yazık ki gerekli tepki gösteremediğimiz için her çirkinlik bize hazmettiriliyor. Lefkoşa’mın, o tek kat bahçeli sarıtaş evlerini özlüyorum…
- Nereye baksan:
- Apartmanlar, apartmanlar, apartmanlar… Siteler… Siteler… Siteler…
Kıbrıs’ın kültürüne ve doğasına uymayan ve onu çirkinleştiren öğeler… Sözde, çağdaş ama kişiliksiz, anlamsız, insan duygularını yıpratan, çirkin, sıra, sıra sıralar…
Güzellikler de bir ihtiyaçtır… Ama yitip gitti buralardan…
GİRNE’NİN DE…
Girne, o güzelim şipşirin kırmızının da ırzına geçildi… Deniz kenarında bir yere oturup biraz soluklanmaya dahi şansınız yok… Tabii eğer umurunuzdaysa. Ne mi, en basiti plastik…
Plastik, yani naylon; yani hakiki olmayan… Yani, bir süre sonra, silseniz de temizlenemez hale gelen…
Yani, eğreti, çirkin, hafif, köksüz, tarihsiz, kimliksiz…
* * *
Bir bakıyorsunuz, etrafınız deniz ve yüzlerce yıllık yapılarla çevrili. Ama sadece eşyaların değil… İnsanların da naylonlaşması… Herkes evinin içine her şeyi koyabilir ama bu tür yerlerde plastik olmamalı…
Bu ülkeyi plastikten – naylonlaşmadan kurtarmalıyız!
Ben kendi kentim için söyleyeceğim:
Lefkoşa’yı – Lefkoşa yapan her şey canla başla korunmalı…
Bunlar da sadece yapı boyutuyla kalmamalı…
İnsan, çevre, tarih, mimari, görüntü, müzik… Yani, ona has kültür…
Ve en önemlisi de bu göreve hepimiz katılmalı, onu seven her birey katılmalı… Başta da Yerel Yönetimi…
-devam edecek-