Şehitler Üzerinden Barışı Kurmak: Leymosun Projesi

İbrahim Özejder

 

• Onlar, sadece bir grup insanın inanç dünyalarıyla ilgili bir eksikliği tamamlamaktan başka bir amaç gütmediler. Yine de yaptıklarıyla bize barış adına konuşacağımız bir malzeme bırkatılar.

• Toplumsal hafızaya barışın, savaşta ölenlere ve onların yakınlarına saygıyı da içermesi gerektiği satırı yazılmıştır.

Biz ‘barış gazeteciliği nasıl yapılır’ diye uğraşırken birileri bilfiil barışı kuruyor…

Birileri, öyle büyük iddialarda bulunmadan, büyük hedefler koymadan, kendi rolünü abartmadan, bağırıp çağırmadan, sessizce, çaktırmadan, birşeyler yaparak, barışın tepedekilerin atacağı imzadan ibaret olmadığını, bir süreç, hatta bir yaşam biçimi olduğunu gösteriyor bize …

Birileri, o çok beklediğimiz ‘Anlaşma’ gelmeden de insanların barışı kendi içinde yaşayabileceğini anlatıyor bize.

Kıbrıs’ta ‘birileri’ yani ‘barışın sessiz-isimsiz kahramanları’ aslında geniş bir liste oluştuyor. Ancak yazımız, Leymosun Kültür Vakfı’nın geçen haftaki etkinliğiyle sınırlı.

Leymosun Kültür Vakfı çok riskli meseleyi görev edindi ve geçen hafta alnının akıyla tamamladı. Leymosun’da şehit düşenlerin eksik mezar taşlarının tamamlanması projesi ve bununla ilgili 17 Nisan’da Leymosun’da yapılan töreni medyadan takip ettik.

Proje ve törenin medyada geniş yer bulması, proje yürütücülerinin medyatik olma ve bu sayede konum elde etme niyetlerinin olduğu anlamına gelmez. Tam tersine onlar, sadece bir grup insanın inanç dünyalarıyla ilgili bir eksikliği tamamlamaktan başka bir amaç gütmediler. Yine de yaptıklarıyla bize barış adına konuşacağımız bir malzeme bırkatılar.

Vakfın, Limasol Şehitleri Mezar Taşları Yenileme ve Çevre Düzenleme Projesi üzerine madde madde şu saptamaları yapabiliriz:

Şehitler: Zor mesle

‘Şehitler üzerinden ırkçılık yapmak, kışkırtıcılık yapmak, barış karşıtlığı yapmak’ sözlerini çok duyduk. Çünkü şehitler ölümü, kanı, düşmanı, savaşı çağrıştırır; kin, intikam duygularını harekete geçirir. Şehitleri kullanmak, dünyanın her yerinde barışçı çözümlere karşı çıkmanın en ucuz yöntemidir.

Bu nedenle Leymosun Kültür Vakfı’nın, riskli bir konuya cesurca el atarak ve konuyu baskın siyasetin sınırları dışına çekerek, son derece değerli empatik bir atmosfer yaratmasını küçümsememek gerekir. Rumların yönetimi altındaki bir bölgede savaşı, fanatizmi çağrıştırabilecek bir girişimi başarıyla sonuçlandırmak kolay bir iş değildi.

Sadece Leymosun Vakfı’nı değil, projeye destek veren Rum inisiyatifi de takdir etmek gerekiyor. Her iki taraf da konuyu abartmadan, günlük politikaya karıştırmadan, Rum ve Türk tarafındaki potansiyel fanatizmi kışkırtmadan sonuçlandırmayı başardılar.

Zıtların bu tür bir işbirliği projeyle ilgili haberleri takip edenler üzerinde mutlaka bir etkide bulunmuştur. Toplumsal hafızaya barışın, savaşta ölenlere ve onların yakınlarına saygıyı da içermesi gerektiği satırı yazılmıştır.

Geçmişi inkar edelim mi?

Barışı düşünürken, genellikle geçmişin özellikle de savaşın unsurları olan geçmişin inkar edilmesi, hafızalardan silinmesi akla gelir. Bu yaklaşıma göre Leymosun’daki şehit mezarlarının hatırlanması değil, unutulması gerekirdi. Hatırlamak barış talebine tersti. Toplumların kendi geçmişini unutması gerekmediği gibi karşı toplumun geçmişini hatırlamasına da saygı göstermelidir.

Kıbrıs’ta geçmişteki acıların müsebbibi olarak TMT ve EOKA çok tartışılıyor. Yaygın şekilde Kıbrıslı Türkler Rumların EOKA’yı, Rumlar da Türklerin TMT’yi reddetmesini barışın koşulu olarak görüyor. Toplu katliamlar ve insanlık dışı savaş suçlarının ortaya çıkarılması ve kesin bir şekilde reddedilmesi elbette anlamlıdır. Ancak, TMT ve EOKA bütün günahlarına rağmen, her iki tarafta toplumsal değerler haline gelmiştir ve toptan reddedilmesini barışın koşulu olarak ortaya koymak anlamlı olmayacaktır. Ayrıca Leymosun Projesi bize buna gerek olmadığının ipuçlarını da vermektedir.

Barış sadece ‘barış aktivistleri’ni kapsamaz

Kıbrısın her iki tarafında azımsanmayacak barış aktivisti var. İki toplumlu barış etkinlikleri bugüne kadar maalesef her iki taraftan aktivistleri içermekle sınırlı kaldı. Dar grupların çalışmalarının toplumların derinliklerine pek sirayet etmediği görüldü. Leymosun Projesi gösterdi ki, fazla iddialı olmayan ama toplumların geniş kesimlerini etkileyen çalışmalar barışçı düşüncenin gelişmesi bakımından daha etkili olmaktadır.

Medya olumluydu

Sert kamplaşmalara alışık Kıbrıs Türk medyası, Leymosun Projesine geniş yer verdi. Haberler ve yorumlar büyük oranda olumluydu. Kışkırtıcılık yoktu. Medyamız barış gazeteciliği açısından iyi bir sınav verdi diyebiliriz. Ancak ‘söyleyene değil söyletene bakmak gerekir’ deyimine uygun olarak esas payın, büyük bir empati ve sempati yaratan Leymosun Projesine ait olduğunu söylemeliyiz.

Son söz olarak; Leymosun Kültür Vakfı sayesine artık barış kuruculuğu için referans alacağımız özel bir modele daha sahibiz…

Leymosun Kültür Vakfı’na takdir

En büyük takdiri hakeden elbette Leymosun Kültür Vakfı’dır. Kimseyi karşısına almadan, kimseyle çekişmeden, bu zor ve riskli işi nasıl başardılar? Hayret etmemek mümkün değil.

Vakfın başarısını sadece Şehit Projesi’yle sınırlı tutmak yanlış olur. ‘Ben Leymosunluyum’ facebook grubundan itibaren, Kıbrıs’ın dernek-örgüt alışkanlıklarının dışında bir performans izledik. Bir bölge örgütü olarak nasıl ‘bölgecilik’ tuzağına düşmediler; Leymosunlular dışında da nasıl herkesin sempatisini kazandılar; bu kadar siyasi ve kültürel farklılığı nasıl birarada tuttular; nasıl bu kadar yaratıcı etkinliklere imza attılar?...

Bunlar gerçekten kolay değil ve (hiç öyle bir beklentileri olmamasına rağmen) vakıf camiasını ve aktivistlerini takdir etmezsek herhalde haksızlık etmiş oluruz.