Gerek 1974 sonrası yaratılan gerekse 1983 sonrasında da sürdürülen ganimetçi anlayış, üretimden kopukluk stratejisi, insan yetiştirme sistemi olan eğitimdeki dogmatik uygulamalar, en genel anlamda statüko ve devletin yapısal sorunsalları ile Kıbrıs Türk halkının sağlıklı ve demokratik bir biçimde geleceğe taşınmasının olanaksız bir hale geldiğini bırakın bizlerin dile getirmesini ve CTP-BG’nin politik tezlerinde en geniş analizlerle ortaya koymamızı, “bu devleti biz kurduk ve sonsuza kadar yaşatacağız” diyenler dahi yarattıkları sistemin (ya da sistemsizliğin) sürdürülemez olduğunu teslim etmeye ve kendilerince devletin adının da değiştirilebileceği noktasından hareketle değişimden/dönüşümden bahsetmeye ve gündem yaratmaya başlamışlardır son dönemlerde…
Yaşamın her alanında yapısal köklü değişimler olmasını yıllardır dile getiren bizler ulaşılan sorunsallardan kurtulabilmenin en doğru yolunun yeni başlangıçlarla ve sistemsizlikleri kendi ülke koşullarımıza ve ihtiyaçlarımıza uygun sistemlerle değiştirmekle olanaklı olduğunu vurguladık. Bu kesinlikle göz ardı edilmemeli ve sistemsizlikleri ile ülkemizin duvara toslamasını gerçekleyenlerin şimdi ortaya bir yenilikçi ve dönüşümcü edasıyla çıkıp da yarattıkları sorunsallar üzerinden sembolik ve şekilsel çözüm önerilerini topluma enjekte etmelerinin hiçbir işe yaramayacağını Kıbrıs Türk halkı ile alternatif çözüm önerilerimizi yeni yapılanma ve sistemlerle bütünleştirerek ve gerekirse bu konularda seferberlik ilan ederek paylaşmalı ve geleceğimizi doğru başlangıçlarla yeniden ve hatta sil baştan yapılandırmalıyız…
Ülkemize uygun toplumsal ihtiyaçlarımıza yönelik ancak doğru ilkeler çerçevesinde yeni başlangıçlar için bilimsel yaklaşımlardan, mesleki ve sosyal etikten, şeffaflık-eşitlik-adalet- ve hukukun üstünlüğü ilkelerinden, sosyal devlet anlayışından, insan odaklılıktan, ülkemizde ve ülkeler arasındaki barıştan ve halkların kardeşliği ilkesinden en ufacık tavizler vermeden kurmalıyız yeni sistemleri ve yapılanmaları.
Bundan tam bir yıl önce CTP-BG politik tezlerinde de belirttiğimiz gibi bizler en genelde gerek kamu gerekse özel sektöre ait tüm kurumlarımızın etkin ve verimli bir şekilde faaliyetlerini sürdürmelerini, varoluş kavgamızın önemli bir unsuru olarak ele almakta ve tüm kurumlarımızın kendi öznel koşullarında, çalışanların azami düzeyde korunarak haklarının geliştirileceği insan odaklı bir yaklaşımla, günümüz koşullarına uygun yapılara kavuşturulmalarını önemsemekte ve bu amaçla, halen kamuya ait olan kurumların, hangi yöntemlerle yeni ekonomi koşullarına uyarlanacağının, her bir kurumun durumu ayrı ayrı incelenerek kendi öznel koşullarına uygun bir şekilde kararlaştırılması gerektiği üzerinde durmaktayız.
Bizler politik tezlerimizde de vurguladığımız gibi bugüne kadar varlığını sürdürmüş ve Kıbrıslı Türklere birçok açıdan büyük zararlar verdiği açık bir biçimde görülen ve Kıbrıs’ın kuzeyinde “siyaseten ayrılıkçılığı sürdürebilmek için uygulanan sağlıksız model ve ekonomik yapı ve yaklaşımını” artık daha fazla sürdürülebilir bulmamakta, etkin, verimli ve teknik bir kamu yönetimi ve kamu işletmeciliği anlayışının yanı sıra; çalışanların sosyal güvenlik ve sendikalaşma gibi haklarının teslim edileceği, istihdam olanaklarını çeşitlendirecek, her açıdan güçlü bir yerel özel sektör anlayışı üzerinde durmakta ve ancak böylesi bir ekonomik yapılanmanın, sosyal adalet ve demokratik hukuk düzeni anlayışı ile bütünleşmesi halinde toplumsal varlığımızın gelişeceğini öngörmekteyiz.
İşte tüm bu gerekçe ve amaçlarla artık ekonomik-toplumsal- ve sosyal programlarımızı hem bir bütünlük hem de detaylı ve kapsamlı bir biçimde geliştirip halkımızla paylaşmak bir yurtseverlik görevidir ki bu programları geliştirip uygulayabilecek yeni yapılanmaları siyasal partilerin önce kendilerinden başlayarak tabandan yukarıya doğru oluşturmaları ise kaçınılmazdır ve elzemdir.