Denktaş Klerides’i akşam yemeğine davet ettiğinde ve Klerides bu teklifi kabul edip de makam aracıyla kuzeye geçerek KKTC Cumhurbaşkanlığı’na geleceği açıklandığında, güneyde kopan kıyametleri hatırlar mısınız?
Yıl 2001...
Sınır kapıları henüz kapalı, kuzey-güney arası geçişler henüz yasak...
Ve bir Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın, resmen tanımadığı KKTC devletinin muhaceret polisinin kontrol noktasından geçiş yapması, o dönemin şartlarında nasıl da büyük bir mesele, Klerides adına nasıl da büyük bir zafiyet(!)...
Klerides, buna hararetle karşı çıkan Rum çevrelerin ne söylediğine kulak asmadan kuzeye geçmiş, Denktaş’ın davetine icabet ederek o yemeğe katılmış ve karşılıklı olarak yapılan bu jestler, ‘Annan Planı süreci’ adına son derece önemli bir başlangıç olmuştu.
O sürecin sonunda sandıktan çözüm çıkmasa da, Klerides’in sonuca odaklı bu davranışı, Kıbrıs meselesinin biraz da ‘niyet’ meselesi olduğunu göstermesi açısından değerliydi.
Ancak hemen bu noktada hatırlatmakta fayda var; Denktaş’ın yemek daveti KKTC Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, yemek ofis olarak kullanılan ve KKTC devleti ile KKTC Cumhurbaşkanlığı’na ait sembollerin yer aldığı binada değil, yan taraftaki binada yenmişti.
Hani Eroğlu’nun, ABD Başkan Yardımcısı Biden’i kabul edeceği o binada!
Yani Klerides’in asla şüphe duyulmayacak iyi niyeti dahi bir noktadan itibaren siyaset bariyeriyle sınırlıydı.
Ve hemen bu noktada bir hatırlatma daha yapmakta fayda var; bu jeste aynı şekilde karşılık vermeyi uygun gören Klerides de Denktaş’ı akşam yemeğine davet etmiş ve o yemek de Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlık Sarayı’nda değil, bizzat Klerides’in Lefkoşa’daki evinde yenmişti.
Yani Denktaş da o gece, tıpkı Klerides gibi, tanımadığı devletin sembolleriyle muhatap olmamıştı.
***
ABD Başkan Yardımcısı Biden’in Eroğlu ile nerede görüştüğü değil, görüşecek olmasıdır önemli olan.
Ve bu görüşmeden Kıbrıs müzakere sürecinin lehine bir gelişme çıkacaksa, nerede görüşürlerse görüşsünler, çıkacaktır.
Biden’in KKTC sembollerinden uzakta bir yerde durması, statümüzü aşağıya çeken bir şey değildir, çünkü ‘tanınmış devlet’ şeklinde bir statümüz zaten yoktur.
KKTC devleti, uluslararası platformda tanınan bir devlet olmadığından, bizi tanımayan devletlerin temsilcilerinin KKTC’ye ait sembolleri kabul etmemesi, son derece doğal bir sonuç değil midir?
Her geleni aynı gerekçeyle eleştiri yağmuruna tutmak, bu şartlarda ne kadar manalı olabilir?
Farkında mısınız; tanımadığı devletin sembollerini görüşmede kabul etmeyen Biden’i eleştirenlerle, ‘Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımıyor, dolayısıyla AİHM’nin 90 milyon Euro’luk tazminat hükmü Türkiye’yi bağlamaz’ savunmasını yapmakta olanlarla, aynı insanlar!