20 yaşındaki üniversite öğrencisi Özgecan’ın, okuldan eve gitmek için bindiği minibüsün şoförü tarafından önce tecavüz edilip, sonra bıçaklanıp, sonra da yakılıp dereye atılmasının ardından, sosyal medyada #sendeanlat haştagıyla başlatılan bir kampanya var.
Kadınlar, bugüne değin yaşadıkları tacizleri, söz konusu haştag aracılığıyla paylaşıp, hem seslerini yükseltiyor ve hem de toplumda bu konudaki duyarlılığı artırmaya çalışıyorlar.
Sıradan, kimsenin tanımadığı kadınlar da var aralarında, herkesin tanıdığı, ünlü isimler de.
Bu kampanya, tacize ya da tecavüze uğrayıp da yaşadıklarını, korkup kimselere anlatamayan sessiz çoğunluk için, ufak da olsa bir ilham kaynağı, bir cesaret kıvılcımı olur belki.
Çünkü tacizcinin ve tecavüzcünün en çok cesaret bulduğudur sessizlik.
Taciz edeni, tecavüz edeni değil de taciz edileni, tecavüz edileni suçlama eğilimindeki bir toplum içerisinde yaşayan ve bu sebeple uğradığı her türlü hakareti, kendine saklamayı ‘öğrenen’ kadınların sessizliği!
Suçu kendinde araması ‘öğretilen’ kadınların sessizliği!
Giydiği eteğin boyunda...
Pantolonunun darlığında...
Makyajının renginde...
Ayakkabısının topuk uzunluğunda...
Kahkahasının tonunda...
Gece geç vakit karanlık sokakta yürümesinde...
Tek başına yaşamasında...
Patronun ‘samimiyetine’ yeterince karşılık vermemesinde...
Kocasının istediği zamanda ve biçimde bir cinsel ilişkiyi reddetmesinde...
Yemeği masaya vakitli koymamasında...
Erkek arkadaşının ‘haklı’ kıskançlığını mazur görmemesinde...
Babasının, erkek kardeşinin ya da amca oğlunun, ‘eve erken gel’ talimatını yerine getirmemesinde...
***
Bu kampanya kapsamında anlatılanlar, birçok kadın için çok tanıdık.
Birçok kadının, neredeyse günlük hayatının bir parçası.
Ve bütün bunlar, ne kadar çok konuşulursa, o kadar çok duyulur hale gelecektir, bu tanıdık ama bir o kadar da ‘yabancı’ olunan hayatlar, acılar ve korkular.
Diyeceksiniz ki, tacize, tecavüze uğrayan kadınlar, sosyal medyada, Twitter’da hesapları bulunanlardan ibaret değil.
Değil elbette.
Ve ne yazık ki, tacize, tecavüze uğrayıp da kendine gömülen kadınların önemli bir çoğunluğunun, bırakın Twitter hesabını, bir bilgisayarı, bırakın bilgisayarı, bir kitabı, bir kalemi bile yok Türkiye’de.
Ama bir yerden başlanmalı.
Büyük şehrin cafcaflı apartmanlarında oturan mağdurlar konuştukça, bu, önünde sonunda ülkenin ücra köşesinde, kerpiç duvarlar ardında susan küçük kızların hayatına da dokunacaktır.
Küçücük hikayeler, ufacık anlatılar gün gele, büyük trajedilerin ortaya dökülebilmesi için bir umuttur.
Bir umut ki, bedeli, Özgecan’ın anasının yüreğindeki taş kadar ağırdır!