Yeni tanıştıkları kişilere kendilerinin ne kadar önemli ve değerli olduklarını anlatmak için insanların kullandıkları bazı pazarlama cümleleri üzerine düşünüyorum bir süredir… Bunlar güya zekice laf arasına sıkıştırılıp söylenmeye çalışılıyor ama her durumda sırıtıyor bir biçimde… Örneğin almış olduğu bir ödülü anlatının bir yerine sıkıştırma girişimi… Bir biçimde lafı kendi iftihar alanlarına getirme cambazlıkları… Bir anı anlatmaya başlarken konuyla ilgisi olmadığı halde neden o mekânda bulunduğunu kendisine ait bir başarı -Önemli bir bursa layık görülmüştüm o yüzden o şehirdeydim- ile taçlandırma girişimi…
Bununla dalga geçiyor değilim çünkü geçmişe bakınca -şimdi yüzüm kızarsa da- kendimi fark etmeden böyle durumlara girmiş olarak yakaladığım anlar var… Gizli bir mikro-iktidarlar savaşı var çünkü üç beş kişinin bir araya geldiği pek çok ortamda… Anında oluşuyor çeşitli hiyerarşiler… Kim en başarılı, kim en güzel, kim en mutlu vb. üzerinden gizli yarışmalar dizisi başlıyor. Birilerinin hırsla önüne geçmeye çalıştığını, sahte, abartılmış, tahrif edilmiş anlatılar sunduğunu, kendisini büyütürken başkalarını küçültüp silikleştirdiğini fark edebiliyorsun ve tepen atıyor. Kimi insanlar, ses tonları, beden dilleri, yüz ifadeleri ve mimikleriyle dahi kurabiliyorlar böylesi bir iktidarı… Böylesi çevreler ve ortamlardan ne kadar uzak durmaya çalışsan da bir biçimde parçası olabiliyorsun bunun…
İnsanları lafı hep kendi başarılarına, ne kadar önemli olduklarını duyumsatacak cümleler kurmaya sürükleyen nedir diye düşünmek lazım biraz. Karşımdaki beni sıradan biri sanıyor, öyle olmadığımı bir biçimde ona duyumsatmalıyım belki de gizli düşünce… Küçümsendiğini, silikleştirildiğini fark ettiğinde içine çöken burukluğun bir nedeni de kendinden çok da memnun olmaman aslında… Çok daha iyi yerlerde olman gerektiği halde haksızlığa uğramış olduğun duygusu da eşlik edebiliyor buna…
İstanbul’da bir arkadaşımın evindeki partide karşılaşmıştık. Yanlış anımsamıyorsam İngiliz bir müzik adamıydı… Birkaç gün önce başından geçen bir olayı anlatmıştı… Birtakım müzisyen arkadaşlarıyla içlerinden birinin evinde yiyip içip sohbet ediyorlarmış… Sonra bir kadın gelmiş ve katılmış onlara… Bir ara kadın şarkı söylemiş… O da kadına dönüp “Çok etkileyici bir sesiniz var müzik piyasasına girmeyi düşünmez misiniz?” diye sormuş. Bir sessizlik olmuş önce… Sonra kahkahalar… Bu kadın Sezen Aksu’ymuş… Çok utandığından, yerin dibine geçtiğinden söz etmişti.
Nedense bunu hatırladım tanımadığın insanlar arasında kaybolmuşluk hallerini düşünürken… En hoşlanmadığım ise birilerinin seni tanıştırırken kullandığı retorik pazarlama cümleleridir. Bir sunucu edasıyla yapılır bu… Size tanıştırdığım kişiyi küçümseyenin sakın, o şöyle şöyle başarılara imza atmış önemli biri takdimleri…
Bazı insanların kafasındaki hiyerarşi merdivenini ve seni hangi basamağa oturttuklarını hissedebilirsin hemen… Bütün kimliklerin iş başındadır böylesi durumlarda… Cinsiyetin, yaşın, etnik kimliğin, sınıfın, fiziksel görünümün vb. Söylenmemiş cümleleri işitme yeteneği olanlar, bir de kafalarını böylesi şeylere takmışlarsa iç seslerinin ürkütücü cümlelerine esir olmaları kaçınılmazdır.
Sanat, edebiyat dünyasında olan biteni, gizli gündemleri, yer kapma, hiyerarşinin üst basamaklarına tırmanma girişimlerini izlerken içi bulanabilir insanın… Hayatın çeşitli yükselme fırsatlarıyla dolu olduğuna ve bunun bazı kişilerle tanışıp onları etkileme yoluyla ele geçirilebileceğine inanılmıştır bir kere… Öyledir de sonuçta…
80’li yıllarda liberal ekonomik model içinde ortaya çıktığını sandığım bazı davranış biçimleri biraz da bunlar… İş görüşmesine giderken dikkat edilmesi gereken gizli kurallar bütünü…
Anne babaların çocuklarıyla iftihar anları vardır ve pek çoğumuz çocukluğumuza ait mutluluklara sahibizdir böyle anlarda… Böylesi zamanları çoğaltmak istemişizdir belki de hep… Bir başarı sahibi olmayı ve bunun başkalarına duyurulmasını, bize imrenilerek bakılmasını özlüyor olabiliriz.
Sonuçta insan bir sevinci başkalarıyla paylaşabilmek istiyor. Bunda pek bir sorun yok… Bana itici gelen bu pazarlama çabasının gizli gündemleri ve başarının değerini düşürüp insanı çirkinleştiren, onu bir bezirgâna çeviren yanı…
Pek çok abartılmış, sahte, yanlış yorumlanmış başarı hikâyeleri dolaşıyor sonuçta ortalıkta… Gerçekten değerli olanın sessizliğinden ötürü görünmezliği pahasına…
Kendin için değil de hayatı değiştirmek, güzelleştirmek için ne yaptın? Esas değer bu değil mi?