“Ankara’ya gideceklermiş. Önce halka verdiğiniz sözleri yerine getirin, sonra nereye isterseniz gidin”,
“Para yoksa bulacan canım; bulamazsan gidecen canım”,
(meclistekiler) “emeğimizi çalmak için buradadırlar, bütçeyi geçireceklermiş, hırsızlık yapıyorlar”,
“bunlardan çözüm beklemek abestle iştigaldir”,
“mesajı almazsanız, paranız da var, bileti kesin ve ülkeyi terk edin çünkü sizi önümüze dizdiğiniz polis de kurtaramayacak”,
“bize katılanlarla polis engelini de aşarız, Meclise gireriz”,
(turizm yatırımlarına verilen muafiyetlerle ilgi olarak) “yeme de yanında yat”,
“bisikletten düşen Maliye Bakanı”,
“sen bisiklet sürmeyi bile öğrenemedin Birikim’ciğim, oyun mu oynuyoruz”…
Bu sözler, Sendikal Platform’a üye bazı sendikaların sözcülerinin Meclis önündeki eylemleri sırasında gündemleri ile ilgili olarak yaptıkları ve birçok şeyler söyledikleri konuşmalarından alındı. Konuşmalarının tüm içeriği önemlidir mutlaka, Türkiye’ye bağımlılığı gerçekte dert etmeyen ve hatta teşvik bile eden yaklaşımlar üzerine yorumlar da yazılabilir ama bir başka açıdan yorumlamakta da yarar vardır. Bu sözler, sendikal hareket örgütlerinin ve sözcülerinin ‘Tükenmişlik Sendromu’ içinde olduğunu söylüyor ve bunun için ayrıca önemlidir.
Bilgi Çağı’nın en önemli sorunlarından olan ‘Tükenmişlik Sendromu, meslek ve iş yaşamını, hem bireysel, hem de örgütsel açıdan olumsuz etkileyen unsurlardan biridir, mesleki bir tehlikedir. Tanımı ilk kez, tükenmişlik teorisyeni olan Psikolog Herbert Freudenberger tarafından 1974’de yapıldı (Journal of Social Issues): “Başarısız olma, yıpranma, enerji ve gücün azalması veya tatmin edilemeyen istekler sonucunda bireyin iç kaynaklarında meydana gelen tükenme durumu”… Tükenmişlik Sendromu insanlarla yüz yüze ilişki gerektiren mesleklerde görülmektedir. Stres etkenlerden biri, gerçek dışı hedefler ve azalmış özsaygı da etken… İş talepleri ile işi yapan bireylerin ihtiyaçları arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan ve aşamalı olarak ilerleyen bir süreç; insanların kurduğu ilişkiler ve bu ilişkilerin kötü gitmesiyle ortaya çıkan sorunlar…
Konunun diğer teorisyenlerinden Psikolog Dr. Christina Maslach ve Zimbardo, ‘Burnout – The Cost of Caring’ adlı kitaplarında (1982), Tükenmişlik Sendromu’nun en çok hizmet sektörü çalışanlarında ve herhangi bir alanda yönetici kademesinde görev yapanlarda, sürekli diğer insanlarla yüz yüze çalışmak durumunda olan kişilerde daha fazla görüldüğünü anlatıyor. Onlar bu durumu fiziksel bitkinlik, uzun süreli yorgunluk, çaresizlik ve umutsuzluk duygularının yapılan işe, hayata ve diğer insanlara karşı olumsuz tutumlarla yansıması ile oluşan bir sendrom olarak tanımlıyor.
Tükenmişlik Sendromu taşıyan kişiler, savunma mekanizmasını çalıştırarak, karşılaştığı herkese meydan okur, her şeye gücünün yettiğine ve her şeyi kendisinin bildiğine inanır. İnsanları bir nesne gibi görür, nezaketsiz davranır, insancıl olmayan tavırlar sergiler, öfkeli, şüpheci, kavgacı tavırlarda olur; bunlar da tükenmişliğin duyarsız boyutlarıdır.
Tükenmişlik Sendromu bir meslek hastalığıdır. Bu makalenin başlangıcında yazılan cümleler, sendika yöneticilerinin Tükenmişlik Sendromu içinde olduklarına dair belirtilerdir. “Sendikacılık meslek mi ki böyle bir meslek hastalığına yakalanmış olsunlar?” diye sorulabilir; bu soru, sendika yöneticilerinin çok uzun süreden beri bu görevi yürütmekte oldukları ile cevaplandırılır. Sendika sözcülerinin Meclis önünde kullandığı sözler, takındığı tavırlar artık hareketi taşıyamayacak ama taşıma ısrarından vazgeçmeyecek yöneticilerin beyinlerinin dillerine verebildiği sözlerdir. Emekçilerin en önemli örgütü olan sendikalar Kuzey Kıbrıs’ta kitleleri sürüklemekte zorluk çekmektedir, uzun ve büyük katılımlı grevlerin yapılabilmesi sürpriz gelişme sayılacak duruma gelmiştir. Sendikal eylemlere halk sempatisi ve desteği alabilmek müstesna hale gelmiştir.
Sendika yöneticileri de bunların farkında olduğu için, eylemlerini genellikle yöneticilerin katılımı ile düzenlemekte ve dikkat çekebilmek için de kendilerince ilginç olacağına inandıkları mevlit lokumu dağıtma, bakana don verme gibi uygulamalar yapmaktadır. Belirgin olan, tükenmişlik sendromu ile davranıldığı, bu sendromun sendika yöneticilerinden örgütlere de geçmekte olduğudur. Bu tehlikeli meslek hastalığı, örgütlere de bulaştığında, emekçiler için asıl tehlikeli aşamaya girilmiş demektir. Ve Meclis önünde öfkeli, şüpheci ve kavgacı tavırlarla söylenen nezaketsiz sözler, meydan okuma, her şeye gücünün yettiğine ve her şeyi kendilerinin bildiğine inanma halleri bu aşamanın habercisidir.
Bu, endişe verici bir aşamadır.. Kuzey Kıbrıs’ta emeğin demokratik ve özgür örgütlenmesi kavgası kanlı bir süreçten geçmiştir. Gelinen aşama yetersiz olsa bile, önemlidir ve ilerletilmelidir. Kuzey Kıbrıs sendikal örgütleri ve faaliyeti, Tükenmişlik Sendromu ile dumura uğramamalı, bitkin, yorgun, yıpranmış, enerjisi ve gücü azalmış olarak gerçek dışı hedeflerle, azalmış özsaygı ile emekçiler işverenler karşısında çaresiz ve umutsuz ve yani başarısız bırakmamalı…
Emekçilerin örgütleri ‘Tükenmişlik Sendromu’ ile malul olmamalı, bunun anti-tezi olan ‘İşle Bütünleşme’ aşaması ve sürecine girmelidir.