Onur nedir?
Onur, insanın kendine duyduğu saygıdır...
Şereftir...
-*-*-
Onursuz olmak, şarafesiz olmaktır...
-*-*-
Demokratik hukuk devletlerinde, siyasetin onurlu bir şekilde yapılması esastır...
Ve siyasetçi için en “değerli” özellik, onurlu – şerefli olmasıdır...
Yani, siyasetçi, her şeyden önce kendin kendine saygı duymalıdır...
-*-*-
Tekrar ediyorum; bu “ilke” nerede geçerlidir?
Demokratik hukuk devletlerinde...
-*-*-
Peki KKTC’de?
KKTC, en başta bir devlet değildir ama farz edin ki öyledir; kendi kendine saygı duymayan onlarca siyasetçi, ne acıdır ki şu anda en yetkili pozisyonlardadır...
-*-*-
Mesela; Pile – Yiğitler olayı...
Topluma, doğru anlatılmamaktadır...
Kıb – Tek’e doğrudan yakaryakıt alımı konusu...
Her ikisi de onursuzluk kokan işlerdir...
Sadece, belirli kişi veya gruplardan “helal, bravo” ifadelerinin işitilmesi ve kesinlikle maddi kazanç elde edilmesi maksadıyla siyaset yürütülmesinin en bariz iki örneğidir bunlar...
-*-*-
Adam rahat bir şekilde, “ara bölgedeki” toprağı; “Türk mülkiyetidir, bizimdir, dilediğimizi yapabiliriz” diye anlatabilmektedir...
Oysa, mülkiyeti Türklere veya Rumlara ait olup da, Kuzey ya da Güney Kıbrıs’ta bulunan çok ciddi büyüklükte “mülk” vardır ama bu mülkler üzerinde “şiro kullanıp, BM Barş Gücü araçlarını tahrip etmek” hakkınız yoktur!
Hiç bir Rum, “benimdir dilediğimi yaparım” diyerek, Omorfo’ya şiro süremezse; hiç bir Türk de dozeriyle Baf’a yol açamaz!
-*-*-
Ara bölge için de aynı şey geçerlidir!
“İnsani bir konu” demek de sizi kurtarmaz!
-*-*-
Ne yazık ki, KKTC adı verilen “golimba”da; onlarca kişi, Türkiye’yi yönetenlerden “aferin” almak, oturdukları koltukları korumak ama daha da acısı, bazıları, oturdukları koltuklar sayesinde haksız kazanç elde etmek için uğraşmaktadır...
Ve haliyle, ortaya çok ciddi anlamda “onursuzluk” yani “şerefsizlik” çıkabilmektedir!
-*-*-
Onursuzluğun, aşağılanmanın, şerefsizliğin kabulü ve en üst seviyede yalakalık ya da biatla; koltuk garantisi alan bir zavallı topluluk, şu anda KKTC’yi yönetirmiş gibi yapmaktadır...
-*-*-
Asıl yönetenlerse, bu zavallı kesimin iki kuruşluk koltuk ve makam uğruna biat ettiği Türkiye’den görevlendirilen kişilerdir...
-*-*-
Bunun, yukarıda da belirttiğim gibi, demokratik hukuk devletinde kabul edilebilir olmadığı apaçıktır...
Haliyle, Kıbrıs türk toplumu içerisinde ciddi oranda kabul görmese de; mevcut yapı, değiştirilen nüfus ve yok edilen kültürel yapı sayesinde, “sıkıntı yaşanmayan” bir noktadadır...
-*-*-
TC’nin Lefkoşa Büyükelçisi, TC’li iş insanlarının KKTC Devleti’nden sürekli kazanç elde etmesi için aracılık etmektedir...
-*-*-
Burada araya gireyim; 2020’nin ilk günlerinde Ersin Tatar’la birlikte Londra’ya gittim...
Bana ve iki gazeteci arkadaşa, günlük harcırah verileceği söylendi...
Yanımda hiç para yoktu...
Açıkçası param yoktu...
Ama o üç günlük harcırah ödenmedi...
-*-*-
Şimdi, TC’nin Lefkoşa Büyükelçisi dahil, tüm diğer TC’li görevlilerinden ricamdır; alacaklı olduğum üç günlük harcırah için lütfen yardımcı olunuz!
-*-*-
Seviye budur!
Geldiğimiz nokta budur!
Büyükelçi’yi bırakın; kim oldukları belli olmayan, resmi görevleri bulunmayan veya görevlerinin ne olduğu toplumdan - demokrasiden gizli tutulan tipler; cumhurbaşkanını da başbakanı da kabineyi de diledikleri gibi yönetmekte, toplantılara başkanlık etmektedirler...
Tabii ki her ihaleye, her ödemeye de aracılık, esas işleri olmaktadır...
-*-*-
Onur ve şahsiyet mi?
Lütfen üç günlük alacağım olan harcırahı bana ödeyin!
Neyleyim onuru şahsiyeti bu çirkef içerisinde!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Kıbrıslı aile yapısı bitirilmeye çalışılmaktadır...
Kıbrıslı eğitim yapısı katledilmektedir...
Din eğitimi dayatılmaktadır...
Toplum, hiçleştirilmeye çalışılmakta, özellikle öğretmenler üzerinden ciddi bir baskı yapılmaktadır...
-*-*-
CTP Gençlik Örgütü dün sordu: 59 milyon euro kaç okul eder?
Ekliyorum, külliye kaç hastane yapar?
-*-*-
Oturun oturun!
Koltuğu sağlam tutun!
Korumlar, şoförler falan sayılarını artırın!
Meclise “yüce” deyin; Barış Gücü askerlerini şiroyla ezin; “şeref” veya “onurunuz” zirveye çıkmaktadır!
-*-*-
Şeref mi?
Onur mu?
Olsa da olur, olmasa da!
Ne fark eder ki!
Toplum kalmadıktan sonra!
-*-*-
İyi tamam sorry bardon bin bardon da, bizi tüketeceklerseydi; neden 1974’e kadar mevzilerde direndik?
Ve neden kurtarıldık?
-*-*-
Rahmetlik türkücü Kıvırcık Ali ne diyordu?
“... Şeref ekmek bulamazken, şerefsiz budu götürdükçe güzel anam, içim yanıyor...”
Pile soruları!
Pile – Yiğitler şirolaması olayından Tayyip Erdoğan’ın veya Hakan Fidan’ın ne zaman haberi oldu?
Her ikisi de çok geç sayılan sürede açıklama yayınladı, neden?
-*-*-
Acaba, olaylar, Erdoğan ve Fidan’ın bilgisi dahilinde mi yaşandı yoksa yaşandıktan sonra mı bilgileri oldu?
“Erdoğan’ın kesin haberi vardı” diyenler olduğu gibi; “Bunlar Erdoğan’ın başını belaya soktu” diyenler de çok! O zaman, Türkiye’de hala Erdoğan’a rağmen, dış siyasete yön verebilecek kadar yetkisi bulunan “derin güçler” mi var?
-*-*-
KKTC’de Ersin Tatar ve Tahsin Ertuğruloğlu, Erdoğan’a rağmen mi koltuklardadır?
Bu iki isim hala var olan derin güçlerin adamları mıdır?
-*-*-
Eğer Erdoğan’a rağmen Pile’de gerginlik yaşandıysa ve gerçekten bu Erdoğan’ın özellikle yeni dış siyasetinde sıkıntı yaratacaksa, Ertuğruloğlu ve Ersin beyin kelleler sıkıntıda mı?
Yoksa, Ersin ve Tahsin beyleri koruyan, Erdoğan’ın dokunamayacağı kişi ya da derin gruplar hala “yaşıyor mu”?
-*-*-
Yol inşaatı durdu mu?
Yeniden başlarsa, ne zaman, nasıl, ne karşılığı ve nereden başlayacak?
En başta yapılması gereken “diplomasi” yeniden mi başladı?
Başladıysa, o zaman sizin kavga boşa mı gitti?
Hata mıydı?
Dünya’ya boşu boşuna rezil ve suçlu mu olduk?
-*-*-
Sahi, BM Barış Gücü’nün KKTC’ye geçişi aylar önce durdurulmayacak mıydı?
Bizimkiler, tükürük yalamaktan keyif mi alıyor?