Sersemlemek

Salih Sarpten

Sersemlemek: Düşünmeden hareket etmek, ne yaptığının farkında olmamak.

Dünyanın ve teknolojinin değişim hızı hepimizi sersemletiyor. Cep telefonu, tablet, bilgisayar ekranlarına bağımlı yaşamımız çoğu olay karşısında bizi çaresiz bırakıyor.

Lafı uzatmadan söyleyeyim; çocuklarımızın gelişiminde çoğu zaman ne yaptığını bilmeyen sersem gibi davranıyor, çaresizce onları dijital dünyaya teslim ediyoruz.

Bugün için pek önemsenme de çok yakın bir zamanda şu 3 tehlike katmerlenerek artacak.

  1. Dikkat Dağınıklığı: Çocuklarımız, dikkatlerini toparlayamadıkları için derinlemesine öğrenemiyor, en basit yönergeleri takip edemiyor, akıl yürütme yoluyla problemleri çözemiyor hale geldiler.
  1. Dijital Bağımlılık: Tüm öğrencilerimizi dijital bağımlılık etkisi altında yaşıyorlar. İnternet ortamında olmadıkları zaman öfkeleniyorlar, huzursuz oluyorlar, psikolojileri bozuluyor.
  1. Sosyal İzolasyon: Öğretmenleriyle, anne-babalarıyla, diğer aile bireyleri ve arkadaşlarıyla yüz yüze etkileşimleri minimuma düştüğü için neredeyse bir tür sosyal izolasyon yaşıyorlar. Sağlıklı iletişimi kuramıyor, konuşamıyor, kendini ifade edemiyorlar.

Hiç kuşku yok ki dijital teknolojilerin eğitimde kullanılması, öğrencilerin öğrenme stillerine uygun materyaller ve içerikler sunma konusunda büyük bir potansiyele sahiptir. Bireysel ihtiyaçlara göre özelleştirilmiş öğrenme deneyimleri, öğrencilerin daha etkili bir şekilde öğrenmelerine yardımcı olabilir.

Dijital platformlar, coğrafi sınırları kaldırarak uzaktan eğitimi mümkün kılar. Öğrenciler, farklı bölgelerden eğitim alabilir ve çeşitli kaynaklara kolayca erişebilirler.

İnteraktif simülasyonlar, sanal laboratuvarlar ve öğrenme oyunları, öğrencilerin dersleri daha etkili ve eğlenceli bir şekilde öğrenmelerine yardımcı olabilir.

Dijital platformlar, öğrenci ilerlemesi hakkında değerli veriler toplar. Bu veriler, öğrencilerin güçlü ve zayıf yönlerini anlamak ve öğrenme deneyimini iyileştirmek için kullanılabilir.

Ne var ki bizim okullarımızda durumun bunun çok uzağında;

  • Okullarımız tamamının çağa uygun birer eğitim kurumu olduğunu söylemek mümkün değil.
  • Öğretmenlerimiz mutsuz, eğitim yönetimi bürokratik katı kuralların içinde hapsolmuş durumda.
  • Eğitim anlayışımız bireysel farklılıkları dikkate almıyor, çağa uygun olmayan geleneksel bir yaklaşıma hizmet ettiği için teknolojik gelişmelerin sadece sembolik yanları ile ilgilenir durumdayız.
  • Ölçme-değerlendirme yaklaşımlarımız tamamen kağıt üzerinde, beceri kazandırma ve yapabilmenin çok uzağındayız.
  • İlgi, istek ve becerileri, toplumsal ihtiyaçları dikkate alan bir yönlendirme ve rehberlikten bahsetmek mümkün değil.
  • Eğitimin bir bilim olduğu unutulmuş…

Peki ne yapmalıyız?

Öncelikle bir an önce bu konun eğitimde ne nedenli önemli bir unsur olduğunu fark etmeliyiz. Bu önemden hareketle de;

  1. Teknoloji Dengesi Kurmalıyız: Öğrencilere, teknolojiyi bir araç olarak, ölçülü ve dengeli bir şekilde kullanmayı öğretmeliyiz. Belki de okul sınırları içinde öğrencilerin kişisel cep telefonu getirmelerini engellemeliyiz.
  1. Dijital Okuryazarlık: Öğrencilere dijital okuryazarlık becerisi kazandırmalıyız. Dijital dünyada bilinçli bir şekilde yer almalarına yönelik, eleştirel düşünme, etkin değerler gibi konulara vurgu yapmalıyız.
  1. Sosyal Etkileşimi Desteklemek: Grup projeleri, tartışmalar, iş birliğini içeren ödevler gibi öğrencilerin sosyal bağlarını güçlendiren aktiviteleri artırmalı, anne-babalar yönelik eğitimleri sisteme entegre etmeliyiz.

Dijital dünya, eğitim alanında büyük bir potansiyele sahiptir, ancak aynı zamanda öğrencilerin psikolojik sağlığı da ciddi anlamda etkileyecek bir tehlikeyi de içermektedir. Teknolojiyi dengeli bir şekilde kullanmak, dijital okuryazarlık becerilerini geliştirmek ve sosyal etkileşimi desteklemek bu olumsuz etkiler kaşısında alabileceğimiz en önemli önlemlerdir. Öğretmenlerin ve anne-babaların, dijital dünyayı etkili bir şekilde yönlendirmek ve öğrencilerin psikolojik sağlığını korumak için bir an önce birlikte çalışmaya başlamalıdır. Yeteri kadar geç kalmadık mı?


Okumuş muydunuz?

Her toplum, kendilerinden daha az şanslı olanlara nasıl davrandığıyla değerlendirilir.

 

Latin Atasözü


Anlayana Gülmece

Nasıl Kazandın?

İki eski siyasetçi yıllar sonra sokakta karşılaşır, biri diğerini eve yemeğe davet eder.

  • Oooo bu ne ev böyle? Şu salonun büyüklüğüne bak! Nereden buldun bu kadar parayı birader? Duvarlarda nadide tablolar...
  • Gel göstereyim: Gel şu pencerenin önüne... Şuradaki otoyolu görüyor musun?
  • Evet.
  • Aslında o yol çift 20 milyon dolara çift şeritli olacaktı. Tek şeritli yapınca 10 milyon dolar bize kaldı.

Yıllar sonra iki arkadaş yine karşılaşır...  Bir önceki karşılaşmanın iade ziyareti olsun diye diğer arkadaş söze girer ve “gel bu sefer bize gidelim” der…

  • Şuraya bak, sen bizim eve saray diyordun bu ne böyle? Bizimki bunun yanında kulübe valla, saray asıl burası… Nasıl kazandın bu kadar parayı?
  • Gel nasıl yaptığımı sana göstereyim. Geç şu pencerenin önüne. Bak şurada otoyolu görüyor musun?
  • Hayır!  Yol falan göremiyorum…
  • Tamam işte… Anladın mı !