“Bizim rüyalarımızda bile ses yok” dedi bir genç kız…
“Dedi” derken, elleriyle söyledi bunu…
Biz ‘duyanlar’ için ‘çeviri’ gerekti. Sunucu aktardı, öyle anladık.
Devam etti sonra…
“Ne suyun akış sesini biliriz, ne de denizdeki dalganınkini… Rüyalarımızda bile ses yoktur bizim… Sessizdir görüntüler hep…”
**
Sonra bir ‘sessiz oyun’ oynadılar tiyatro sahnesinde… Oyuncular konuştu, anlaştı, kendi dillerinde:İşaret dilinde…
Biz ‘duyanlar’ izledik, anlamağa çalıştık sadece…
7-8 dakika ‘sessiz tiyatro’ izlettiler, sonra yönetmen çıktı ve şunu söyledi: “Şu 7-8 dakika süren sessizliğin bir ömür boyu devam ettiğini düşünün!..”
“İşte onların hayatı böyle…”
**
‘İşitme engelliler’in nefis bir gösterisi vardı önceki gece YDÜ kütüphanesinde…
Gönüllüler, sivil toplum, okul bir araya gelmişler, ‘işaret dili’ni yaygınlaştırmak, farkındalık yaratmak için sinerji yaratmışlar.
‘Konuşamayan’, ‘işitemeyen’ insanlar öyle güzel konuştu, öyle güzel duydu ki!..
Ve biz ‘konuşabilen’ ve ‘duyabilen’ insanlar onları öyle güzel anladık, kendimizi onların yerine koyabildik ki!..
**
Öylesine güçlü bir dil ki ‘işaret dili’…
‘Dil’ ile söylenen herhangi bir ‘lisan’dan geri kalır yanı yok!..
Ne istersiniz, ne beklersiniz mesela bir ‘dil’den?
Günlük ihtiyaçlar için karşısındaki insanlarla iletişim mi? Edebiyat mı? Sanat mı? Kültür mü?
Hepsi mümkün bunların ‘işaret dili’yle de!..
İlla Türkçe, İngilizce, Arapça, Farsça, Japonca bilmek gerekmiyor ki bunlar için!..
**
Çıkıp şarkı söylediler, ellerini kullanarak sahnede…
Skeç oynadılar, içinde duygularıyla…
Görerek duydular, göstererek anlattılar her bir şeyi…
‘Konuşan eller’ dediler zaten etkinliğin adına…
Eller konuştukça, güldü yüzler, ıslandı gözler, burkuldu biraz yürekler…
Ama itirazı vardı ‘işitme engelli’ diye engellediklerimizin…
“Bize acımayın, engelleri kaldırın yeter” dedi sahnedeki gençlerden biri…
Ve ekledi bir diğeri…
“En büyük engel sevgisizlik” diye…
Öyle değil mi?