SEVGİ ZAMANLARINI ÖZLEMEK

Bazı insanlar öyle kırmıştır ki beni sonradan ne yapsalar bir türlü onaramamışımdır bunu. Bir eşik vardır sanki. O eşik aşılmışsa içimin karanlık bir noktasına gömmüşümdür onları. Garip bir biçimde bir zamanlar çok sevdiğim ve beni sevdiklerine inandığım

 

 

Bazı insanlar öyle kırmıştır ki beni sonradan ne yapsalar bir türlü onaramamışımdır bunu. Bir eşik vardır sanki. O eşik aşılmışsa içimin karanlık bir noktasına gömmüşümdür onları. Garip bir biçimde bir zamanlar çok sevdiğim ve beni sevdiklerine inandığım insanlardır bunlar. Bir çeşit iç cinayettir belki de yaşanan…  Onları öldürürüm sanki içimde. Yine de oradadırlar ama…  Her anımsayışta, her karşılaşmada kahredici bir acı verirler. Derinden giden bir kederdir bu. Huzursuzluk da denebilir. Dışarıdan bakılınca bir kayıtsızlık gibidir. Bakışlara sinmiş bir boşluk… Bir “yokinsan”dır karşıda duran ama olay mahalini ziyaret etmiş katillerin tedirginliğiyle yaşanır karşılaşma.

 Kimilerinin şiddetli sevgileri şiddetli nefretlere dönüştürdüklerini biliyorum. Nefret değildir benim içimdeki… Bir çeşit karanlıktır. Nafile bir kaçış… Öldürücü bir uzaklık…  Bunu düzeltmek, yeniden iletişim kurmak için çok çabaladığım olur. Yeniden kavuşabilmek isterim o sevgi zamanlarına. Olmaz ama… Sanki sonsuza kadar yitirmişimdir bir zamanlar çok sevdiğim o insanları. Şu an onların bedeninde yaşayan başka biridir sanki. Belki de içlerindeki beni yitirdiğim içindir bu… Artık beni sevmediklerini, öfke ve nefretle dolu olduklarını düşündüğüm için…

Onların kafalarında bana dair ne gibi saptamalar olduğunu ya tahmin ederim ya da başkalarından işitirim. Donup kalırım. Boşluğa yuvarlanırım karşılarında. Adaletsizlikler karşısında bazen nutku tutulur insanın. Öyle bir dehşet anıdır ki yaşanan, gerçeği söylemek istersin ve sesin çıkmaz.

Hiç doğru düzgün konuşulmamıştır oysa olup biten üzerine... Bir kırılma yaşanmıştır yalnızca. Şiddetli bir kopuş… Bir ilişki cinayeti gerçekleşmiştir ve sonra cesetler kalkıp farklı yönlere doğru yürümüşlerdir.

En acısı, yaşanan kopuşla geçmişin de farklılaşmasıdır. Geçmişin hikayesi bugün kurulur çünkü… Farklı bir bağlam vardır artık ve bellek bu bağlama uygun detayları seçip tasnif etmeye yönelir. Bugünkü  ayrılık  halini destekleyici daha önce hiç fark edilmemiş ayrıntılar çıkar ortaya… Seçici bellek mevcut durumu haklı çıkarır.

Yitirilen aslında hayatın en güzel anılarıdır. Kayıp giderler elimizden... Yaşanan güzelliklerin anımsadıkça yeniden kavuşulan sevinci alınmıştır artık bizden. Ne büyük bir yoksullaşmadır bu.

İlişkinin bozulduğu o ilk zamanlar içimden upuzun mektuplar yazmışımdır. Hiç ulaşmamıştır ama bu cümleler onlara. En korkuncu da budur. Kimse kimseye bir şey izah edememiştir. Sadece bir öfke yaşanmış, acıtıcı sözler sarf edilmiş ve ilişki sonsuza dek kopmuştur orada. Oysa ne çok şey vardır konuşulması gereken. Ne çok şey yanlış anlaşılmıştır. Bir duruma gelinene dek ne çok detay girmiştir araya.

Sevgi gerçekse yok olmaz. Onlar da için için beni hala severler mi diye merak ederim bazen… Bu hale nasıl gelindiğini aklım almaz. İnsan ne kadar istese de içindeki sevgiyi inkar edemez biliyorum. Mesele şudur ki bir zamanlar o sevginin yöneltildiği özne yok edilmiştir artık. Bir yanılsama gibidir. O insan o insan değilmiş meğerse saptaması… Aslında onlardaki sevgi değilmiş diye düşünürüm bazen. Hayretle görürüm bazı insanların sevgiyi bilmediğini, solipsist  kişilikler olduklarını, sadece kendilerine sevgiyi çekmek için başkalarını seviyormuş gibi yaptıklarını… İçim çok acır bunu fark edince. Hayattan ürkerim.

Düşünürüm bazen, bir mucize gerçekleşse, yeniden bir araya gelinse, eski günlerdeki sevgi zamanlarına dönülse diye… Ama sanki çok da istemem bunu. O kadar paramparçayımdır ki,  adeta bütün hücrelerime yayılmıştır kırgınlık. Korkarım yine aynı şeyler yaşanacak diye. Barışın ne olduğunu bilmemekle, barışı kuramamakla ilgilidir belki bu… Toplumların yaşadığı “barış korkusu” da buna benzer. Tarihin ağırlığı çökmüştür üzerimize. Oysa konuşulsa, herkes kendi hikayesini anlatsa belki de hiç uzak değildir o kucaklaşma.

Bazen düşünürüm onları… Ayrı geçen bunca zamanı, araya giren onca acıtıcı sözü… Bu ayrılıklar olmasaydı kim bilir daha ne güzel şeyler yapılacaktı birlikte… Kırgınlığın hiç olmamış olduğunu hayal eder ve hayatın nasıl farklı olmuş olacağını, birbirimize katabileceğimiz zenginliği, gerçekleşmesi mümkün ortak projeleri düşünürüm. Nasıl da yazık olmuştur!

Sadece bölünmüş ülkemde değil kendi hayatımda da bir barış zamanını özler dururum. Barış çok emek ister ama… İçerdeki yaraları teker teker iyileştirmek ister. Barış en azından iki kişi ister. Barış cesaret ister, inat ister, güçlü bir tutku ister. Barış için girişimci olmak elini uzatmak zordur. Boşluğa uzanan, karşılık bulmayan bir el birbirine sırtını dönmüş olmaktan bile acıtıcıdır. Çünkü eli tutmayan iktidara geçmiş, zalim bir zafer kazanmıştır.

Bu yalancı zaferler dünyasında, sahte gururlarla uğraşmadan boşlukta elini inatla uzatan biridir gerçek barışsever. Yenilgidir çoğu kez payına düşen… Yine de muzaffer bir nefretten iyidir mağlup bir sevgi.

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri