Sevmek ve gelecek!

Cenk Mutluyakalı

Yine bir seçim var ve umarım yeniden Türkiye sevgisi ya da karşıtlığı üzerinden çarpışmayız.
İradeyi ve demokrasiyi konuşuruz!
Ekonomiyi ve kalkınmayı!
Her ikisi de olmazsa olmaz.

İşin özü “geleceği” konuşuruz belki!

*  *  *

Son zamanlarda ada yarısında demokrasiyi iki sözcük anlatıyor.
Biri, TALİMAT.
Öteki, İTAAT!

“Böyle olmayacak” demekle başlanabilir.
O meşhur deyimle, “böyle gelmişse de böyle gitmeyecek.”

İlkel milliyetçi ve kabileci, fetihçi ve bölücü düzeni reddederek “merhaba” diyebiliriz yarınlara!

*  *  *

Bir yanlış anlamaya karşılık çok daha açık konuşalım.
Türkiye sevgisi ile Türkiye müdahalesini karıştırıyorlar.
Kıbrıslı Türklerde, Türkiye sevgisi tartışılmazdır.
Partisi de fark etmez sınıfı da!

Kıbrıslı Türklerin tümüne yakını Türkiye’yi sever ama hiçbiri de ülkesinin Türkiye’ye ilhak olmak olmasını istemez.
“Vilayet” olmak istemez Kıbrıslı Türkler, Türkiye’ye…

Türkiye sevgisi değildir sıkıntı…
Müdahaledir.
Karışmacılıktır.
Buyurganlıktır.
Talimattır.


Türkiye’nin Kıbrıslı Türklerin yüreğine değil memleketine ‘yerleşmesidir’ mesele!

*  *  *

Türkiye’yi sevmek” başkadır, “Anavatancı” olmak başka!
Talimat almak, boyun eğmek, kendi kimliğini ve kültürünü reddetmek bambaşka!
Kendini Kıbrıs’a ait hissetmekle Türkiye’ye ait hissetmek arasındaki farkı anlatmaya çalışıyorum.
Türkiye’yi sevmek” başkadır, nüfus aktarılmasına göz yummak başka!
Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve bütününde bir gelecek hayali kurmaktan vazgeçmek bambaşka!

*  *  *

“Kendi yurdumuzda Türkiye’nin kontrolünde yaşamak istemiyoruz” diyorsak eğer…
Sevmektir bu!

*  *  *

Çok ciddi bir ekonomi, kalkınma, üretim planına ihtiyacımız var.
Bir de… Demokrasi, sivilleşme, irade planına!

Üretim varsa ve yoksa irade olmaz!
İrade varsa ve kalkınma yoksa olmaz!
Türkiye varsa, yoksa Kıbrıs, olmaz!