Seyrüsefer bahane

Mert Özdağ

'Seyrüsefer' ruhsatları konusunda hükümetin aldığı af ve aftan 3 aylık sürede yararlanma süresine ilgi olmadığı rakamlara yansıdı.

Hükümetin çıkardığı seyrüsefer affı, vatandaştan umulan rağbeti görmedi, bu çok açık.

14 Mart ile 14 Temmuz dönemini kapsayan 90 günlük seyrüsefer affından 59 bin 75 araçtan sadece 14 bin 779’u faydalandı, 44 bin 296 araç hala ya kayıtsız, ya da seyrüseferinde gecikmeye düşmüş durumda…

Peki ama neden % 25'lik kısım bu aftan faydalanırken % 75'lik bir büyük kesim bu vergiyi ödememe yolunu seçmiştir?

Sorular sorarak bu durumu irdelemek istiyorum.

***

Mesela; seyrüsefer ruhsatı çıkarmak için yurttaşın gittiği binanın alt yapısının yetersizliğinin bu sonuçla alakası olabilir mi?

Ya da şöyle soralım: Seyrüsefer çıkarmak için harcanan zaman ve enerji yurttaşa eziyet gibi geliyor diye düşünen bir Allah'ın kulu siyasetçi-yönetici var mıdır?

Dikkatinizi çekerim dostlar; resmi verilere göre hali hazırda 44 bin 296 motorlu araç seyrüsefer ruhsatsız, dolayısıyla da sigortasız ve muayenesiz biçimde trafikte seyretmektedir, sizce bu normal midir?

Kayıttan düşmeyen ama seyrüseferini ödemeyen 44 bin 296 motorlu araçların tür ve markalarını incelediğiniz zaman ise ilginç bir sonuçla karşılaşıyorsunuz!

Yaklaşık %30’luk (13 bin 288) kısmının lüks araçlardan oluşuyor!

Demek ki bu vergiyi ödemeyenlerin hatta aftan da faydalanmayanların ödeyememe gibi bir sorunları yok.

Elbette insanlarımızı kazançlarına göre katagorize etmek, ya da ötekileştirmek gibi bir amacım yok, olamaz da!

Herkesin kazancı kendine…

Peki neden bu insanlar bu vergiyi ödememe yolunu seçmişlerdir?

Elbette vergisini ödemeyen insanların bir sebebi, kendilerini bu duruma iten bir bahanesi olmalıdır.

Ve elbette haklılık payları da vardır.

Acaba diyorum, denetimsizlik bunlardan biri olabilir mi?

Ülkede hemen hemen her konuda ciddi bir sorun olan denetimsizlik bir teşvik olabilir mi?

Peki devlet dairelerindeki kaos ortamı?

Her gidenin eziyet çektiği o git-gel durumları?

"Bu evracığı al, 4'üncü katta, ilk odanın solunda, sağ golunun üstündeki kapıyı aç, tam karşıda oturan Ayşe Hanım'a mühürlettir, git, İçişleri Bakanlığı'nda ilk katta Hasan Bey'i bul, ona bir kopyasını ver, 1'ci kattan Meryem Hanım da bu belgeye bir imzacık atsın da getir bana" diyen memuru dinleyen yurdum insanının çektiği acıyı dünya halkları bilemez elbet!

Yani demem o ki artık çağdışı kalmış bürokrasimiz de bu vergi ödemek istemeyen yurttaşların bir bahanesi olabilir mi?

Peki binlerce lira ödeyerek çıkarılan- ya da çıkarılması istenen seyrüsefer vergisinin karşılığı olarak verilen hizmetlerin, yani yolların alt yapının dayanılmaz derecede kötü olması da bir sebep olabilir mi, bu verginin ödenmemesine ilişkin…

Elbette olabilir, ve elbette hepsi birer sebeptir.

***

Oysa ki Ulaştırma Bakanı Kemal Dürüst üç aylık af süresinin uzatılmayacağını söylüyordu bu af ilk çıktığında…

Durum şu ki dostlar;  af aslında memleketin içine düştüğü psikolojik ortamı, sosyolojik durumu da gözler önüne sermek adına çok faydalı olmuştur.

Seyrüsefer affı konusu, sadece vergisini gününde ödeyenleri aptal yerine koymakla kalmamış; durumumuzu da su yüzüne çıkarmıştır.

Durum ekonomik gibi görünse de aslında politiktir!

Yurdum insanı bu yarım yamalak devletin kendisine de, vergisine de, denetimine de, düzenine de inanmıyor, ne yazık.

Sağcıların 'devlete sahip çıkma' naraları sözde kalıyor, besbelli…

Seyrüsefer bahane dostlar, kuralsızlık, iş bilmezlik, sistemsizlik şahane!

Durum tam da budur.


 

BİR GÖRÜŞ

Hayat onlara 'bayram' nasılsa!

 

Ediz Tuncel de yazdı…

Haklı!.. Yerden göğe kadar.

Her bayram nedense yaşanır bu ve kimsesi de çıkıp bu anlamsız kutlama neden diye sormaz!

Bizim siyasetçiler, 'parti merkezleri'nde sadece “partililerinin” bayramını kutlar, nedense…

Bayramın hemen öncesine denk gelir genelde duyurusu.

“Başbakan partililerle parti merkezinde bayramlaşacak”

“Başbakan Yardımcısı partilileri ile bayramda buluşacak”

Diyelim ki ben UBP'li ya da DP'li değilim.

Nasıl “bayramlaşacağım” başbakanla, yardımcısı ile?

Zaten davet de normal yurttaşa değil aslında…

“Partililerle”…

Ülke de partililerin zira…

İstihdam hakkı onların…

Kredide öncelik onların.

Arazi, kıyak yine onların…

Bendeki de saflık işte!

Elbette başbakan partide partilileriyle bayramlaşacak.

Hayat onlara 'bayram' nasılsa!

Bana mı?


BİR HABER

Bunun nesi çıldırmışlık?

Kuzey Kıbrıs'ta yayın yapan bir 'gazete' bayramın son günü güney Kıbrıs’a giden insanlarımızı “çıldırmış” olarak ilan etti, üstelik manşetinden!

Söz konusu “gazete”, güneye geçişlerde yaşanan yoğunluğa dikkat çekerek; üst başlığında “İnsanlar mı çıldırdı, hükümet mi teşvik ediyor?” diye sordu.

Madem bu kadar merak ediyorlar ben cevap vereyim: İnsanlar gezmeye gidiyorlar sevgili gazete!

Sadece gezmeye!..

Kendi vatanlarında, kendi ülkelerinde bir yerden bir yere seyahat ediyorlar sadece…

Kimisi doğup büyüdüğü topraklara gidiyor, kimisi sahillere akıyor, kimisi de alışveriş yapıyor.

Tıpkı kuzeye geçen Kıbrıslı Rumlar gibi.

Bundan bize ne? Size ne? Kime ne?

Böylesi bir durumdan daha normal ne olabilir ki?

Bunun nesi çıldırmışlık?


Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı’nın “yeni müfredat” kapsamında hazırladığı kitaplarda “Kişi evliliğe kadar iffetini muhafaza etmeli, Küçük (çocuk) gelinler örfe dayalı” gibi ifadelere yer verilmiş! Şimdi bu kitaplar da bize de gelecek mi? Resmen rezalet