Sibel Siber ve “KULÜP” kitabı

Eralp Adanır

   1900’lü yılların başından itibaren Kıbrıs Türk toplumu içerisinde “organize” olunmaya başlanan ilk hareketler, bölgelerdeki kulüplerle gerçekleşiyordu. Bu kulüpler arasında; sportif etkinlikler için kurulanlar yanında, toplumdaki aydın kişilerin bir araya gelip güncel konuları tartışacakları, fikir teatilerinde bulunacakları, ya da mekâna gelen gazetelerden ülke ve dünya gündemi hakkında bilgi edinilme ortamı sağlayacak kulüpler de vardı. Bunların başında ise; geçmişte faklı isimlerle bu toplumda hatırı sayılır bir yer edinen, bugün ise “Kardeş Ocağı” ismiyle yaşam süren oluşumdur. Bu oluşum, Sibel Siber hanımın kaleminde, bugüne ve yarına bir bellek izdüşümü olarak kitaplaşmıştır.

   Üst ve alt başlıklarıyla; “Kıbrıs’ta Jön Türk Hareketi-KULÜP-Kardeş Ocağı” kitabı, kısaca KULÜP, Sibel hanımın nakış gibi işlediği özelde Kardeş Ocağı, genelde ise Kıbrıs Türk toplumunun dönemsel siyasi, kültürel ve sosyal yaşamının bir bellek çalışması.

   Kitaptan ilk alıntımızı yaparak kitap içerisindeki yolculuğumuzu başlatalım... 

 

“... Kıbrıs Türk toplumunun her alanda gelişmesini sağlamak, toplumsal haklar için mücadele etmek için kurulan Kardeş Ocağı; fikirlerin tartışılıp olgunlaştığı bir misyon üstlenerek topluma yön vermiştir. Aynı zamanda, Kıbrıslı Türklerin ilk örgütlü yapısı ve ilk sivil toplum örgütü niteliğindedir.

   Kulüp, kuruluşundan itibaren kuruluş amaçları doğrultusunda çalışmalar yapmış, özellikle İngiliz Sömürge İdaresi döneminde ve toplumsal varlık mücadelesi verilen o zor yıllarda çok önemli görevler üstlenmiştir. Sömürge yönetiminin haksız uygulamalarına, gasp edilen toplumsal haklara ve Enosis’e karşı örgütlü mücadele vermiştir.

   Kulüp; toplumun kurumsal ve örgütsel bir yapısının olmadığı dönemlerde, sosyal, siyasal ve kültürel alanda önemli çalışmalar yürütmüştür. Toplum ileri gelenlerinin toplantı ve karar alma yeri olmuş; adeta bir parlamento gibi çalışmıştır. Kıbrıs Türk toplumunun kaderinde rol oynayan önemli siyasal toplantılara ve kararlara ev sahipliği yapmıştır. Bu nedenle, Kardeş Ocağı’ndan “Senato” olarak da söz edildiği bilinmektedir.

   Ulus bilincinin oluşması, Atatürk devrimlerinin toplumda benimsenip uygulanması ve toplumun çağdaşlaşması için faaliyetler yürütmüştür.

   Bir aydınlanma ocağı ve fikir kulübü olan Kardeş Ocağı, kültür sanat kurumu gibi de faaliyet göstermiş, bu alanda ilklere imza atmış; tiyatrolar, konserler, sergiler, şiir-edebiyat geceleri düzenlemiştir. Özellikle her yıl sahneye koyduğu oyunlarla toplumu tiyatro ile buluşturan, tiyatro sevgisini aşılayan bir kültür ocağı olmuştur...” (syf:12)

 

   Yazımın girişinde de belirttiğim gibi, kitap; “Kardeş Ocağı” tarihini merkezine oturtmakla birlikte, bu oluşumun direk ve dolaylı bir şekilde bağlantılı olabilecek toplumsal konularla ilgili çok değerli bilgileri de bizlerle paylaşmaktadır. Bunlardan biri; Kıbrıs’ta ilk Türkçe kitabın basım hikâyesi gibi... 

 

   “.....

   Kıbrıs’ta basıllan ilk Türkçe kitabın, “Müsameretname” olduğu ve Emin Nihat Bey tarafından yazıldığını biliyoruz. Türk hikâyeciliğinin ilk örneklerinden biri olarak kabul edilen eser, 1892 yılında Osmanlı Kıtaathanesi tarafından 300 adet basılmıştır. Ayrıca, Zaman gazetesinin Başyazarı Muzaferiddin Galip Bey tarafından yazılan ve gazetenin 8 Ocak 1892 tarihli sayısında yayınlanmaya başlayan “Bir Bakış” isimli roman da Kıbrıs’ta yayınlanan ilk Türkçe roman olarak bilinmektedir.

   Kitap yasası da ilk kez, “Kıbrıs’ta basılmış Kitap Nüshalarının Muhafazası ve Kaydı Yasası” adı altında 1887 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu yasaya göre, Kıbrıs’ta yayınlanan her kitaptan iki adet Lefkoşa Müsteşarlık dairesindeki British Museum’a gönderilmesi gerekmekteydi. 1965 yılına kadar bu yasaya uyulmuş, 1965 yılında yapılan bir düzenlemeyle, yayımlanan kitabın üç adetinin sadece İçişleri Bakanlığına verilmesi hükmü getirilerek British Museum’e gönderilmesi durdurulmuştur...”(syf.26)

   Kıbrıslı Türkler’in, Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı’na katkısı hakkında zaman zaman araştırmalar bilgiler okura ulaşmaktadır. Örneğin benim anılarımda, büyük anneannem (anneannemin annesi, 1901 doğumlu Düriye Kâmil) anlattıkları vardır. 91 yaşında vefat etmişti ve Kurtuluş Savaşı sırasında birçok insanımız gibi o da elindeki tek ziynet eşyası olan altın lira küpelerini Anadou’daki Kuvayi Milliye’ye gönderilmesi için burada oluşturulan bir organizasyona verdiğini anlatmıştı bana. Hatta sanırım Adana’da bulunduğu bir tatilde Atatürk’ü trende gördüğünü de anlatmıştı.

   İşte KULÜP kitabında yer alan ve diğer kulüpler gibi Kardeş Ocağı’nın da bu konuyla ilgili yaptığı etkinliklerden bahsediliyordu.

 

“Kulüplerde Kuvayı Milliye’ye Maddi Yardım

   Atatürk’ün önderliğinde Anadolu halkının verdiği bağımsızık mücadelesini, Kıbrıslı Türkler büyük bir heyecanla izlemektedir. Gözleri, kulakları, Anadolu’dan gelecek haberlerdedir. Anadolu halkı ile tek yürektirler; fakat İngiliz İdaresi altındaki toplumun bu mücadeleye destek için yapabileceği çok da fazla bir şey yoktur; elleri kolları bağlıdır. Kuvayı Milliye’ye maddi destek sağlamak için çeşitli etkinlikler düzenlerler, bağış toplarlar ve elde ettikleri geliri gizlice Anadolu’ya gönderirler. Bu dönemde, Kardeş Ocağı yardım maksatlı birçok tiyatro oyunu sahneler.

   1920 yılında Milli Mücadele’ye destek amacıyla, kulüp, kurum ve kuruluşlar bir araya gelerek “Muhacirin-i İslamiye Yardım Cemiyeti” isimli bir örgüt kurarlar. Cemiyet’in amacı; bağışladan ve etkinliklerden elde edilen gelirin, Anadolu’ya ulaştırılmasını sağlamaktır. Nitekim Cemiyet, yardımları daha organize bir şekilde Anadolu’ya ulaştırır. İngiliz Sömürge yönetimi ise Kıbrıs Türk toplumunun bu girişimlerinden rahatsız olur ve engel olmaya çalışır. Bunun üzerine yardımlar, İngiltere’deki Müslüman örgütler aracılığı ile Anadolu’ya gönderilmeye başlanır.”(syf.60) 

 

   Kitap içerisinde toplumsal belleğimizi zenginleştirecek nice konular yer almaktadır. Örneğin Ada’dan Türkiye’ye göç konusu. Dönemin bazı gazeteleri bu göçü desteklerken, bir anlamda Kardeş Ocağı’nın yayın organı gibi de düşünebileceğimiz BİRLİK gazetesinin bu konudaki müthiş duruşu. Konuyu uzun uzadıya kitapta bulabilirsiniz.

  Kitapla ilgili yazımızın sonunu yine bir örnekle tamamlamak istiyorum. Ada’da sahneye çıkan ilk Türk kadınımız konusu. Sibel Siber hanımı bu değerli çalışması için yürekten kutlarken söz konusu kitap alıntısıyla yazımızı tamamlıyoruz...

 

“Kardeş Ocağı’nın Sahnelediği Oyunda İlk Müslüman Türk Kadını Sahnede

   Kıbrıs Türk toplumu, Atatürk devrimleri’ni kendi istek ve özgür iradesi ile hemen benimsemiş ve sosyal yaşamın her alanında uygulamıştır. Bu dönemde Kardeş Ocağı, Atatürk Devrimleri’nin ve Atatürk Milliyetçiliği’nin öncü kuruluşu olmuştur. Gerek basın aracılığıyla gerek konferanslarla gerekse sahneye koyduğu oyunlarla Devrimler ve Atatürk Milliyetçiliği anlatılmıştır.

   Kardeş Ocağı tarafından 1924 yılında sahneye konulan William Sheakspere’in “Venedik Taciri” isimli oyununda, Ocak üyelerinin kızları ilk kez çarşafsız sahneye çıkarlar. Bu oyun, Müslüman Türk kadınının ilk kez sahneye çıktığı oyun olarak tarihe geçer.

   O güne kadar kadın rollerini Türkçe konuşan Türkiye’den Kıbrıs’a göç etmiş Rum ve Ermeni kadınlar oynamaktadır. Müslüman Türk kadınlarının sahneye çıkmasının günah ve ayıp olarak nitelendirildiği hatta suç sayıldığı dönemde, Kardeş Ocağı üyelerinin kızları Öğretmen Dervişe İrfan ve Fahriye Hanım’ın sahneye çarşafsız çıkması çok önemli bir tarihi gündür. Bu iki kadın sanatçının ardından Vedia Barut, Kamran Aziz, Feyziye Hulusi ve Süheyla Küçük sahneye çıkan ilk Kıbrıslı Türk kadınlardır...”(syf.137)