Bir öğretmen arkadaş sormuştu, "siz ne kadar vergi veriyorsunuz?" diye!
Yazmıştım.
Ve demiştim "peki siz?"
Bin bir dereden su gelmişti.
* * *
Şimdi "BÜTÇE" zamanı ya, baktım.
"Giderler"in çoğu maaş, malum!
Peki "gelirler?"
* * *
“Gelirler” hanesinde memur maaşlarından gelen vergiyi araştırdım, bütçedeki rakamlara bakmakla yetinmedim, aradım, sordum.
Maliye Müsteşarımız "bu soruyu terfi mülakatlarında sormalıyım" dedi.
Sonra ekledi, "Bize yeni bir ışık çaktın, gerçekten de nerede bu para?"
Vergi Dairesi, Hazine Muhasebe, Bütçe hepsiyle konuşmuş.
"Yok".
Ortada böyle bir “sıcak para” yok.
Yani "kayıt"ta var ama paranın “kendisi” yok.
BRÜT ücrete "gider" diye yazılıyor.
Sonra "GELİR" diye bir diğer tabloya yansıyor.
Kağıt ya da kayıt oyunu...
* * *
Likit mi dersiniz, reel mi dersiniz yok.
Markette çalışan tezgahtar ya da restorandaki şefin maaşından gelen vergi “sıcak para” olarak var, esnafın ya da işletmecinin vergisi var, bu yok.
"Olmalı" diyor Müsteşar da!
Üstelik iyi de bir kaynak.
Ama yok...
Birkaç gün telefon trafiği yaptık, vergicisi hazinecisi konuştu, paranın kaynağına dair henüz netice çıkmadı.
* * *
Bu ülkede ödediği vergi kasaya gerçekten yansıyan sadece özelde çalışanlardır, esnaftır, işletmecilerdir.
Bir de "dolaylı vergiler" var, hep beraber ödüyoruz.
Katma Değer, Özel Tüketim gibi...
* * *
Niye yazdım tüm bunları...
Kamusal kaynaklar, adil paylaşılmalıdır mutlaka...
Bir de...
Kamusal kaynaklar, kamusal hizmete dönüşmek zorundadır.
Çünkü üzerinde "alın teri" vardır fazlaca...