İsmail ÖZUÇAR
Akdoğan Fikir Ve Sanat Atölyesi Üyesi
smile_ozucar@hotmail.com
Öğretmen olanlar mutlaka bilecekler. Her yıl bakanlık okula öğretmenlerin doldurması için bir sicil belgesi gönderir. Ve öğretmenler de bu sicil belgesine kendileriyle ilgili bilgileri doldururlar. Kaç yıllık öğretmen olduğunuzu, hangi okullarda görev yaptığınızı, geçen eğitim yılında hangi kurslara katıldığınızı, hangi sosyal faaliyelerle uğraştığınızı sorarlar ve kendinizi ne kadar geliştirdiğinizi anlamaya çalışırlar. Her öğretmen kendince -kimse bu belgelerle ilgili bir dönüt almıyor olsa dahi- bu sicil belgelerini doldurur ve sorulan sorulara cevap vermeye çalışır. Öğretmenlerin genel olarak cevaplamakta en çok zorlandıkları soru ise şu:
“Eğitimde yaşadığınız sıkıntılar nelerdir? Ve sizce bu sıkıntılar nereden kaynaklanmaktadır?”
Öğretmenler bu soruya geldiğinde genelde birbirlerine bakar ve aslıda bu bakış “hangisinden başlasak” anlamını taşır. Sicil belgesinin bu bölümü üç ya da dört satırdır. Yazının başında da belirtmiştim. Bu belgeleri bize eğitim bakanlığı gönderiyor. İnsanın aklına şu soru geliyor: “Bu nasıl bir özgüvendir ki bunca dert ve sıkıntıya sebep olan bir bakanlık, böyle bir sicil belgesinde, sıkıntılar bölümüne sadece üç ya da dört satır ayırabiliyor?”
İşte ben bu yazıda, “eğitimdeki sıkıntılar” bölümünde eksik bırakılan satırları doldurmaya çalışacağım.
Eğitim sistemimizdeki başlıca sıkıntı eğitim politikamızın içinde bulunduğumuz coğrafyanın kendi iç dinamikleriyle belirlenmemesidir. Her yıl dünya sıralamalarında çok gerilerde hatta yerlerde olan TC eğitim sistemi ile paralel götürülmeye çalışılan eğitim sistemimiz TC eğitim sistemi gibi gün geçtikçe değerini kaybetmektedir.
Örneğin, TC Hükümetinde eğer milliyetçi ve şöven bir iktidar varsa eğitim buna göre düzenlenmekte; marşlar, bayraklar, nutuklar, baş komutan putları, büstleri, andlar, milli bayramlar eğitimin içine sokulmaktadır.
Ayni şekilde eğer hükümette islamcı, gerici bir iktidar varsa bu kez eğitime cihat, Allah, cami, namaz, Kuran, erkeğin kadına üstünlüğü, ilahiyat vb öğeler yerleştirilmektedir.
Bizim eğitim sistemimizin “liste başı” sorunu budur. Oysa ki bizim kendi eğitim politikamızı belirleyebilecek, bu konuda çok değerli araştırmalar yapabilecek ve coğrafyamıza, kültür ve geleneklerimize uygun ayni zamanda çağdaş ve ilerici bir eğitim sistemi yaratabilecek eğitimcilerimiz mevcuttur. Hani bazen “eğitime siyaset karıştırmayın” diyenler oluyor ya, eğitimi zaten siyaset, “TC ile işbirliği” uğruna mahvediyor.
Sicilimizi doldurmaya devam edelim...
Diğer bir sorun ise eğitim bakanlığının, kendisine bağlı okullara göstermelik dokunuşlar dışında ilgi göstermemesidir. Her yıl eğitim öğretim yılı başlar ve tamamlanması gereken bir eğitim programı vardır. Bu programın tamamlanabilmesi için ise okulların göstermelik defter kalemden ötesine ihtiyacı vardır. Örneğin, matematik ve fen alanındaki etkinlikler ya da dersler için zeka geliştirici materyallere, labaratuarlara, düz anlatım dışındaki görsel malzemelere ihtiyaç vardır. Sanat etkinlikleri için sosyal aktivite merkezleri -spor salonu, drama odası, boş zamanda takılabilecek alanlar vb- elzemdir. Türkçe edebiyat veya yabancı dil etkinlikleri için yazarlarla buluşulabilecek bir fırsat gerekmektedir. Spor aktiviteleri için saha, antrenman için malzeme çok önemlidir. Tüm etkinlik ve derslerle ilgili, gezi ve gözlem aktivitelerini rahatlıkla yapabilmek içinse belki de her okula, o okula özel bir taşımacılık hizmeti gerekmektedir.
Yani kısacası devletin okuluna, eğitim almak için giden bir çocuğun bu toplumdaki yerini, görevini, yetenek ve becerilerini, ilgi alanlarını bulmak gibi bir misyonu olmalı eğitim bakanlığının. Şu anda görev yapan vicdanlı öğretmenlerin bireysel çabaları dışında bizim böyle bir eğitim politikamız yok. Peki neden yok? Sözde bütçe, para sıkıntısı var. Peki ya her yıl özel okullara hibe edilen onlarca para? Neden devlet okullarına yatırım yapmak yerine sermayenin özel okullarına yatırım yapılıyor? Demek ki para var ama niyet yok. Maksat sermayeye göz kırpmak...
Şunu da eklemek gerekiyor ki birçok ihtiyaç bir şekilde karşılanıyor. Ne şekilde mi? Okulun müdürü dilenci gibi esnaftan para dileniyor, veli elini cebine atıyor, bölgede eğer askeri bölük varsa ordan bir miktar bütçe çıkıyor, bölgenin belediyesi yardım yapıyor, sponsor bulunmaya çalışılıyor. Sonra da eğitim bakanlığı çıkıp “bu yıl eğitime sorunsuz başladık” diye pişkince bir açıklama yapıyor.
Yani en büyük sorun da sorunu görmezden gelmekle doğuyor.
Sicilimizi doldurmaya devam...
Geçen yıl birçok tartışmaya, eyleme, kavgaya, isyana; kısaca kaosa neden olan saatler meselesi. Daha önlem alınabilecekken, geçen yıl yaşanan sorunların acısı hala sıcakken ülkenin başbakanı kalkıp “geçen yıl neyse yine o olacak, saatler geri alınmayacak” diyor ve buna bir gerekçe de sunmuyor. Çocuklar yine karanlıkta okula gidecek, belki de yine birilerinin başına bir kaza gelecek ve yine eylemler, grevler... Yine eğitim yılından harcanan zamanlar... Ama yönetenler için sorun yok... TC ile uyum sağlanmış olacak...
Sicili doldurmaya devam...
Öğretmen yetiştiren ve devletin tek üniversitesi olan, kamusal, ücretsiz ve planlı eğitimin hem günümüz hem de tarihsel sembolü olan Atatürk öğretmen Akademisi’nin yıllardır kapatılmaya çalışılması. Bunu listenin iki numarasında bahsetiğimiz “sermayeye göz kırpma” başlığının altına da koyabiliriz. Çünkü aslında onlar Akademi’yi açık açık satmayacaklar. İşi kılıfına uydurdular ve sanki bu bir gereklilikmiş gibi tek devlet ünversitesini LAÜ Lefkoşa Kampüsü yapmak için kolları sıvadılar. Bu Akademi’nin yokoluşu ve nitelikli öğretmenin de sonu demektir. Bunun nedeni de özel üniversitelerin kaç öğrenci alıp mezun ettiğiyle kimsenin ilgilenmemesi ve bunun sınırlandıramamasıdır. Bu coğrafyada özel okul için öğrenci, ayaklı, konuşabilen ve düşünebilen para demektir. Bu yüzden de geleni alır, mezun eder ve yeni işsizler ordusu yaratacağı gerçeği onu asla ilgilendirmez.
Ne demek devlet ücretsiz, hiçbir karşılık almadan eğitim verecek! Hem de neoliberalizmin halkların hakkı olan olan sağlık, ulaşım, eğitim gibi gereklilikleri rahatça gasp edebildiği bu günlerde! Kamusal her türlü kurumu satmayı misyon haline getirmiş bir hükümetten de daha iyisi beklenemezdi... Aldığımız oksijeni de ücretlendirene kadar durmayacaklar!
Bunlar elbette ki en büyük sorunlar... Ama sicil dolar mı hiç?
Taşımacılığın ücretli olması, okul öncesinde yardımcı abla kadrosu açılmaması, küçük yerel okulların kapatılıp binaları sermayeye peşkeş çekildikten sonra çocukların merkez okullara aktarılması, çocuklarının ailelerinin sigortasız güvencesiz işlerde çalışması, sendikalarının olmayışından kaynaklı çalışma saatlerinin insani koşulları aşması ve çocuklarıyla verimli zaman geçirememeleri, iki yılı dolduran öğretmenlerin ve müdürlerin müfettişler tarafından yeterince değerlendirilememesi; buna bağlı olarak da öğretmen ve müdürün kendini geliştirmeye çalışmaması ve sistem denen çarklıda öğretmenin kırık bir diş haline gelmesi...
Hizmet içi eğitimlerin zorunlu olmaması, öğretmen nakillerinin zamanında yapılmaması, bazı okulların oradan buradan bulduğu yardımlarla yaz tatilinde okulun tadilatını yetiştirememesi, bazı okullardaki yetersiz öğretmen ve hademe kadrosu, kolej sınavları, dersanelerde sürünen öğrenciler, üniversite mezunu olmak adına ödenen astronomik okul harçları, öğrencilerin ilgi ve becerilerine göre sınıflandırılmaması ve becerileri olmayan şeyleri yapmaları için zorlanmaları, eğitim programına velilerin sadece yılda bir kere katılmaları...
Okulda yıl içinde yapılan milli törenlerin, anmaların kutlamaların kendi coğrafyamızın tarihi ile ilgili olmamasına rağmen bunların yapılması, yapıldığında ise militar bir zihniyetle, çocukların eğlenceden uzak etkinliklerin bir parçası olması...
Sicilin sıkıntılar bölümü üç dört satır olmasa da sığmıyor bakın sayın bakan...
Peki bu zihniyetten nasıl kurtuluruz? Çözüme nasıl ulaşırız?
Elbette ki oturarak değil... Örgütlenerek, çoğalarak, sorgulayarak, talep ederek... Aternatif yaratabilene dek büyüyerek... Sendikalarda, derneklerde, sokaklarda... Tüm bu sıkıntıları sadece bir öğretmen, bir veli, bir öğrenci olarak tek başınıza dile getirir ve yakınırsanız asla çözüme ulaşamazsınız. Ama bin öğretmen, bin veli, bin öğrenci olursak kendi eğitim sistemimizi de öreriz ilmek ilmek, saatlerimizin kontrolünü de ele alırız, ücretsiz eğitimi de kazanırız... Yeter ki tüm bunlar için örgütlenelim!