Bazıları kendi hayatlarını yönetmeyi beceremiyorlar ama başkalarının hayatlarını yönetebilirler...
Kendi akıllarını kullanarak hayatlarını kazanamazlar ama,
hiç incelemedikleri bilimleri,
hiç ilgi, beceri ve deneyim alanları olmadığını itiraf ettikleri çeşitli işkollarını ve sanayileri yönetecek görevlere birilerini rahatlıkla atayabiliyorlar...
Bizden sıfırın bilgisini kazanmamızı sıfır olmamızı istemediler mi?
İşte kazandık...
Sıfır olduk.
Sıfırın hükümranlığı altında önce dünyevilikten, sonra insani değerlerden de kovulduk!
Neden peki!?
Çünkü hak ettiğimiz ama hiç ulaşamadığımız hayat mücadeleyi gerektiriyor.
Meselâ kaynağı olmayan servet olur mu?
Olur...
Nasıl olabilir ?
Hak kavramını unutarak,
dünyadan farklı nev-i şahsına münhasır bir “toplum standardı” geliştirerek, olur...
Haklar kavramı ahlâki bir kavramdır... Ahlâk ise bir seçim meselesidir.
Bizim ahlâk standardımız nedir?
Hukuk standardımız nedir?
Dünya değerlerinden kopuk ya da yaşam değerleri bireysele dönüştürülen farklı bir toplum "sosyal toplum" sıfatına lâyık mı?
İnsan haklarının kaynağını biz ne sanıyoruz?
Meclisten çıkma bir yasa mı sadece?
Her türlü servet insan aklının veya emeğinin ürünü olmalıdır.
Solculuk da hümanistlik de bunu gerektirir...
Lâkin yaşadığımız ortam insani olmaktan öte, tutanın elinde kalabildiği, bir kısım siyasetçilerle toplumun bazı zümreleri ve bireyleri arasında geçen derin bir popülizm ortamıdır.
“Başarılı popülistlerin” ödül kazandığı bir düzendir.
Bu koşullar altında yaşamaya razı olanlar,
başkalarının kendilerine istediklerini yapma hakkını kabullenen inancı benimsemiştir.
"BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA"
İnsani değerler mücadeleyi gerektirir.
Nasıl zorlu toplumsal mücadelelerden geçerek bugünlere gelindiğini unutmadık değil mi?
Çünkü geleceğe dönük yatırımların birlik ve dayanışma içinde bir mücadeleyi gerektirdiğini çok iyi biliyor ve
hatırlıyoruz değil mi?
Kendimize değer vermeyi öğrenmemiz gerekir,
ve hiçbir değerin bir insanın ve bir toplumun kendine özsaygısından daha üstün olmadığını da bilmemiz.
Eğer ki, popülizmin ve dayatmacıların şartlarıyla yükselmeye çalışmıyorsak, önümüzdeki tek seçim budur.
Çünkü onların geçmişten günümüze burada yatan hesabı bellidir!
Bazıları bunun adına, “ileri demokrasi”, “sivilleşme” ve “normalleşme” diyebiliyorlar...
Bu bağlamda KKTC de çok yol kat edecek, görürsünüz...
Örneğin, devletin paralelinde inançlarımızın ve yurtseverliğimizin kurtarılması her şeyin üstünde.
Gereken bedellerin ödenmesi pahasına...
Cumhurbaşkanımızın yaptığı gibi, değerlerimizi birilerinin imtiyazı uğruna tüketmeyi reddetmeliyiz.