Ne şiirin medyayla; ne de medyanın şiirle ilgisi olmaz aslında…
Bunun nedenlerini, uzun uzun sıralamaya gerek yok…
Tek neden var: Şiir “medyatik” değildir!..
Şiirin, medyayla ilgisi olmadığına göre; burada medyanın şiire olan ilgisi(zliği)ni konuşabiliriz belki…
Görsellik, pazarlama ve “uyutma” üzerinden hareket eden; “kültürsüzleşme, kimliksizleştirme” hedefleyen medyanın, şiiri gündemine alması (zorunlu haller dışında!) “hedef kitle” yüzünden sınırlıdır…
Gazetelerde, “şiire”, iç sayfalarda, “küçük (önemsiz!) haberler” içinde rastlarsınız ancak… TV’lerde de öyle… “Şiir programlarına” yer veren az sayıda TV var elbette; ama izleyici sayısı, genel izleyiciye oranlandığında yok denecek kadar az…
Bu durum, seyircinin ya da medya patronlarının ilgisizliği kadar; şiirin “pazarlanamaz” saflığından da kaynaklanır kuşkusuz…
Gerçek şiiri yazmak kadar, okumak da zordur; sanılanın aksine…
Gazetelerin kitap ekleri, medyanın bu eksikliğini ciddi anlamda gideriyor gibi görünse de; daha çok “pazarlama” işlevi gördükleri için yayınlarını sürdürebilmektedirler… O eklerde bile, “şiire” ayrılan bölümlerin azlığından söz etmeye gerek var mı?
Geçmişte, medya (ve patronlarıyla) ilişkisi zayıf olan “edebiyat/şiir dergilerini” halen daha farklı bir düzlemde ele almak gerektiği kanısındayım… (Bu dergilerin her birine binlerce insanın şiir göndermesine karşın; 300-500 kişi tarafından satın alınması gerçeğini hatırlatarak geçmek istiyorum bu konuyu).
Konuya, medya denilen şeyin “bir iktidar aracı olduğu” gerçeğinden bakmaya çalışırsak; “muhalif kimlikli” şiirin, neden o mecranın dışında kaldığını (kalması gerektiğini) daha net anlayabiliriz…
“Şiir nedir?” sorusuna verebileceğimiz; her yanıt; şiirin medyayla neden uyumsuz olduğunu anlatır bize…
Yaşamı sanallaştıran, bizi aptallaştırıp uyuşturan, televizyon/bilgisayar karşısındaki koltuğumuzu ters çevirip; uzun süre boş bir duvara bakmak gerek belki de, medyanın şiire neler yaptığı gerçeğini görebilmek için…
Yaşamın tüm alanında olduğu gibi, emek ürünü olan şeylerin, onu üreten insandan daha değerli hale geldiği; üretimin amacının, insani gereksinimleri karşılamaktan uzaklaşıp; nitelikli olanın değil; insanın ve doğal çevrenin aleyhine olan, sayısal olanın önemsendiği bu çağda medya şiirin /sanatın yanında duracak değildi ya…
İletişimin/bilgi paylaşımının yeni (vahşi) arenası SOSYAL MEDYAya gelecek olursak; oradaki durumun daha da vahim olduğunu görürüz…
Şiirin içini boşaltan binlerce “şiir sitesi/web sayfası”, şiiri yaygınlaştırmaktan çok; kirletmekle meşgul…
Şaire ait olmayan şiirler/dizler “falanın ünlü şiiri… Kayıp şiir bulundu…” gibi sansasyonel haberlerle izleyici/okuyucu avında…
Şiir bile olmayan dize ve imge yığınlarıyla kendini pazarlayan “şairimsileri” biz ciddiye almasak da; kirletme çabasında en “çıkmaz lekeleri” bunlar fırlatıyor şiirin üstüne…
Bir de, “Sayısal Şiir”, “e şiir”, “Yeni Medya Şiiri(New media poetry)” gibi olgular var…
Makinede yapılan dijital müzik gibi; Bilgisayarda (verili programlar kullanarak) dijital şiir kurulumu da söz konusu… “Puzzle” denilen (yaratıcılık yerine beceriyi öne çıkaran), oyunun dijital bir versiyonu gibi…
“Yaratıcılık, farklı/eleştirel düşünme, bilgi donanımı, bireysel yetenek vb” unsurları dışlayıp; “verili olana itaat, tek tipleşme, ezbercilik, koşullandırılmış davranış” vb robotlaştırıcı eğitim modeli için, ne kadar yararlı araçlar, bunlar?!.
Şiiri, gösteriş malzemesi olarak kullanan “şiir defileleri”ni (ve bu “defilelerde” kendilerini sergileyen “manken şairler”i, sanal ortamda boşluğa atılan cicili bicili “fast food” dize yığınlarını da göz önüne alırsak; Bir kez daha, şiirin medyayla işi olmadığını söyleyebiliriz rahatlıkla…
• Bu yazı, XVII. İskele Uluslar arası Şiir Festivali’nin ikinci gününde gerçekleşen panelde yaptığım konuşmanın özetidir…
---------------------------------------------------
19 Mart’ta yitirdiğimiz şair dostumuz Ahmet Ada’nın anısına:
içimdeki kırık dökük camdan kule
yıkıldı, sokak aralarında kar tozuttu,
geçtim bir daha bu yollardan
yüreğim kederle dolu
ah! elimde olsa toplardım yine
içimdeki cam kulenin parçalarını
yeniden kurardım özleyerek
incelik taşıyan sözcükleri
geçti, ah geçti aşk duraklardan
suya kar taneleri düşüyordu
ben bir otobüsteydim
camlar buğulanıp üşüyordu
AHMET ADA