Filiz Uzun
Üniversite yıllarım ve sonrasındaki eğitim yaşamım boyunca uzun yıllar Ankara ve İstanbul’da yaşadım. Ankara’da olmanın en güzel yanı sanatsal her imkâna kolayca ulaşabilmekti. Mesela sıkça sinema ve tiyatroya giderdim. Ama hem Ankara’da hem de İstanbul’da en keyif alarak yaptığım aktivite sergileri gezmekti ya da müzeleri. Özellikle gezdiğim müzelerde ya da sergilerde yaşanılan o döneme ait kalıntılar beni o döneme götürürdü hep. Sergiyi gezdiğim süre zarfında kendimi sanatçının eserlerini oluşturduğu ruh halini anlamaya, onu tanımaya harcardım. Ne güzeldir o dakikalar. Farklı bir hayat, farklı bir yaşam öyküsü gözlerinizin önünde akıp gider. Kullandığı eşyalar. Yazdıkları, paylaştıkları, yaptığı sanat eserleri, kalemi, kağıdı, bunlar beni inanılmaz etkiliyor. Anlatamayacağım duygular yaşarım o anlar. Hele arşiv sergisi sanatçının kendi yaşadığı evde yapılıyorsa daha da etkiler beni. Onun kullandığı çalışma masası, atölyesi, kullandığı fincanı, yattığı yatağı. Eminim çoğunuz gezmişsinizdir birçok sanatçının yaşadığı evleri. Ne duygular yaşadılar kim bilir o mekânlarda? Ne aşklar, ne fırtınalar, ne kederler, ne sevinçler, ne kaygılar.
Bazı insanların hayatlarında şiirin ayrı bir yeri vardır. Benim şiir merakım öyle çok eskilere dayanmamaktadır maalesef. Çocukluğumdan beri bir kitapsever olmama rağmen şiirle tanışmam çok da eskilere dayanmamaktadır. Kendi kendime düşündüm bunun nedenini. Ve şiiri anlamak ve sevmek için belli bir bilgi birikimine ve olgunluğa gelmek gerektiğine karar verdim. Klasik müziği dinlemek, sevmek ve dinlerken keyif almak gibidir şiir okumak bana göre. Şairin ne dediğini anlamak, onun ruh halini kavramak ve kelimelerde gizli olan küçük ayrıntıları yakalayabilmek. İşte şiirde keyif veren de budur sanırım. Şair kelimelerle dans eder, sizler de okurken ona eşlik edersiniz. Fikret Demirağ’ın bir şiirinde dediği gibi “Bir şiir akarken damarlarında vaktin.’’
2010 yılında kaybettiğimiz Şair Fikret Demirağ için 10 Ocak tarihinde açılışı yapılan arşiv sergisi ile ilk kez Kıbrıs’ta bir ilke imza atıldı. Sergiyi ziyaret ettiniz mi bilmem ama ben açıldığı ilk an ordaydım. Harika bir sergi oldu. Fikret Demirağ’ı tanımayan bilmeyen biri dahi girse sergiden içeriye onun hakkında çok güzel fikirler edinerek çıkardı. Sergiyi düzenleyen Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği Başkanı Şair/Yazar Neşe Yaşın ve Ressam Hüseyin Özinal’dı. Kronolojik sıralama ile hazırlanan, resimleri, şiirleri, kullandığı eşyaların sergilenmesi çok güzeldi. Dekorasyon, mekânın renkleri ve verdiği bütünlük hissi benim çok keyifli ve duygulu anlar yaşamama neden oldu. Serginin bir sanatçının elinden çıktığı belliydi adeta.
Sergiye ilk girdiğim an içimi bir hüzün kapladı. Kıbrıs’ın çok değerli bir şairiydi Fikret Demirağ. Sergiyi gezerken, şair, yazar ve sanatçıların asla ölmediğini görüyorsun ayan beyan. Ölmüyor güzel eserler bırakanlar. Onların eserlerini göstermek, izlemek, sergilemek de biz sanatseverlere düşmektedir. Ve gelecek nesillere aktarmak da görev ve sorumluluğumuzdur.
Bir çok zorluk ve imkânsızlıklara rağmen böyle güzel bir sergiyi bizlere hazırlayan Sevgili Neşe Yaşın ve Hüseyin Özinal’a sonsuz teşekkür etmek isterim. Kısıtlı bir para ile ancak bu kadar profesyonel bir sergi ortaya çıkabilirdi. . Bu bir başlangıçtı diye düşünüyorum, ilk adım. Daha çok sergilere şahit olacağız ülkemizde ve elde ettiğimiz tecrübelerle de daha güzel işlere çok imzalar atılacaktır. Teşekkürler Neşe Yaşın, teşekkürler Hüseyin Özinal ve katkı koyan herkes… Bu ülkenin sizler gibi sanatçılara ve sanatseverlere çok ihtiyacı var.
Sırada sempozyum
F.U: Fikret Demirağ’la ilgili sergi yapma fikri nasıl doğdu?
Neşe Yaşın: Fikret Demirağ’ın ölümü benim Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği başkanlığı dönemime denk geldi. Ölümünden beri 2 yıllık süreç içerisinde Fikret Demirağ’ı yaşatmak ve anmak için çeşitli etkinlikler yapmamız gerekiyordu. Bunlardan biri anıt mezarını yaptırmaktı, anma etkinlikleri yaptık. Doğum gününde bir kutlama yaptık ama daha içeriği sağlam bir şey yapmamız gerekiyordu. Bunların birisi arşiv sergisi, diğeri kitabının yayınlanması, bir diğeri ise Fikret Demirağ sempozyumu yapmaktı. Şu anda planladıklarımızdan ikisini gerçekleştirdik. Bir tek sempozyum kaldı ki onu da Türkiye Sanatçı ve Yazarlar Birliği ile birlikte yapmayı planlıyoruz. Sempozyum hem Türkiye hem de Kıbrıs’ta aynı anda gerçekleştirilecek. Sempozyumlar senkron bir şekilde devam edecek ve canlı bağlantılar kurulacak.
F.U: Sergi ve kitabın oluşturulması için nasıl çalıştınız?
N.Y: Fikret Demirağ çok düzenli ve sistemli çalışan bir şairdi. Bütün arşivini ve şiirlerini sergide yayınlamamız mümkün değildi. Biriktirdiği arşivi içerisinden seçerek alıntılar yaptık. Bizim için önemli olan bu sergiye girip gezen herkes özellikle gençler, Fikret Demirağ kimdir? ve şiir yaşam öyküsü hakkında fikir edinerek çıkmasıydı. Planladığımız bu sergi için daha önce sergi hakkında deneyimi olan arkadaşım Hüseyin Özinal’a danışıldı, O da kabul etti ve çalışmalara başladık. Şiir Kitabı “Yıldızı Kayıp Düşen”in de basımı gerçekleşti, sergi ile beraber aynı anda yetiştirildi. Sergi salonunda dileyenler şairin kitabını alabildiler.
Arşiv ev!
F.U: Fikret Demirağ’ın arşivi, kitapları, yararlandığınız bilgilerine nasıl ulaştınız?
N.Y: Bütün bilgileri ve arşivi Fikret Demirağ’ın evinde, çalışma odasında idi. Eşi Emine Demirağ, Fikret Demirağ öldükten sonra torunlarına baktığı için Türkiye’de yaşamaya başladı. Birlikte yaşadıkları Kıbrıs’taki evi bu nedenle, ayrıca üzüntüsü nedeniyle çok da kullanamadı. Sadece yılın birkaç ayı bu evde kalabildi. Bu yüzden arşivi, notları, şiirleri, mektupları Fikret Demirağ’ın son ana kadar bıraktığı gibiydi. Emine Demirağ bu sergi nedeniyle bize evinin anahtarlarını verdi ve bizler de arşivini taramaya başladık. Aile bize yol göstermek adına sürekli yanımızda oldu, destek oldular.
F.U: Son yayınlanan şiir kitabındaki şiirlerini nasıl toparlayıp bir araya getirdiniz?
N.Y: Şiir kitabındaki şiirleri zaten basım için hazırlanan şiirlerdi. Bu kitabın içinde iki tane de yayınlanmamış kitabından şiirler vardı. Aslında sıra biraz yanlış oldu gibi fakat yine de iyi oldu. Seçme şiirlerin toparlandığı bir kitap gibi oldu. Özellikle seçtiği şiirler daha çok kendini temsil eden şiirlerden oluşmaktaydı. Özellikle Fikret Demirağ seçtiği şiirlerde yabancı dillere de çevrilebilecek şiirleri tercih etti. Hatta bazı şiirlere yabancı şiirlere seçki notunu düşmüş. Bu bizim için bir vasiyet gibiydi.
F.U: Daha önce herhangi bir şair veya yazarın arşiv sergisi yapıldı mı?
Hüseyin Özinal: Hayır yapılmadı. Kıbrıs’ta ilk böyle bir arşiv sergisi yapıldı. Neşe’nin dediği gibi benim daha önce İstanbul’da arşiv sergisi tecrübem var. Muhsin Ertuğrul ve Vasfi Rıza Sofu’nun arşiv sergilerini hazırladım. Tabii ki onlarınki daha geniş ölçekli sergilerdi.
Kırmızı ve siyah
F.U: Böyle bir çalışma için nasıl bir plan izlediniz?
H.Ö: Neşe bana bundan bahsettiği zaman deneyimim olması nedeniyle yapabileceğimi söyledim ve heyecanla çalışmaya başladık. İlk yapmamız gereken bu sergi için uygun mekânı bulmaktı. Birçok mekân konuşulmasına rağmen bana göre mekân ile sergi içeriğinin bütünleşmesi gerekmekteydi. Bunun için de en uygun mekân bana göre İsmet Vehit Güney Sergi Salonu idi. Bu salonda sergilenmesi istenen birçok şey yeterli duvar sayısı nedeniyle rahatça sergilenebilecekti. O anlamda benim için önemliydi. Sergileyeceklerimizi koymak için AKM’den vitrinler alındı. Serginin yapılacağı mekâna girdiğimiz zaman mekân bize orada neler yapabileceğimizi söylüyor zaten. Bana kırmızı ve siyah renkleri üzerinde durmam gerektirdiğini hissettirdi ve mekânın duygusu ile sergilenecekler örtüşmeye başladı. Bu nedenle bütün fotoğrafların siyah beyaz olmasını tercih ettim. Işık da mekâna uygun şekilde ayarlandı. Masaların üzerine konan cam sehpaların seçimi, örtüler bile bir bir düşünülerek hazırlandı.
F.U: Bu sergiyi oluştururken kimlerden destek ve yardım aldınız?
H.Ö: Fatih Yılmaz ışık düzenlemesinde bize destek oldu. Grafik ve tasarım konusunda Doğuş Bozkurt ile arşivinden şiirlerin, mektupların ve anıların taranması konusunda ise Rıdvan Arifoğlu ile birlikte çalıştık. Genellikle evine arşiv taraması için Rıdvan Arifoğlu, ben ve Neşe Yaşın birlikte gittik. Fakat tarama ve okumalarda neyi sergileyeceğimizi seçmekte daha çok Rıdvan ve ben çalıştık.
Zaman ve ölüm
F.U: Sergileyeceklerinizi seçerken nelere dikkat ettiniz?
H.Ö: Öncelikle kronolojik bir sıralama yaptık. Hem fotoğraflarda hem de şiirlerinde. Aynı yazarlardan gelen mektupları ayırdık ve eledik, aile fotoğrafları konusunda Demirağ ailesinden yardım aldık. Sanatçı ve yazar arkadaşları ile olan fotoğrafları ayırdık. Bütçemizin elverdiği ölçüde fotoğrafların basılması, şiirlerin basımı için üst üste birkaç kez eleme yaptık. Çünkü inanılmaz büyük ve geniş bir arşivi var.
F.U: Sergide dikkatimi çeken bir şey vardı. Yıllar ilerledikçe şair Fikret Demirağ ölümden çok bahseder oldu. Doğru mu?
N.Y: Evet gençlik yıllarında şiirlerinde gençlik duygusu var. Sonradan yaşlılık, ölüm ve ölüm sonrasına dair şiirleri var. Kronolojik sıralamada bu sıralama da çok doğru yapılmış, bu anlamda da başarılı bir sıralama oldu.
F.U: Bir sanatçının özel eşyaları, şiirleri ve mektuplarıyla bu kadar zaman geçirmek nasıl bir duyguydu?
H.Ö: Şairin arşivini incelerken bir süre evine girip çıktık. Her şeyini karıştırdık, okuduk. Hatta bir kısmını okumaya devam etmek için evime götürdüm. Fikret Demirağ mektupları, şiirleri ve anılarıyla deyim yerindeyse yatıp kalktım. İster istemez aranda önemli bir bağ kuruluyor. Şair ve dünyayla bağlantı kurmuş gibi hissettim kendimi. Okuduğum mektuplarında nasıl bir insan olduğunu daha iyi anlıyorsun. Nasıl bir mücadele verdiğini, yabancı yazar ve şairlerden gelen mektuplardan onu daha iyi tanıyorsunuz. Ve sonuçta bir yazar ve şair, bir ülkeye dair bu kadar mı, yazar ve yaşar diye etkileniyorsunuz. Hüzün yaşıyorsunuz. Fikret Demirağ beni inanılmaz etkiledi ve bir parçam haline geldi adeta.
Demirağ’la yaşamak…
F.U: Seni en çok arşivinden ne etkiledi?
H.Ö: Beni en çok Kıbrıs’a dair yazdıkları etkiledi ve hüzünlendirdi. Komşuları ile ilgili yazdıkları da. Sergi hazırlandı bitti ve evimdeki eşyalarını toparlamaya başladım. İnanılmaz duygular yaşıyorum. Çok içselleştirdim tabii ister istemez. Benim zaten şiirle acayip bir bağım var, şimdi sanki daha çok bağ kuruldu. Fikret Demirağ benim evimde yaşıyor gibi.
N.Y: Aynı duyguyu ben de tezimi yazarken yaşamıştım. Gece gündüz onunla ilgili yazılar, kitaplar okuyorsun, araştırıyorsun. Onu anlamaya çalışıyorsun. Fikret Demirağ ile ilgili tüm kaynakları okuduktan sonra adeta bütünleşiyordum ve birden bire bir ışık yanıyordu beynimde. Bir anıyla ya da bir şiirle inanılmaz bir bağ kuruluyordu aramızda. Sanki ölmemiş gibi sanki yaşıyor gibi.
F.U: Neşe Yaşın sence Fikret Demirağ’ı diğer şairlerden ayıran en önemli özelliği nedir?
N.Y: Hep Fikret Demirağ için “Şiiradam” tabiri kullanılır ya. İşte tam da öyledir. Hayatı şiir üzerine kuruluydu. Kendini tamamen şiire adamış bir şairdi. Yani şiir için ve şiiri sonsuzluğa taşımak için yaşamış bir insandı.
“Şairin derdi ölümle”
F.U: Son zamanlarındaki şiirlerinde sizce neden sıkça ölümden bahsetti?
N.Y: Son zamanlarında ölümden çok bahseder olmuştu ve bana en çok dokunan ise, son şiir kitabını basıma hazırlarken öldükten sonra kendisinin pek hatırlanmayacağına inanmasıydı. Daha doğrusu kendisi şöyle ifade etmişti bir şiirinde; “Gündelik hay huy içerisinde ne beni ne de şiirlerimi çok da hatırlamazsınız” gibi bir ifadesi var. Hayatın kendisine dair de kaygılar duymaktaydı. Son zamanlardaki tüm insan ilişkilerindeki dönüşümlerden hoşnut değildi. Nazım Hikmet “En fazla 1 yıl sürer 20. yy’da ölüm acısı“. Fikret Demirağ da bu dönemde ölüm acısının en fazla 1 ay sürdüğünden bahsederdi. Ve bu duyguyu taşıyordu. Genellikle şairin derdi ölümle. Fikret Demirağ’ın da çok fazla derdi vardı ölümle. Ölümden sonrasını da çok düşündü.
F.U: Basımını yaptığınız kitapların basılmasını istediğini nasıl anladınız?
N.Y: Fikret Demirağ arşivinde bıraktığı dosyayı hazırlarken basılmamış kitaplarını da bu dosyaya koymuş. Basılmamış kitapları biyografisine koymuş. Acılı bir yurt için dörtlemesinin toplu basımını istiyor. Toplu basım diye yazmış. Tarih yerinde soru işareti vardı. İki kitap Hüznün Müziğiyle Dans’ı da koymuş ve tarih yerine soru işareti koymuş. Kitap basımında bile bir sıralama yapmış sanki.
“En büyük sıkıntı para bulmak”
F.U: Bu sergiyi hazırlarken yaşadığınız en büyük sıkıntı ne oldu?
N.Y: Para bulmak en büyük sıkıntımızdı. Sponsorlara gittiğimizde hep istediğimiz miktarın aşağısında paralar bulabildik. Telefonla ulaşıp yardım istediğimiz kişilerden çok da yardım aldık ama yine de sergi için bulduğumuz bütçe yine de beklediğimiz düzeyde değildi. Ama arkadaş, eş, dost yardımlarıyla yine de güzel bir sergi ortaya çıktı. Sergi salonunu ısıtmak da bir hayli sıkıntı oldu.
H.Ö: Sergi salonu devlete ait bir salondu. Ancak orayı ısıtmak bize aitti. Serginin açılış tarihi de en soğuk günlere denk geldi, maalesef ısıtma sorunu yaşadık. Birçok sorun yaşasak da birçok kişiden de destek ve yardım da aldık. Kültür Dairesi bize çok destek oldu. Özellikle davetiyelerin dağıtılması konusunda. AKM’nin müdiresi Umure Örs’ün çok katkısı oldu bize. Yönlendirdi, fikir verdi. Bizle beraber uğraştı. Asım Akansoy fotoğrafların basımında destek oldu. Demirağ ailesi de çok uğraştı. Sabor Restoran bize masa temin etti. Doğuş Bozkurt, Rıdvan Arifoğlu ve Fatih Yılmaz bizimle birlikte uğraş verdi. Küçük bir bütçe ile fakat çok da yardımlaşarak çalıştık.
“Mutlaka edebiyat müzesi”
F.U: Bundan sonra yapılacak sergiler için neler olmalıdır sizce?
N.Y: Biz birçok yerde de söyledik yine tekrarlamak istiyorum. Bir EDEBİYAT MÜZESİ olmasını istiyoruz. Bunun için de uygun bir binaya ihtiyacımız var. Buranın bir kurum olması gerekiyor. Tüm şair ve yazarların arşivlerinin toparlanacağı, arşivlemeden anlayan, bu alanda eğitim almış kişilerin çalışacağı bir kurum olması gerekmektedir. Şu an boşaltılan eski polis merkezi binası var, orayı istediğimizi daha önce de söylemiştik. Sanatçı ve aydınlar toplanarak böyle bir basın toplantısı yapılmıştı ve burada yayınlanan bildiride de Edebiyat müzesinden bahsetmiştik. Bu aşamadan sonra somut bir proje ile Edebiyat Müzesi için çalışmaya başlayacağız.