Gürgenç Korkmazel
gurgench@yahoo.co.uk
Sözcük
Bütün iş sözcüğü, insanı harekete geçirecek, kıştkırtacak sözcüğü bulabilmekte. – M. Jacob
Her şiir sözcükle başlar. Dildeki sözcükler belli. Başka dillerden sözcükler aktarılsa, yeni sözcükler üretilse de, dönüp dönüp aynı sözcükleri kullanıyor her şair.
Her sözcüğün dönemine göre bir yeniliği ve eskiliği (çok veya az kullanılmışlığı), belli bir ağırlığı ve çağrışımsal değeri vardır. Şair işe buradan, bunun bilinciyle başlamalı.
Yani şiir fikirle değil, sözcükle başlar öncelikle. Sözcük seçimi çok önemlidir. Daha önce bir araya getirilmemiş iki sözcüğü bir araya getirip kısa devre yaratmak, söyleyeceğini daha önce söylenmemiş bir şekilde söylemek şiirin özüdür (örneğin: Yol Yutmak, Kelebek Tekmelemek, Pembe Peygamber, Mekanik Örümcek, vbg.)
Çoğu sözcüğün bir sözlük, bir de sözlük dışına taşan, alegorik/mistik (veya başka bir şekilde söyleyecek olursak, düz ve metaforik) anlamı vardır. İşte şairin asıl işi bu alegorik/mistik alandadır. Bunun için bol bol sözcük çalışması yapmak ve yeni metaforlar üretmeye çalışmaktır. Her sözcük sezgi süzgecinden geçirilerek, titizlikle seçilmelidir.
Evet, her şair aynı sözcükleri kullanıyor, ama her şairin algısı, felsefesi, estetik anlayışı, deneyimini yorumlama tarzı; sonuçta sözcük seçimi ve sözdizimi farklıdır. Önemli olan eldeki malzemeyle en iyisini yapmak.
Ses
“Şiirde müzik, anlamdan ayrı bir şey değildir” dese de T.S Eliot, bence her şiirde olmasa da genel olarak şiirde ses önce gelir, anlam sonra. Ses, şiirin ilkellikle süren bağlantısıdır. Hepimiz konuşmaya ilkin (anlamsız) sesler çıkararak başlamadık mı? Anlam sonradan gelmedi mi?
Yan yana gelen sözcüklerin, alt alta gelen dizelerin birbiriyle uyumu, ses uyumu, melodik akışı, bir şiiri şiir yapan temel unsurdur. Şiir tarihinde kimi şairlerin her sözcüğü, her heceyi notaymış gibi ele aldığını biliyoruz. Hatta bazı şairler daha da ileri giderek, şiir yazan kişinin en azından temel müzik bilgisinin olmasını savundular, savunuyorlar.
Ses, görüntünün karşıtı değildir. Yine de görselliğe tapınılan, görsellik bombardımanına maruz kaldığımız bu çağda benim için ses sanki anlamdan daha içe işleyici, harekete geçirici ve yer edicidir. Anlama karşı tikel bir direniştir. Benim için hatırlamak ilkin sesten başlar. Ya da benim ses belleğim, anlam belleğimden daha güçlüdür belki de.
Ses anlamdan daha evrenseldir. Anlam uçar, ses kalır. Ve belki de sonuçta ses/müzik, anlamdan daha da sağaltıcıdır.
Yazılmış onca şiirden sonra hale daha önce bir araya gelmemiş iki sözcüğü bir araya getirip yeni bir şiire başlayabilir şair. Yalnız yeni bir ses yaratmak çok daha zordur.
Aşırı şiir okumalarından/dinletilerinden sonra (hemen veya belli bir süre sonra) anlam solar, kaybolur, ses ve şairin duruşu kalır geriye, kalırsa.
Anlam
Anlam Türk Şiirinin bir hastalığıdır. – İlhan Berk
“Şiir için ‘anlam’ esas karakter özelliği olmadığı gibi, dilin son amacı da değildir; bileşenlerden sadece birisidir” der Paul Valéry.
Anlam da, görüntü gibi esir almamalı zihnimizi. Şiir gerçeği aştığı gibi, anlamı da aşar, aşmalıdır. Aslında, anlamın gizli bir kapışması var şiirle. İletişim adına, anlaşılmak, daha çok anlaşılmak adına, hep onu geçmeye, öne çıkmaya, kendini daha çok göstermeye, şiiri ele geçirmeye çalışıyor.
(Mesela KT şiirinde bazı şairler, daha çok insana ulaşmak için “anlaşılmak arzusuna” kapıldılar ve sonuçta şiirlerini zayıflattılar.)
Şiirde anlamın sesin içinde olduğuna, ikisi birbirinden ayrılmaz olduğuna ve başarılı bir şiirin, ses-ve-anlam dengesine bağlı olduğuna inanır çoğu şair.
Eski çağlarda yazılan şiirlerde anlam çok daha bütünseldi. Bugün yazılan şiirde, ayırabileceği kadar çok parçaya ayırmaya çalışıyor şair anlamı. O kadar ki artık, ipin ucunu kaçırıyor. Anlamda çoğulluk veya çok-katmanlılık yaratmak adına organik olandan uzağa düşebiliyor.
Dadaist, Gerçeküstücü ve bunun Türkiye’deki karşılığı olan İkinci Yeni olayı da, anlamı kıran, anlama başkaldıran bir şiir anlayışıydı.
Şiirde anlama hepten karşı çıkan şairler de var. Anlamı sabote etmek için, “anlamsız” diye nitelendirilen bir şiir yazıyorlar. Şiirin sınırı, en ucu burası mı acaba, yoksa daha da ötesi var mıdır?
2010/2014