Her yolculuk yeni baştan yaratıyor insanı… Dünyanın bir köşesine ilk kez gidilen yolculuklar sözünü ettiğim. İlk Afrika deneyimim değildi gerçi Kenya, Zimbabve’ye gitmiştim yıllar önce… O zamanlar içimdeki kederli yolculukların karanlığında kaybolduğumdan dünyayı bu kadar net göremiyordum belki de. Zimbabve’ye bir barış konferansı için gitmiş, bir toplantıda konuşmam arasında şiirler de okumuştum. Bu kez ise Kistrecht Şiir Festivali idi beni Kenya’ya götüren.
Festivalin uzun otobüs yolculuklarında ve epey yorucu geçtiğin öğrenmiştim geçmiş yıllarda katılan şair arkadaşlardan. Otobüs yolculukları bir ülkeyi tanımak için iyi bir fırsat aslında. Refaha, rahatlığa ne çok alışmışız. Toprak yollar ve her tarafı dökülen bir otobüste saatler süren yolculuklar, çevredeki sefalet ve yoksulluk tarihin başka bir evresinde olduğu duygusunu veriyor insana. Bir yandan da elindeki cep telefonu ile çektiğin fotoğrafları mobil internet aracılığıyla dünyaya ulaştırabiliyorsun. Konuk olduğun, yoksulluk içindeki evin sahipleri cep telefonlarını çıkarıp seninle selfie çekebiliyorlar. Tarihi bir filmde oyuncunun kolunda unuttuğu saat gibi bir şey yani.
Şu anda Kenya’dan bana kalan çocukların gözlerindeki masumiyet ve içlerinden taşan sevgi. Siyahiler arasında bir beyaz olarak seyirlik birisin öncelikle. Kılığın, kıyafetin, aksesuarların ilginç ve heyecan verici onlar için. Küçük hediyelerin büyük mutluluk nedeni. Çocukların bakışları hiç aklımdan çıkmayacak. Her birinin geleceğini hep merak edeceğim. Birilerine dokunup uzaklaşmak hüzünlendiriyor insanı. Kalbin bir yer açmış oluyor onlara… Büyük olasılıkla ömür boyu bir daha karşılaşmayacağın o insanlara…
Doğal seleksiyonla bir ilgisi vardır belki diye düşünüyorum, Kenyalılar çok sağlıklı insanlar. Öncelikle çok yürüyorlar. Her gün saatlerce yürümek sıradan bir pratik Kenya’da. Yolda yürüyen bir insan görüyorsun ama en yakın yerleşim yeri beş kilometre ötede mesela. Doğal yiyeceklerle besleniyorlar, az yiyorlar ve sigara içmiyorlar. Sigara içen tek bir Kenyalı gördük onca yol boyunca. Sigarası biten arkadaşımla sigara bulmak için saatlerce mücadele verip sonunda izbe bir yerde bulabildik. Sigara değil de esrar arıyorsun sanki… Nairobi’de Kenyatta bulvarında birisi gelip uyardı: “Siz yabancınız. Burada sigara içmek yasak. Polis görürse gözaltına alabilir” diye. Yasak olan başka bir şey ise plastik çanta. Yolda plastik çanta taşımanın da başımızı belaya sokabileceği gelen uyarılar arasındaydı.
İyi şairler vardı festivalde… Gençler ağırlıktaydı. Önceden hazırlanmış festival dergisi verildi hepimize. Kisii Üniversitesi öğrencileri seferber edilmişti ve görevli öğrenciler festival boyunca eşlik ettiler bize. Bütün şairlerin isimlerini ezbere bilen festivalin organizatörü Christopher Okemwa açılış konuşmasını yapan rektörden büyük övgü aldı. Kolay değil tabii onca yabancı dilde onca ismi telaffuz edebilmek.
Nairobi’deki Kenyatta caddesinde yürürken dikkatimi çeken bizden başka tek bir beyaza rastlamamaktı. Beyazları safaride gördük. Safari içeren son derece pahalı Kenya turlarının ilanlarını görmüştüm bir dergide. İşte bu paraları ödeyebilen insanlar vardı safari arabalarında. Onca yoksulluğa tanık olduktan sonra insanı sarsan görüntüler.
Kenya’da bir köy evine konuk olduk ve benzersiz bir deneyimdi ama yaşamak istediğim başka bir şey daha vardı. Sömürgecilerin nasıl yaşadığını da görmek isterdim doğrusu. Biz ayrıldıktan sonra böylesi bir eve konuk olmuş İsrailli şair Diti Ronen. Büyük bir bahçesi olan muhteşem bir evdeki muhteşem bir hayattan söz ediyordu gönderdiği mesajda. Zimbabwe’de de görmüştüm bunu… Bir yanda yoksulluğun ve yoksunluğun en dibindeki insanlar bir yanda ise büyük bir refah ve zenginlik…
O kara çocukları, onların hüzünle bakan güzel gözlerini hiçbir zaman unutmayacağım. Dilerim onlar gitmeden daha adil, daha yaşanası bir yer olur bu dünya.