Şimdi oturmuş yazmaya çalışıyorum…
Polis şimdi ‘soyulmuş’ para arıyor…
Şimdi toprağın altında bir kadın...
Çocukları ağlıyor yerlerde…
Şimdi fotoğraflara bakıyorum…
Bir çocuk ‘dedesine’ sarılıyor, polis gözetiminde, ‘gitme’ diyor…
Bir adam, eli kelepçeli yürüyor, iki büklüm…
Gözleriyle isyan ediyor mahkeme önünde…
Eşini öldürmüş, ne yaşamış, nasıl çekmiş tetiği…
Öylece bakıyoruz fotoğraflara, hiç bilemeden…
***
Şimdi dertleşiyoruz…
Çağıl diyor ki, ‘Acıları unutturmaz zaman, uyuşturur sadece…’
Şimdi vücudumuzdan boşalan teri kurutuyoruz, günün en ağır saatinde…
Bir köy camisinden yükselen ‘helal olsun’ sesleri var şimdi kulaklarımızda, gitmiyor.
Ve temmuzu, ağustos’u çekilmiyor bu ülkenin…
Sıcağıyla…
Telaşıyla…
Acısıyla…
‘Cinnet’ gibi…
***
Şimdi telefon çalışıyor, “Akdeniz’de tarlalarda para aramaya devam ediyorlar” diyor Tanju.
“Yanlarına zanlıyı da almışlar, bu iş uzayacak …”
- Eve gidemedin, ne yapalım, izleyeceğiz, diyorum…
- Yarın gelme sen, dinlen…
Şimdi dört bir yanında adanın, kim bilir kaç farklı öykü yazılıyor…
Yine kırıyor birbirini insanlık, yine acıtıyor, yine seviyor, yine gülümsetiyor…
***
Şimdi oturmuş yazmaya çalışıyorum…
Sosyal medyada birbiri ardına akıyor yaşamlar…
Kimi gülümsüyor…
Kimi ‘akıl’ veriyor, hem de nasıl…
Komplo teorileri, istifa çağrıları, yaş günü kutlamaları, tatil anıları, başsağlığı mesajları birbirine karışıyor, köpükle kum, geceyle ay, saçla sakal, ağıtla yaş gibi…
***
Şimdi…
Bir ‘soyguncu’ acemiliğine ağlıyor belki, bin ‘polis’ tatlı bir yorgunlukta..
Bir çocuğun gözünden gitmiyor ‘kelepçeli’ dedesi...
‘Düğün ve Cenaze’ orkestrası çalmaya devam ediyor şimdi, ‘hayat’ denen marşı...
Bugün benden yazı çıkmaz...
Yarına, belki...