Şimdi ağdaki balık gibiyiz; kökü toprakta kesilmiş bir ağaç, mikşadaki kuş gibi…
Göğe bakıyor ama uçamıyoruz.
...
Şimdi sağır gibiyiz sessizliğin ortasında ve uyuşuyor dudaklarımız, titresek de konuşamıyoruz.
Elsiz, dilsiz, nefessiz…
...
Şimdi bir patikayız uçsuzluğun kıyısında, çölde kaybolmuş bir kağnı, rotasız bir gemiyiz derin mavilerde... Şimdi yolsuz, umarsız, kayıp birer serçeyiz.
...
Şimdi yüreklerimizi astığımız bir ipiz, deniz fenerinden beşparmaklara, Afrodit taşından surlara yaslanan ölü bir deniz... Yıkık sokaklarda failini arayan ürkek bir rüzgârız şimdi, ıslaklığını inkâr eden vakitsiz bir yağmur...
...
Şimdi iç çekişlerimizi düğümlüyoruz boğazlarımıza, yorgun gözlerimize perde indiriyor, kayıp seslerimize tanık arıyoruz.
...
Şimdi içimizde çoğalan öfkemizden korkuyor, kendimize saklanıyoruz.
Ömür eskitiyoruz şimdi itirazlarda, Dereboyu’ndan İnönü’ye doğru...
...
Şimdi barikatlar yangın, merasimler utanç, tören alanları cinnet yeri...
Ellerimizden bölünmüş bir kent doğuyor şimdi, çığlık çığlığa...
...
Şimdi tarihin reddettiği bir ritim, coğrafyanın kustuğu bir yavanlık, masumiyeti ürküten bir kabadayılıkla baş başayız.
…
Şimdi Pirgo’dan uçan güvercin, Derinya’dan savrulan barış bayrağı, Ledra’da üflenen düdüğün tiz sesiyiz. Bir yalakanın salyasına toz, binbir kuklanın ipine bıçağız şimdi…
…
Şimdi anıların eskidiği, çürümüş bir arka bahçeyiz…
Gözümüzdeki yaş, içimizden Akdeniz’e akıyor şimdi…
…
Şimdi bir diktatörün gölgesi çöküyor, umudun taşlarına… Ve sözler dağılıyor sessizlikte… Şimdi yabancı bakışlardan ürküyor kuşlar…
...
Tuz muyuz, toz mu şimdi...
Çıkmaz bir sokakta...
ADASANTRİK | Emin Çizenel
Kıbrıs’ın ‘resmi’ tarihinde kaybedilen kadınlar
O muhteşem kadınların varlığından pek çoğumuzun bilgisi yoktu.
Kıbrıs’ın kraliçeleri.
Ya da Kıbrıs’ın “resmi” tarihinde kaybedilen kadınlar…
Ne hayatlar yaşandı, ne dramlar!
Sanatın öğretici özelliği, tarih yazıcı gücü ve bellek tutucu niteliği buradan geliyor.
***
Naci Talat Vakfı’nın organize ettiği “Orta Çağda Kıbrıs’ın Kadınları-Kıbrıs’ın Kadın Kahramanları” sergisinin açılışı olağanüstü bir kalabalığa sahne olmuş. Bu değer ve ilgi sevindirici. Açılışa gidememiştim, ertesi akşam, sevgili doktor Okan Dağlı'yla birlikte sergiyi izleme fırsatı buldum.
İyi de oldu.
Sessiz, sakin, sindire sindire baktık tablolara, orta çağda Kıbrıs'a damgasını vurmuş kadınların öykülerini okuduk.
***
Semra Bayhanlı, resimlemenin ötesinde modelleriyle birlikte tarihin fotoğrafını çekmiş adeta... Tarihçi Ahmet Hilmi, Kıbrıs'ın kadın kahramanlarını yüzyıllar öncesinden günümüze taşımış.
Kadının üzerinin örtülmek, eşitliğinin görmezden gelinmek istendiği “emir komuta zinciri” bir yarı/m yurt ikliminde, gericiliğe isyan edemeyenlerin tarihten biraz cesaret dersi almalarını istersek haksızlık olmaz değil mi?
***
Köle olarak yaşamaktansa ölümü seçen Omorfo Lordu Rochas'ın kızı Arnalda ya da savaşların sarmalında barışı savunan Kraliçe Plaisance’in akranlarıyız umarım. İntikamcı ve entrikacı Aragonlu Eleanor’dan ilham alan nicesine rağmen Kıbrıs sevgisiyle meşghur Caterina Cornaro'dur öykündüğümüz.
Kıbrıs’ta tarihi 1571’de başlatan ve sanki öncesi yokmuş gibi ezber yaratanların bu sergiye tanıklığı önemliydi elbette… Kıbrıs’ı değil sadece Anadolu’yu da gezmelidir, “Orta Çağda Kıbrıs’ın Kadınları-Kıbrıs’ın Kadın Kahramanları” sergisi… Kıbrıs tarihine adanmış böylesi çalışmalar için umarım modern bir müze yaşama geçer; Kıbrıs’ın gerçek tarihi, kimliği, kişiliği çok daha iyi anlaşılır böylece…
Yurtta çal!
Metin Üstündağ çizgisi, son dönemde Kıbrıs’ın kuzeyinde çoğalan ve üzeri milliyetçilikle örtülen çürümeyi, yozlaşmayı, kokuşmayı çok iyi anlatıyor.
Dikkat ediniz, onca usulsüzlüğe, iradesizliğe, yolsuzluğa karışanların çoğu en fazla neyle övünüyor.