CTP-UBP hükümeti kurulalı 6 ay oldu. Geçen hafta da yazdım hükümet 39 milletvekili ile reform yapmak üzere kurulmuştu.
Önce UBP kurultayı nedeniyle işler geriye bırakıldı. UBP kurultayı Ekim sonu bitti. Bu kez TC ile su krizi başladı. Neredeyse hükümeti de bitirecek noktaya gelen bu kriz nihayet sonuçlandı. Hem de olumlu biçimde sonuçlandı.
Su nasıl bu noktaya geldi?
Kim ne yaptı, ne yapmadı?
Hangi hükümet bu krize neden oldu?
2010 yılında su protokoluna imza atan UBP hükümeti mi, 2013 yılında kurulan CTP-DP koalisyonu mu yoksa bugün işbaşında olan CTP-UBP koalisyonu mu?
Suçlu bu işi doğru dürüst yapamayan belediyeler mi?
Ben bu soruların yanıtlanmasının kimseye bir fayda sağlamayacağını düşünüyorum.
Su konusunda Kıbrıs Türk halkı olarak hep beraber sınıfta kaldık. Dersimize iyi çalışmadık. Ödevlerimizi zamanında yapmadık. Almamız gereken tedbirleri zamanında almadık. Yerel su kaynaklarımızı doğru kullanmadık.
En önemlisi her konuda olduğu gibi içme suyu konusunda da “TASARRUF TEDBİRLERİ” diye bir şeyi hiç düşünmedik.
Biz sadece “TÜKETTİK”, tüketmeye de devam ediyoruz. Yarınları düşünmeden tükettik. Gelecek kuşaklara hiçbir şey bırakmacasına tükettik.
Çevreyi de tükettik. Doğayı da tükettik. Ülkeyi de tükettik. İnsanımızı da tükettik.
Şimdi her şeyimizi olduğu gibi suyumuzu da Türkiye’den temin edeceğiz. Büyük masraflar yapılarak ve çok fazla emek harcanarak başarılan bu proje ile gelen suyu da aynı biçimde tüketmeye devam edemeyiz.
Unutmayın önümüzdeki birkaç on yılda dünyada yaşanmakta olan iklim değişiklikleri neticesinde Akdeniz bölgesi ülkelerinin çölleşmesi gündemdedir.
İklim değişikliği uzmanları Akdeniz ikliminin daha kuzeye kayacağını ve bizim de içinde bulunduğumuz Akdeniz bölgesinin Afrika çölleri gibi çölleşeceğini iddia ediyorlar.
Ben bugüne kadar bunun olmayacağını iddia eden herhangi bir kimseye rastlamadım. Öyleyse bizim için su bugünkünden çok daha değerli olacak. Bu nedenle Türkiye’den gelen suyun önemi bir kat daha artıyor.
Ama unutmayın bu su da Türkiye’nin Akdeniz bölgesindeki nehirlerden geliyor. Yani ilerleyen yıllarda bu su da bir oranda azalabilir.
Bu nedenle suda tasarruf her şeyden daha önemlidir.
TC ile su krizi nasıl aşıldı?
Aslında bu sorunun cevabını herkes biliyor. Hükümetin CTP kanadı son olarak Ankara’da şekillenen protokolda küçük ama önemli bir-iki değişiklik talep etti. AKP tarafı “o iş artık bitti, geri dönüşü yoktur, ya imzalayın ya da hükümet biter” dedi.
Hükümetin UBP kanadı “CTP’li Başbakan’a aynen imzala” baskısı yapmaya başladı.
CTP ise “bu şekliyle imzalamamız mümkün değil” dedi. Bunun üzerine geçen hafta sonu Talat İstanbul’da Erdoğan’la sürpriz bir görüşme yaptı. Bu görüşmede kriz aşıldı. CTP’nin değişiklik talepleri AKP hükümeti tarafından da kabul edilince kriz aşılmış oldu.
Önümüzdeki günlerde protokol imzalanacak ve yürürlüğe girecek. Böylece aylardır Geçitköy barajına ya da denize akıtılan su arıtılarak içme suyu olarak bölgelere dağıtılmaya başlanacak.
Artık bu hükümet gündemindeki reformları gerçekleştirmelidir. Bu işin mazareti yoktur. 39 milletvekili ile isterse Anayasa’yı bile değiştirecek sayıyı sağlayacaksınız ve hiçbir reform yapmayacaksınız.
Bu kabul edilemez. Bunu kimseye anlatamazsınız. Hele şimdi hiç anlatamazsınız.
2016 yılının çözüm yılı olacağını hem kuzeyde, hem de güneyde artık daha Kıbrıslı söylüyorsa bu çözüme hazırlanmak bakımından şimdiden almamız gereken tedbirleri almalı, hazırlıkları tamamlamalıyız. Yumurta kapıya dayanınca değil. Hemen şimdi. Daha fazla geç kalmadan.