Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşamak giderek daha çok zorlaşıyor. Ülkenin köklü sorunları giderek daha da artıyor.
Buna karşın ülkeyi yönettiğini iddia edenler köklü sorunlara ve sıkıntılara çare bulacaklarına, ülkeyi daha da yaşanmaz hale getirmek için ne gerekiyorsa yapıyorlar.
Eğitim ve sağlık hizmeti her yurttaşın eşit biçimde ve ücretsiz yararlanması gereken hizmetlerdir. Bu kural sosyal devletin olmazsa olmaz temel kuralıdır.
Bugün ülkede hem eğitim, hem de sağlık hizmetleri insanımızın ulaşabileceği kalitede değildir.
Eğitimde son günlerde yaşadığımız sıkıntılar bu yıl çocuklarımızın karne alamadan mezun olacakları bir sonuç doğurabilir.
Ama bu ne eğitim bakanının, ne de başbakanın umurunda değil. Öğretmen sendikalarının, hükümetin öğretmenler yasasında yapmak istediği değişikliklere karşı başlattığı grevler, zaten sıkıntılı olan eğitimi daha da içinden çıkılmaz hale getirdi.
Hükümet eğitimi bir bütün olarak masaya yatıracağına ve bütün tarafların katılımıyla “nasıl daha kaliteli eğitim sistemi kurabiliriz, bunun için ne kadar daha bütçeye ve bu bütçe ile hangi düzenlemelerin yapılacağını” konuşacağına ben yaparım olur zihniyetiyle yarım yamalak olan eğitimi de ortadan kaldırmaktan çekinmiyor.
Sağlıkta da durum çok farklı değil. Sağlık altyapısı da, kaliteli sağlık hizmeti veren kurumlar da yeterli değil. İnsanımız ücretsiz, kaliteli sağlık hizmeti alabilmek çırpınıp duruyor. Sonunda da bu hizmeti dışarıdan ücretini ödeyerek almaya çalışıyor.
Eğitimde de, sağlıkta da özel okullar ve özel hastane ve klinikler devletin veremediği kaliteli eğitim ve sağlık hizmeti açığını kapatmaya çalışıyor.
Bu konular yıllardır tartışılıyor. Ama çözüm üretmek için hiçbir zaman masaya yatırılmadı. Bugün ülkeyi yönettiğini iddia edenlerin ise böyle bir vizyonu hiç olmadı.
Aslında her iki konunun da doğru tartışılabilmesi için en başta ülke nüfusunun bilinmesi gerekir. Hem de yalnızca nüfusun kaç olduğunu değil. Aynı zamanda bütün bileşenlerinin de bilinmesi ve ona göre politika belirlenmesi gerekir.
Ülkede kaç kişinin yaşadığı, kaçının yerli, kaçının yabancı olduğu, kaçının geçici, kaçının kalıcı olduğunu, kaçının dilimizi konuştuğunu, kaçının dilimizi konuşamadığını bilmeden eğitim ve sağlıkta politika belirleyemezsiniz.
Biz kaç kişi olduğumuzu bile bilmiyoruz. Bunu öğrenmemiz yasaktır. Nüfus yapımızı sorduğumuz zaman aldığımız yanıt tatmin edici değil. Bunu herkes biliyor.
Bugün ilkokullarda Türkçe bilmeyen öğrenci oranının %8 olduğu söyleniyor. Özellikle İskele bölgesindeki okullarda bunun çok daha yoğun olduğu biliniyor.
Türkçe bilmeyen çocukların nasıl Türk dilinde eğitim aldığını ben anlamıyorum. Eğitimciler de anlamıyor.
Hükümet bu konuda ne yapmayı düşünüyor?
Ya da düşünüyor mu acaba?
Bir nüfus politikası bu ülkede yıllardır uygulanıyor. Ama bu politika bu ülkenin yararına değil, zararınadır.
Özellikle son günlerde hükümet yine golifa dağıtır gibi yurttaşlık dağıtmaktadır.
Nüfusu 85 milyonu bulan Türkiye bugünlerde sığınmacılar ve düzensiz göçmenler nedeniyle ülkede bozulan huzuru ve yok olan iradeyi tartışıyor.
Peki 150-200 bin nüfuslu kuzey Kıbrıs’a dünyanın her tarafından doluşan düzensiz göç ve bozulan nüfus yapısı nedeniyle Kıbrıslı Türkler şikayet edince neden rahatsız olunuyor?
Evet irademize sahip çıkacağız. Vatandaşlık dağıtılarak ortadan kaldırılmaya çalışılan irademizi sonuna kadar sahipleneceğiz.
Türkiye halkları nasıl ki Suriye’li, Irak’lı, Afganistan’lı ya da Arapların yurttaş yapılarak iradelerinin bozulduğunu düşünüyorsa,
Kıbrıs Türk halkı da Türkiye’den ve başka ülkelerden gelenlerin yurttaş yapılmasına ve bu sayede iradelerinin bozulmasına karşıdır.
Geçmiş dönemde bir devlet büyüğümüz “gelen Türk, giden Türk” demişti. Bu politika hala değişmedi. Bu sayede Kıbrıslı Türkler kendi yurtlarında ikinci sınıf yurttaş oluyor.
Buna dur demek artık hepimizin boynunun borcudur. Aksi durumda dağıtılan yurttaşlıklar arttıkça, biz azalacağız. Sonunda da yok olup gideceğiz.
Ülkemize, kültürümüze, kimliğimize, gelenek ve göreneklerimize sahip çıkmalıyız.
Bunu şimdi değilse ne zaman yapacağız?