Bu seçimin üzerinden o kadar çok ‘ders’ çıkar ki!
Pek çok ‘ezber’ bozuldu çünkü.
‘Örgütsüz olmaz’ deniyordu, tek bir örgütü olmayan, hiçbir siyasi partinin desteklemediği aday % 20’yi aştı!.
Partiler hem de nasıl oy kaybetti.
‘Siyaset yeni yüzler istiyor’ dendi ancak kırk yıllık aktörler önde çıktı.
Seçime katılım oranı ‘dip’ yaptı.
Hiçbir aday yüzde 30 oy oranına ulaşamadı.
Seçimin ‘en mutlusu’ ile ‘en mutsuz’u arasındaki fark % 4 oldu sadece...
“Siyasi partilerin artık format atma zamanı geldi, bu sistem güncellenmeli” benzetmem kendini doğruladı.
Tüm bunlar konuşulacak...
Ama şimdi değil!.
***
Şimdi ‘Denktaş’ dönemi sonrasında bir dönemi daha sonlandırmak adına kapı aralandı.
Eroğlu dönemini..
Bu dönemler aslında isimlerden çok daha fazla temsil ettikleri ‘zihniyetler’ ile önemli....
Türkiye’nin ‘alt yönetimi’ gibi ilerlediğimiz, ‘çözüm’e değil ‘ayrılığa’ sürüklendiğimiz, düne dair her ne kadar sosyal adaletsizlik, partizanlık, içe kapanma, kayırmacılık, çıkarcılık anlayışı varsa ‘bulaşıcı hastalık’ misali etkilendiğimiz bir zihniyet bu...
***
Bu seçimin ‘partiler’ açısından değerlendirmesi biraz ‘ağır’ olacak...
Öyle de şimdi değil...
“Partiler rekabeti” değil çünkü kavga...
‘Gelecek’ kavgası var şimdi...
Ve barış...
Ve toplumsal varoluş...
Sol kültürün dayanışması için vereceği ciddi bir sınav var önümüzde.
Ya da kendini siyasi yelpaze içinde herhangi bir yerde konumlamayan ancak barışa, federal kültüre, özgürlüklere, demokrasiye, dünyaya inananların bir sınavı...
***
Sevgilerimiz, sempatilerimiz, bağlılıklarımız, kırıklıklarımız, öfkelerimiz, aşklarımız, nefretlerimiz bir yana...
Yüreklerimizi yüreklerimize ekleyebilir miyiz yine...
Hani o Annan Planı günleri gibi...
‘Başka Kıbrıs yok’ diyerek...
“Bir yere ulaşmanın ilk adımı, olduğumuz yerde kalmayacağımıza karar vermektir” sözü gibi John Morgan’ın...
Kenetlenerek....
Başarılar Akıncı...