Ülkemizde Covid-19 vaka sayısı daha önce görülmemiş bir hızla tırmanıyor. Sağlığımızdan ciddi endişe duyuyoruz. Ancak endişelerimiz sadece sağlıkla sınırlı kalmıyor, kalamıyor…
Covid-19 gibi endişelerimiz de her alana bulaşarak artıyor. Ve kanımca bunların içinde bulaşı en ağır yaşayan alan eğitim…
Yeni eğitim dönemi için birçok şey söylendi, birçok kararlar alındı. Ancak her karar daha uygulamaya giremeden geçerliliğini yitiren bir hal aldı…
Bildiğiniz gibi 2020-2021 eğitim-öğretim yılı yüz yüze olarak 1 Eylül’de başlayacaktı. Ancak gelişmeler nedeniyle yüz yüze eğitimin başlangıç tarihi 14 Eylül’e alında.
Okul öncesi, ilkokul birinci ve ikinci sınıflarda yüz yüze 7 Eylül’de (bugün) başlanması kararlaştırılmıştı (-ki bu karar desteklenmesi gereken adımlardan birisiydi). Ardından Vadili ve Akdoğan bölgesinde tüm toplu etkinler olduğu gibi okulların açılması da 14 gün süre ile yasaklandı…
Kısacası her geçen gün yeni bir durum, ister istemez de bu durama yönelik yeni bir karar ortaya çıkıyor. Bu da eğitimde kaygıları artırdı… Şöyle ki;
- “Geçen yılda olduğu gibi bu yılda da ciddi eğitim kayıpları yaşanacağı görülüyor. Bu kayıpları giderebilecek miyiz?”
- “Uzaktan eğitim uygulamaları ne derece tatmin edici olacak? Uzaktan eğitim uygulamaları ile çocuğumu buluşturabilecek miyim?”
- “Filanca okulun imkanları ve öğretmenleri bu konuda daha çok çaba ortaya koyuyor benim çocuğumun gitti okulu ve öğretmenleri yeteri oranda çaba ortaya koymuyor? Çocuğum kötü bir okulda mı?”
- Ve belki de kaygıların en büyüğü; “Okullar açılsa bile çocuğumu okula görderip-göndermeme konusunda kararsızım.”
Kısacası yukarıda sadece bazılarını okuduğunuz çok ciddi kaygıların kendini gösterdiği ve yakın zamanda daha da fazlası ile karşılaşacağımız aşikar…
Peki Şimdi Ne Olacak? Ne Yapmalıyız?
Salgın, eğitim sistemlerini derinden etkileyerek yeni anlayışların ve uygulamaların doğmasını zorunlu hale getirmiştir. Dünyadaki eğilimleri de dikkate alarak “Ne sağlığımızdan ne de eğitimimizden vazgeçeriz” ilkesinden hareketle çocuk ve gençlerimizin eğitimine devam etmesi sağlayacak mekanizmalar kurmalıyız. Bu amaçla eğitim sistemimizde ilkeli ve tutarlı kararları merkeze alan, nitelikli bir planlamayla işe başlamalıyız. Bu bağlamda;
- Eğitimde bir “Kriz Masası” ve/veya “Eğitim Bilim Kurulu”nun oluşturulmasını düşünmeliyiz.
- Okulların ve öğretmenlerin artık yeni rolleri ve görevleri olduğunu fark etmelerini sağlamalıyız. Her okulun, her öğretmenin tüm öğrencilerine ulaşacakları mekanizmaları kurmalıyız.
- “Geç kaldık” tanımlamasından kurtularak, nitelikli ve etkin çalışabilen senkron ve asenkron uygulamaları barındıran uzaktan eğitim yapılanmasını ivedilikle kurumak için anlamlı adımlar atmalıyız.
- Artık yeni beceriler, yeni kazanımlar öğrenmeye ihtiyacımız var. Bu yeni beceri ve kazanımları nasıl öğretebileceğimizle ilgili uygulamaları belirlemeli, bunları sisteme entegre etmeyi başarmalıyız.
- Uzaktan eğitim her ne kadar kurtarıcı gibi görülse de yüz yüze eğitim hâlâ en iyisi, ancak çocukları sınıfa topla, onların tamamen pasif olduğu dakikalarda bilgi aktar, sonra teneffüse çık, sonra tekrar derse gir ve öğretmenin anlattıklarını defterine yaz geleneksel yöntemi değişmeli. Salgınla mücadele koşulları, okullarda alınması gereken tedbirler de dahil çocukların okulda ne yapacaklarını, nasıl eğitim alacaklarını yeniden düzenlenmeliyiz.
- Mevcut ölçme-değerlendirme anlayışı terk edilmeli, öğretmenin derste anlattıklarını ezberde tutabilme becerisini ölçmekten vaz geçilmeliyiz. Kağıt üzerindeki sınavlardan uzaklaşmalı, öğrencilerin her alanda esas öğrenmesi gereken kazanım ve davranışları elde edip-edemediğini gösteren ölçme-değerlendirme uygulanmalarına odaklanmalıyız.
- Yaşananlar yüzünden farklı nedenlerle bu süreçten daha fazla hasar görebilecek öğrenciler okul yöneticileri yardımıyla belirlenmeli, bu öğrencilere ve ailelerine yönelik alternatif eğitim destek programları hazırlanmalıdır.
- Eğitime verilen aranın ve henüz tam anlamıyla yüz yüze eğitime başlayamamış olmamızdan dolayı yaşanabilecek olası sorunlardan biri de okula uyum, motivasyonsuzluk ve devamsızlıktır. Bu konulara yönelik geçiş sürecinin ve uygulamaların nasıl olabileceği belirlenmeli, uzman desteği alınmalıdır.
- Ve en önemlisi; tamamen veya kısmen yüz yüze eğitime başlandığında anne-babaların “çocuğumu okula göndermeli miyim – göndermemeli miyim? Kaygısından kurtaracak ilkeli, tutarlı ve inandırıcılığı yüksek uygulamaların hayata geçecek kararlar alabilmeyi başarmalıyız.
Bütün bunları yapamadığımız sürece, okulları ne zaman açacağımızın pek bir önemi yok.