Ekranlarda Tatar’ın verdiği reklam oynuyor.
Reklamımıza Hoşgeldiniz.
Şimdi birazdan şu aşk dizisi arasında, haber ertesinde ve yahut bu belgeselin sonunda, yemek programı da bitince, ancak 29 Ekim günü içinde mutlaka Tatar ekrana çıkacak.
Yürüyecek bahçelerin içinden bayraklara doğru, Girne Kapısı’nın orada, omuzlar dik, sanki altında atı olsa şaha kalkacak bir komutan gibi.
Yürüyecek bayraklar arasından Tatar,
o kimdir işte, KKTC’nin başbakanıdır!
“Hayatta herkesin yıldızının parladığı büyülü bir an vardır”diye söylüyor reklam,
oradan aldığı parlaklıkla,
O büyülü gerçeklik, o yapay yalanlık,
O vıcık vıcık olmuş ve bataklığa dönmüş memleket siyasetinden ve yine de bunlara rağmen sevdiğimiz memleket sevdasına bata çıka, ve bizler için değil kendisi için, konuşuyor televizyon ekranlarında ve,
yedi düvele yıldızın parlasın Türkiyem diyor.
Heyhat!
***
29 Ekim sadece bugüne ışık tutan bir tarih değil, gelecek vizyonuyla hareket eden her lider için önemli bir mercek. Oradan bakarsanız yurdunun dört bir yanı emperyalist kuşatma altında olan, saray zavallılığı ile hareket eden mandacı işbirlikçilere karşı verilen büyük bir zafer. Anadolu’yu ve Batı Trakya’yı Osmanlı’nın çürümüş ve dağılmış mirasından yeniden yurt yapan Atatürk ve onun yanında kendisiyle yürüyen tüm Türkiye halkları yüzyıllardır hilafet ile toprak ağaları arasında sıkışıp kalmış iradeyi cumhuriyetle birleştirdiler. Ortadoğu’nun anayasal gelişmeler tarihine bakıldığında Atatürk’ün yapmayı başardığı bu modernleşme hareketi diğer ülkelerde yaşananlarla kıyaslandığında büyük farklılıklar ihtiva ediyor.
Elbette cumhuriyet kurulduğunda yükselen milliyetçilikle yaratılan ve inşa edilen kimliklerin zamanla nelere sebebiyet verdiği, Anadolu’nun kültürel yapısında ve demografisinde yaşanan değişimler belki başka bir yazının konusu olur. Türkiye tarihi başlı başına demokratikleşmenin nasıl olması ve nasıl olmaması üzerinde adeta bir inceleme alanıdır. Anayasa hukuku için de böyledir. Halkların inşaa edilen devletin kurumsal aygıtları ile içine sokulmaya çalışıldığı kimliklerle, gerek darbeler gerekse sıkıyönetim zamanlarında nasıl mücadele ettiği, siyasallaşan İslam’ın ve bunun yanında özellikle Kürt kimliğinin adeta yok sayılması, görmezden gelinmesi ile bugünlere kadar gelindi. Bugün Türkiye 2023’te cumhuriyetin 100. yaşını kutlayacak. O tarihte nasıl bir iktidarla bir asrı geride bırakacak, göreceğiz.
Tüm bu tarihe baktığımızda, Kıbrıs’ın kuzeyinde darbenin gölgesi altında 1983 yılında KKTC ilan edildikten sonra, ister sıkıyönetim zamanları, ister darbe ve darbe girişimleri zamanları olsun hiçbir zaman iki yapı arasında ilişkilerde denklik, eşitlik veya mütekabiliyet kurulamadı, çünkü kurulması imkansızdı. KKTC Anayasası’nda, mevzuatında yer alan maddeler, KKTC’yi yönetenlerin ise devamlı olarak Ankara’dan gelecek talimatlara açık oluşları, adeta kukla olmayı “seçmeleri” bunun sebepleri oldu.
Durmadan her seçim öncesi üzerine basa basa vurgulanan iyi ilişkiler kurulması gerektiği düşüncesinin gerçekte altta kalma ve talimatlara boyun eğme anlamını taşıdığını bugün koltukta oturan değil sokakta yürüyen her insan biliyor. Çünkü yine biliyoruz ki Ankara hiçbir zaman eşit ilişki veya iki devlet statüsü istemiyor.
Her seçim öncesi vurgulanan ve adeta bir hastalığa dönüşen bu içgüdü aslında “ben daha iyi biat ederim” ile eşdeğer.
KKTC’nin Türkiye ile neden arası bozulsun, neden ikili ilişkiler gerilsin, neden paketler imzalanmasın?
Burada Türkiye’nin de uluslararası hukuka göre tanıması zaten imkansız olan bir yapıyla ilişki kurması ne kadar zorsa, bu yapıyla da bir gerginlik yaşaması mümkün değil. Çünkü biliyoruz ki KKTC ne ise bugün aslında yaratılmak istenen şey yaratılmıştır, tüm kurulu düzen onun meyvesidir.
Sorun olan bu ilişki biçimini, biat kültürünü sorgulayan Kıbrıslılardır, elbette ki KKTC’nin kendisi değildir. Bu sorguyu kaç kişi yapıyor o ayrı bir tartışma konusu. Çok az olduğu kesin. Elbette gelinen noktada üretilen bu biat kültüründe kabahatin çoğunun bizde olduğunu da unutmamalıyız.
Neden?
Çünkü bu rejimi değiştirmek istemedik de ondan. Bugün ortaya çıkan kurulu düzenden kimlerin şikayet ettiğini ve bu yapıyı değiştirmek istediğini, kimlerin ise istemediğini biliyoruz.
Rüyasında Brüksel’de yaşayan ancak Ortadoğu bataklığında çırpınan, başka bir ülkenin bürokratları tarafından yönetilen ve bundan çoğunluğun mutlu olduğu, alternatif üretmediği, tek gerçek hukuki statümüz olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımızı dahi koruyamadığımız bir zavallı siyaset üretmişiz bunca yıldır.
Biatın sonu bir türlü gelmemiş.
KKTC Başbakanı Tatar’ın 29 Ekim’de Türkiye’deki televizyon kanallarında ve medyasında kişisel reklamı yayınlandı.
Tatar son zamanlarda yaşanan gelişmelerle, Kıbrıslı Türklere yağdırılan küfürler üzerinde yükselttiği imajını reklam vererek tazelerken, bu parayı nereden buldun diye sorulduğunda, bunu kişisel bağlantıları sayesinde bedavaya getirdiğini de söylüyor.
Bedava !
Bir kamu görevlisinin herhangi bir yerden en basit hediyeyi bile alması suç sayılırken ve kamu görevinden ihraç gerektiren bir suçken KKTC Başbakanı Türkiye’nin havuz medyasında kişisel reklamını “hediye” diye döndürüyor ve ekliyor: “Yıldızın parlasın Türkiyem!”
Parlayan Türkiye’nin yıldızı değil maalesef.
Bugün Atatürk devrimlerinin tahtan alıp yurttaşlara verdiği egemenliği, halkın hakimiyeti ile şekillenen hukuk devleti ve özgürlükler...
Oysa bugün, Türkiye halkın iradesine kayyum atayan, dünyada en fazla gazeteciyi tutuklayan, muhalif parti başkanlarını cezaevine gönderen, çok sesliliği kısmaya çalışan bir iktidar tarafından yönetiliyor.
Tatar’ın derdi de zaten Türkiye’nin yıldızının parlaması falan değil, öyle olsa kendi toplumunun seçtiği lidere saldıran odaklara aynı fikirde olmasa bile halk iradesini düşünerek bir kaç laf eder, çok sevdiği KKTC’nin en yüksek makamı olan Cumhurbaşkanı’nın yanında dururdu.
Bizimkisi ölü gözünden yaş beklemek.
Tatar yıldızını parlatıyor,
memleket seyrediyor.
Hukuk desen haşa!
Durun! Reklam arası:
Efendim,
sarayınız ve iktidarınız ve bunların ışıltısında yükselttiğimiz işbirliğimize zeval gelmesin,
Bu vesile ile sizin için düzenlediğimiz reklamımıza hoşgeldiniz.
Biatımızı lütfen kabul eyleyiniz.