Sinde’deki kuyuda bir “kayıp”tan geride kalanlar dokuz sene sonra bulundu…

Sevgül Uludağ

Dokuz sene önce Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş olduğumuz kuyuda bir “kayıp”tan geride kalanlara ulaşıldı…

 

Bundan tam dokuz sene önce, 26 Kasım 2009 tarihinde Kayıplar Komitesi yetkililerini bilgilendirdiğimiz, ilerleyen günlerde ve  14 Haziran 2010 tarihinde de Kayıplar Komitesi kazı ekibinden arkeolog Deren Çeker’e tekrar göstermiş olduğumuz Sinde’deki bir kuyuda başlatılan kazılarda bir “kayıp”tan geride kalanlara ulaşıldı.

Kuyuyu göstermemizin üstünden geçen dokuz sene aradan sonra kazı yapılan kuyuda bir “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlara dün ulaşılmış olduğu öğrenildi.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden aldığımız bilgilere göre, bir Kıbrıslıtürk şahitle ve bazı Kıbrıslırum “kayıp” yakınlarıyla birlikte birkaç kez Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş olduğumuz kuyuda elle çalışan bir pompa aracılığıyla ve iki kuyucu yardımıyla, geniş güvenlik önlemleri altında yürütülen kazılarda insan kalıntılarına ulaşılmış bulunuyor.

Kıbrıs’ın kuzeyinde bazı kuyucularla güneyden kazıların güvenliği için bazı güvenlikçiler eşliğinde yürütülen bu hassas kazıdaki bunca önlemin nedeni, kuyuda su bulunması…

Elle çalışan pompayla su boşaltılırken, arkeologlar da kuyunun içinde çalışmalarını yürütüyor… Kazıda elektrikli pompa kullanılamıyor çünkü bu, kuyunun içindeki arkeoloğun hayatını tehlikeye atabilir.

Kuyu kazısında pompayla çıkarılan suyla karışık toprak, önümüzdeki günlerde sulu elekten geçirilecek.

İlk kez 7 Ekim 2009 tarihinde bu kuyuda Lisili bir “kayıp” şahsın gömülü olduğunu bu sayfalarda yazmıştık. Ardından 26 Kasım 2009’da bu kuyuyu bir Kıbrıslıtürk şahitle birlikte bir okurumuzun yardımıyla bulmuş ve Kayıplar Komitesi yetkililerini bilgilendirmiştik. Bunun ardından kuyuyu Kayıplar Komitesi yetkililerine birkaç kez göstermiştik.

14 Haziran 2010 tarihinde Kayıplar Komitesi kazı ekibinden arkeolog Deren Çeker’e bu kuyuyu tekrar göstermiştik ve ilerleyen yıllar içerisinde Kayıplar Komitesi’nin o dönemki yetkilileri Okan Oktay, Murat Soysal ve Ksenofon Kallis’e de bu kuyuyu göstermiştik.

Geçtiğimiz günlerde bu kuyuda kazı yapılabilmesi için hazırlıklar yapılmaya başlanmıştı.. Ve dün de kazılarda bir “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşılmış bulunuyor.

Kayıplar Komitesi yetkililerine, dokuz yıl önce göstermiş olduğumuz bu kuyuda kazı başlattıkları için teşekkür eder, kazıyı yürüten arkeologlarımıza, kuyuculara ve güvenlikçilere de “kolay gelsin” diyoruz.

Bu konuda bize yardımcı olan Kıbrıslıtürk şahidimize, Kıbrıslıtürk okurumuza, Kıbrıslırum “kayıp” ailelerinden Yerobaba’ya ve gerek Kıbrıslıtürk, gerekse Kıbrıslırum “kayıplar”ın bulunmasında bize çok yardımcı olan çok değerli Kıbrıslırum okurumuz Kiriakos Andreu’ya teşekkür ederiz.

2009’DA YAZDIKLARIMIZ…

27 Kasım 2009 tarihinde “Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler” yazı dizimiz çerçevesinde bu konuda, bu sayfalarda bir Kıbrıslıtürk şahitle birlikte bu kuyuya nasıl gitmiş olduğumuzu ve şahidimizin bize aktarmış olduğu bilgileri şöyle yazmıştık:

“… Sonra ikinci olası gömü yerine gitmek için yola koyuluyoruz. Burası da Sinde’den (İnönü) Lisi’ye (Akdoğan) giden toprak yol üzerinde “Kalli’nin kuyu” denen bir kuyu... Şahidimiz bu büyük kuyuda Dimitris Strufos’un gömülü olduğunu anlatıyor bize... Bu kuyuya “Babutsa’nın kuyu” da deniyormuş...

Dimitris Strufos’un öyküsünü, daha önce de bu sayfalarda yazmıştım. Lisili (Akdoğan) yaşlı, dizlikli bir çoban olan Dimitris Strufos, Sinde’de öldürülmüştü... Şimdi onun başına neler geldiğini öğrenebileceğim...

“Onu davarını alsınlar diye öldürdüydüler” diye anlatıyor Kıbrıslıtürk şahit. “Onu vurdular ve kuyuya attılar ama ölmedi ve tutuna tutuna çıkmaya başladı. Bu büyük kuyunun içinde merdiven da vardı. Gravaççanın üstüne çıktı ve merdiveni sallardı. Bunun üzerine onu vuranlardan biri kuyunun içine indi ve onu tekrar vurup başaşağı kuyuya attı...”

Bu dikdörtgen taş kuyu, tam bir antika olmalı... Bu kuyuya bağlı “lauma” da bulunduğunu anlatıyor Kıbrıslıtürk şahit. Yani bu kuyu alttan başka sırakuyulara bağlanıyormuş. Bir süre Dimitris Strufos’un dizliğinin suyun yüzünde kaldığını anlatıyor...”

14 Haziran 2010 tarihinde bu kuyuyu Kayıplar Komitesi yetkilileri ve arkeolog Deren Çeker’e göstermiştik…

Mayıs 2013’te ise yine bu sayfalarda, bu kuyuyla ilgili şöyle yazmıştık:

“…. “Kayıp” Yangos ve Andonis’in kardeşi Yorgo Yerobaba, Lisili “kayıplar”ın bulunması için, Lisili Kiriakos Andreu’yla birlikte çok çaba sarfetti, çok uğraş verdi – yıllarca bu işin peşini bırakmadı... Onunla, Larnaka’da Kiriakos Andreu’nun ofisinde buluşup röportaj yapmıştık – bir yandan ben Sinde-Lisi-Kondea civarındaki olası gömü yerlerini Kayıplar Komitesi yetkililerine okurlarımla birlikte gösterir, kazılar yapılırken, pek çok kez Yorgo Yerobaba ve Kiriakos Andreu’yla Sinde, Lisi ve Kondea yörelerini ziyaret ettik, başka olası gömü yerlerine baktık – lakabı “Serçe” olan bir başka “kayıp” Lisili Dimitris Strufos’un olası gömü yerini Kayıplar Komitesi’ne birlikte gösterdik... Bölgede kazı yapan Kayıplar Komitesi arkeologları da, Kayıplar Komitesi yetkilileri de hem bu olası gömü yerlerini gösteren okurlarımı, hem de Yorgo Yerobaba’yla Kiriakos Andreu’yu ve Yerobaba ailesinin diğer fertlerini tanıyorlardı artık – çünkü kazılar yürütülürken zaman zaman bu yerleri birlikte ziyaret ediyorduk...”