Aslolan odur: Sokağa çıktığınız vakit, omzunuzdaki apoletten bağımsız olarak nasıl tepki gördüğünüzdür mesele...
Sıfatlar, makamlar, apoletler okka basarken omuzda, yapmacıktır çoğu reverans...
Onlar indikten sonra bakmıyorsa ahali yüzünüze, demek ki aldanmışsınızdır.
Yüzünüze karşı hatalarınızı, eksikliklerinizi söyleyenlere burun kıvırmanın, gerçek dostlara kulak vermemenin, dalkavuklar ve gücü elinde tutanların yörüngesine girmenin bedelidir bu...
Acı da olsa dostun söylediği, vardır o dostun bir bildiği...
Sanırsınız ki etrafınıza çöreklenenlerdir doğru yolu gösteren...
Onlar da öyle sanmışlardı.
Şimdi sokakta yüzlerine bakmıyor kimsecikler!
***
"KKTC'de siyaset bitmiştir" cümlesini son 6-7 senede binlerce kez kurdum. Elbette siyaset hala vardır ve hiçbir zaman bitmeyecek.
Bu cümlenin anlamı şudur: Halk adına değişim yapmak isteyen siyasetçiler ve siyasi partiler, mevcut sistemle bir yere varamazlar.
Gidecekleri köyün minaresi bellidir: Sistemin parçası olmak!
Değiştiremezsen eğer sistemi, o seni kendisine benzetir.
Sistemin bekçisi oluverirsin artık...
"Ben karşıyım" demekle sistem değişmez ki!..
Sen ona karşıysan, o da sana karşıdır.
Sen onu değiştirmek için kolları sıvamazsan, o seni değiştirir, dönüştürür.
Kafka'nın anlattığı gibi...
***
Soldan bakınca, meselede iki boyut var.
Birincisi, 'temel çelişki' hala orada duruyor. Yani 'savaş-barış' çelişkisi...
Barıştan yana olmak, ilericiliğin, solun olmazsa olmazı demek...
'Ulusal sorun'a bağlı 'kendi kendini yönetme' meselesi de var. Kim, nasıl yönetmeli toplumu?
Rum şovenistlerin milliyetçi emellerine karşı Türk şovenizminin Taksim politikası, günün sonunda aynı kapıya çıkacaktı ve çıktı da zaten...
Ada fiilen, fiziken ve ruhen bölündü, parçalandı.
Kıbrıslı Rumlar bir şekilde 'dünyaya entegre' oldu, Kıbrıslı Türkler ise Ankara'ya!..
Giderek 'alt yönetim' olduk Türkiye'nin altında.
Ekonomik, politik, askeri, kültürel, sosyal, 'su'sal, 'uydu'sal, 'posta'sal, 'internet'sel...
Her bakımdan 'bağlandık' Anadolu'ya...
Tek taraflı olarak...
***
TMT'nin 1950 ve 1960'lardaki 'Türk’ten Türk’e Kampanyası'nı anımsatan söylemleri işittikçe 2016 Kıbrıs’ında ve sol ağızlardan, tası tarağı toplayıp gidesi geliyor insanın!
Nereye olursa...
Siyasetin bittiği, solun tükendiği, entegrasyonu içselleştirdiği, 'temel çelişki'de bile kendi kendisiyle çelişir hale geldiği bir yerdeyiz artık...
'Dönülmez akşamın ufkunda’ değiliz elbette...
Herkes bir gün titreyip kendine gelecektir mutlaka...
Öyle kolay değildir bir hareketi lafazanlıkla, 'Ankara’dan abim gelmiş' şarkısıyla tüketmek...
Ne ki, acı vericidir bunları duymak.
Utanç vericidir, ödenen bedeller adına...
Ayaklar altındadır solun değerleri şu anda...
Peki ne uğruna?
Ne için?
Bu sorunun yanıtını düşünün ve öyle oturun orada...
Eğer oturabiliyorsanız hala!..