Murat OBENLER
Sinemacı Faik Uzuner’in çektiği “Gördüm Duydum Biliyorum” belgeseli alarm seviyesi kırmızı olan bir konuya sinema aracılığı ile dikkat çekmek istiyor. Denetim ve yasal süreçlerin eksikliğinin belgesele katılan tüm kesimlerin ortak talebi olduğu filmle ilgili yapımcı da olan Connection Cyprus ekibinden Faik Uzuner ve Derviş Zeybek ile konuştuk.
“Gençler arasında oldukça yaygın olarak kullanılan yeşil reçeteyle satılan ilaçları gözlemledik ve bunu görüntü ile anlatabiliriz diye düşündük”
Ben öncelikle bu belgesel filmi sizi çekmeye iten sebepleri dinlemek istiyorum?
Faik Uzuner: Derviş Zeybek ile Lefkoşa Surlariçi’nde 6-7 senedir çocuklarla ve gençlerle ilgili aktif olarak birçok projeye imza attık. Buralardan tanıdığım birçok genç vardı ve pandemi olup evlere kapanınca bu iletişim de kesildi. Daha sonra tekrar sokağa çıktığımızda gençler arasında oldukça yaygın olarak kullanılan bu yeşil reçeteyle satılan ilaçları gözlemledik. Bir sorup soruşturduğumuzda konunun çok çetrefilli, çokbaşlı olduğunu anladık.Bu konu ile ilgili daha önce uğraşmış insanlar olduğunu biliyorduk ve o insanlara gidip onlara sorduk. Connection Cyprus adlı sayfanız var ve bunu görüntü ile anlatabiliriz diye düşündük. Bunu planladık ve bu belgesele başladık. Sivil Alan’dan küçük bir fon alarak bu belgeselde yola çıktık. Projeyi de çok beğendikleri için sağolsunlar destek verdiler. Sonrasında Kıbrıs Yeşilay’ı,Vakıflar İdaresi’nden iyi niyetle projenin yanında durması,Yunus Emre Enstütüsü(meka kullanımı) ve son olarak LTB(gösterim mekanı) da somut destek verdi.
Bütçesiyle ilgili Sivil Alan’ın kendi tedarikçisi havuzu olan Greenbox Studıo(Doğuş Bozkurt-Fırat Alibaba) ile çalıştık. Toplumsal tarafı ağır basan bu projeye herkes gönüllü olarak katkı koydu.Connection Cyprus’ta etkin olan Derviş ,ben,Pervin Avcı, Barış Parlan ve bunun yanında Hasan,Mert gibi genç arkadaşlar hep gönüllü olarak bu belgesele emek koyduk. Ticari kaygılarla yapılmış bir iş olmadı kesinlikle.
Filmin başı bana Hitchock veya Haneke filmlerini anımsattı. Derin bir karanlık,tedirginlik, kuytu yerler ve ürkütücülük temaları ortaktı sanırım...
Uzuner: Ben kurmaca birşeyler yapmak istediğim için ve sinema üretimlerime belgeselle başladığım için bu projede ufak ufak kurmacalar da denemek istedim. Bu denemelerden mutluyum,eksikliklerimi gördüm. Doğru tesbit seninkisi de. Haneke de etkilendiğim yönetmenlerden birisidir. Kurmaca bir şeyler çekeceksem gerilim unsurundan mutlaka yararlanırım.
Filmin başlangıcı beni belgesele çekti. Bunu başardınız diyebilirim.
Uzuner:Büyük bir boşlukla başlıyor ve bu karanlık boşlukta bir insan kameraya doğru yaklaşıyor. Bu hissi verebilmişşek ne mutlu bize.
Sen bana ön konuşmamızda festivalleri sormuştun .Kişisel başarıyı düşünmeyip toplumsal faydayı düşündüğümüzden dolayı bu filmi festivaller için yapmadık, amacımız youtube’de insanların izlemesi,farkındalık yaratmak için izlenilir olmasını sağlamalısın.Bu yüzden müzikten bolca yararlandık.
Filmden senin de çekimler sırasında bira huzursuz,endişeli bir ruh hali içerisinde olduğunu gözlemledim. Öyle miydi gerçekten?
Uzuner: Ben de ruh olarak proje sırasında biraz öyleydim. Çünkü bazı gazeteci arkadaşlarım ve çevremdeki insanlara konuyu açtığımda “Dikkatli ol. Aman da başına bir şey gelmesin” dediler. Bu beni çok şaşırttı.
Zeybek: “Karanlık sokaklarda,lambası yanmayan/olmayan sokaklarda pislik başlar. Toplumdan dışlanmış kesimler bu karanlık sokaklara kaçar.”
Öyle bir film yaptınız ki sosyo-ekonomik, psikolojik açıdan, halk sağlığı açısından, politika ve sistemsel açıdan birçok değerlendirmelere açık. Film birçok açıdan önemli şeyler söylüyor. Hatta şehirle ilgili şeyler de söylüyor. Filmde gencin Lefkoşa’nın Güney kesimine bakarken oranın ışık ışıl görünmesi ve Kuzey kesmine döndüğünde genel olarak karanlıkla yüzleşmesi siyah-beyaz gibi farklı iki yaşam alanını gösteriyor. Karanlık güvensizliği, güvensizlik boş sokakları,boş sokaklar da uyuşturucu satışına zemin yaratmıyor mu?
Uzuner: Bir zamanlar PGM’nin oluşturduğu özel Surlariçi biriminden Kerem Kadiroğulları’nın bahsettiği Kırık Cam Teorisi (bir yerde karanlık varsa bu suçu doğurabilecek bir potansiyel taşır) çok doğru bir tesbit. Bu tabi ki Surlariçi’ne özgü bir durum değil. Bugün ülkede sokağa çıktığımda her yerde aydınlatma ile ilgili sıkıntıları yaşıyorum.
Karanlıkla ilgili bir anımı anlatayım. Bizim filmin bir kısmını çektiğimiz Mısırlıoğlu Apartmanı bana Kıbrıs’ı hatırlatıyor. Lefkoşa’nın en güzel manzarasına sahip (bana göre) apartmanı ama asansör var çalışmaz,kapısı çalışmaz, ışıkları yanmaz, kimse kimseden haberdar değil vs.
Derviş Zeybek: Kırık Cam Teorisi’ndeki gibi biz de birçok kişiyi, kurumu suçlayıp neden karanlık bölgelere sahip olduğumuzu tartışabiliriz ama bu birşeyi değiştirmez. Biz bu belgeselle gerçeği insanlara sunduk. Bunu siyasete de çeken çıkabilir, bir kişiye veya kuruma mal edebilir ama gerçek bir tanedir. Karanlık sokaklarda,lambası yanmayan veya lambası olmayan sokaklarda pislik başlar. Toplumdan dışlanmış kesimler bu karanlık sokaklara kaçar.
“Bağımlılar Surlariçi’nden ancak bu genel bir problem. Sosyoljik açıdan yerli-göçmen ayırdı olmaksızın bir kuşak bu sorunla boğuşuyor.”
Dış çekimlerin hepsini Surlariçi’nde mi yaptınız?
Uzuner: Evet.Biz çekimleri Surlariçi’nde yaptık,bağımlılar da oradan. Ancak bu genel bir problem.Mesela bu gençlerin gittiği clublar Surlariçi’nde değil. Sosyoljik açıdan yerli-göçmen ayırdı olmaksızın bir kuşak bu sorunla boğuşuyor.
Derviş Zeybek: Biz de insanlara yıllarca Surlariçi’ne gelsin diye çağrılar yaptık, etkinlikler yaptık ve insanlar da son yıllarda gelmeye başlıyor ama mesele orda bitmemeliydi.Yerel kurumların, merkezi hükümetlerin işbirliği içinde çalışıp sosyal alanları yönlendirme ve yürütme konusunda eksiğiz.Bunu tüm ülke için söylüyorum.
Zeybek: “Her sosyal sınıftan ve ekonomik kesimden yüzlerce insan ağır uyuşturucuların esiri olmuş.Toplumun yapıtaşları bozuldu. Bizim asıl derdimiz bu.”
Yüzleşme konusunda Kıbrıs Türkü’nün birçok konuda sıkıntılı olduğu bu filmde de karşımıza çıkıyor...
Zeybek: Toplumda bir korku hakimdir. Biz şimdi Surlariçi,alt sınıf ve gençlik üçgeninde konuşuyoruz. Ama bu hap fiyatı 600 TL’ye kadar çıkıyor.Bunun bir üstü olan kokain kullanımı ülkede patlamış durumdadır. Her sosyal sınıftan ve ekonomik kesimden yüzlerce insan ağır uyuşturucuların esiri olmuş durumdadır. Toplumun yapıtaşları bozuldu. Bizim asıl derdimiz bu.
Genç belgeselde madde kullanımından sonra asabiyet,sevgisizlik oluştuğunu,karanlık bir karaktere dönüştüğünü söylüyor. Bundan dolayı etrafımndaki arkadaşlarını kaybettiğini söylüyor. Bu yaşta bir gencin bunları söylemesi çok acı değil mi?
Uzuner: Bağımlılık ve sonrasında karanlık ruh hali insanı tam bir asalak mahluka dönüştürüyor.
Zeybek: “Parmağımızla birisini gösterdiğimiz zaman bu proje anlamını yitirir.”
Uzuner: “Devlet bu sorunla yüzleşti. Bizim amacımız atılan adımın sonuca ulaşması için bir kamuoyu oluşturmak.”
Bu konuyu bir uçağa benzetirsek ben işin “karakutusu” olan İlaç Eczacılık Dairesi’ni biraz konuşmak isterim.
Zeybek: Ben İlaç Eczacılık Dairesi’ni çıkarıp KKTC’deki sistemi koymayı tercih ederim çünkü parmağımızla birisini gösterdiğimiz zaman bu proje anlamını yitirir. Bu senin de söylediğin gibi puzzle’nin bir parçası olabilir. Ama bizim cımbızla çekme değil de tüm çerçeveyi yani sistemi analiz etmemiz lazımdır.
Uzuner: Devlet bu sorunla yüzleşti ve Hasan Karaokçu’nun öncülüğünde Uyuşturucu İle Mücadele Komisyonu’nu kurarak ileriye yönelik çalışmalara başlamış. Bu Komisyon içerisinde konuyla ilgili onlarca kurum,kuruluş,STÖ var. Bizim amacımız bu adımın sonuca ulaşması için bir kamuoyu oluşturmak.
Bana bizim ülkedeki yapıda birçok şey –mış gibi –miş gibi yapılıyor geldiği için biraz süpheyle yaklaşıyorum bu konuya da.
Uzuner: Yasa teknik olarak tamamdır ama pandemiye takıldı. Şu anda bekleyen yasalar arasındadır.
Konferansta da söylendiği Dünya Sağlık Örgütü bu konuda yasaları geçirin ve uygulayın,sıkı bir şekilde de denetleyin uyarısı yapıyor ama bizdeki siyasi erki elinde tutanların bir acelesi yok. Bu yasanın aciliyeti yok,önceliği yok onların devlet anlayışında. Bu yasanın geçmediği her gün bir çocuğumuzu daha kaybediyoruz. Yani bence sorumluluk almayan siyasetçi kurumu bu işlerin böyle devam etmesinin en baş sorumlularındandır.
Uzuner: Hasan bey doktorlarla da görüşerek bu ilaçların alkolle kullanılmasının kalp krizine ve ölüme kadar sebebiyet verdiğini de belirtiyor.
Vehamet devam ediyor yani değil mi?
Zeybek: Markalar değişiyor ama kullananlar ve vehamet değişmiyor.
Uzuner:“En çok Hasan Karaokçu umutlandırdı beni çünkü yeldeğirmenleriyle savaşmak gibi 30 yıldır yılmadan bu konuyla ilgili mücadele veriyor”
Konuyla bağlantılı birçok kişi,kesim,sınıf,örgüt ile röportajlar yaptınız. Sizi en çok umutlandıran ve umutsuzluğa iten röportajlar hangisidir?
Uzuner: En çok Hasan abi umutlandırdı beni. Yeldeğirmenleriyle savaşmak gibi 30 yıldır yılmadan bu konuyla ilgili mücadele veriyor. Don Kişot gibi hiç bıkmadan mücadele ediyor ve bize de zaman ayırıyor. Bir yerlerde çıkıp konuşma yapacak kadar bu konuya kendini adamış. Kendisinin mücadelesini her kesime kabul ettirmiş ve toplumda herkesin güvendiği,saygı duyduğu, bilgi ve görüşüne inandığı birisidir.
Denetimli Serbestlik,basınla yapılan anlaşmalar(çoğunluğu uymasa da),İlaç Takip Otomasyon Sistemi(İTOS) teknik olarak(altyapısı) hazırlığı onun Komisyon Başkanlığı döneminde yapıldı.
Biz belgesel üreticileri olarak suçlayıcı değil tesbit yapıcı rolde olalım. Yararlı olarak bu tesbitler çözüme dönüşsün. Bu adım da İTOS’un yasallaştırılması ve her alana denetimin gelmesidir.
Zeybek: Ben o gün konferansa Eczacılar Birliği Başkanının, eski ve yeni Komisyon başkanlarının gelmesini çok önemsiyorum. Bu da umutlandırıcı bir katılımdı.
Uzuner: Röportajı yaptığımız gençlerden birisine “Kullanıyor musun?” diye sorduğumda “3 ay önce bıraktım” dedi ama ben bırakmadığını biliyordum. Bir bağımlının bir şey lanetlemesine rağmen onu tam olarak bırakamaması benim canımı sıkmıştı. Atlatmasını beklerdim ama kolay süreçler değil bunlar. Bu genç tedavi olmak istese devlet bunun ne kadarını karşılayabilir? K.T.Yeşilayı gibi kurumların varlığını daha da duyurmuş olduk. Orada çok iyi, eğitimli bir ekip var ve gönüllü olarak bu insanlara kucak açıyorlar. Ben bazı bağımlı arkadaşları oraya yönlendirdim ve işliyormu diye sistem takibini de yaptım. Gerçekten işliyor ve genç de memnun. Orası bir ışık yayıyor.
Tekrar suyun başındaki siyasetçi zümresine gelmek istiyorum. Yani Başbakan, Bakanlar Kurulu, Cumhuriyet Meclisi yani yasa yapıcılar bu yasaya ivedilik verip geçiremez mi? Bu sorun ciddi bir halk sağlığı sorunudur tesbiti de yok mu?Yoksa başka nedenler mi vardır?
Zeybek: Niyetimizi değiştirmemiz gerekir. Personel yoktur diye bir mazaret de olamaz. Ben x dairenin personellerini kullanarak istendikten sonra neler yapabileceklerinin üst sınırını hayal bile edemiyorum ama istek olması gerekir. Poliste de belediyelerde de aynı mazaret hep söyleneduruyor.
Zeybek: “Medya sorgulamadığı için de böylece bu sisteme katkı yapıyor”
Bir gazeteci olarak medyanın da bu konuda sorumluluğu olduğunu düşünenlerdenim. Bu konuyu medya olarak mahkeme haberciliğinden(orda da bazıları tarafından medya etik değerleri çiğneniyor)öteye taşıyamıyorsak,sorgulayamıyorsak,buz dağının altına bakamıyorsak bu gençlerin ölmesinde medyanın da sorumluluğu vardır.
Zeybek: Medyanın görevi suçluyu damgalamak mıdır? Ama bizde yüksek çoğunlukta öyle oluyor. Sorgulamadığı için de böylece bu sisteme katkı yapıyor.Mesela BBC Türkçe’de bir haber izlediğimde ben hem bilgiye doyuyorum hemde çözüm önerilerini de görüyorum.
Uzuner: Medyanın bu konuları konuşması, halk tarafından da konuşulabilir olmasını sağlaması lazım.
Uzuner: “Bu filmi biz 4-5 dile çevirip adadaki tüm insanların izleyebileceği bir hale getireceğiz. Bizim derdimiz insandır.”
Filmin bundan sonraki yurttaşla buluşması nasıl olacak?
Uzuner: Biz önce özel gösterimler sonrasında dijital medyada paylaşım ve sonrasında da talep eden televizyolara ücretsiz olarak bu filmi vermeyi düşünüyoruz. Bu filmi biz 4-5 dile çevirip(türkçe,yunanca,fransızca,rusça,ingilizce)adadaki tüm insanların izleyebileceği bir hale getireceğiz. Bizim derdimiz insandır.