1986 yılından hesapladığımızda, yaklaşık 28 yılımı BRT’ye verdiğimi görüyorum. Bizim kuşak-dönem; gerek idari yapılanma gerekse yönetsel bakış açısı ele alındığında; CBC’nin (Cyprus Broadcastin Corporation) geleneksel yapısının paçalarına tutunanlar olduğumuzu biliyorum. Gerek yöneticilerimiz gerekse personelin büyük bir çoğunluğu; disiplinin, üretmenin, saygının ve dayanışmanın ciddiyetini bilen ve uygulayan bir geleneğin temsilcileriydi. Bundan dolayıdır ki ben kendimi bu meslekte şanslı hissediyorum. Gerek müdürümüz gerekse bölüm şeflerimiz ve çalışma arkadaşlarım, beni bu gelenekle tanıştıranlar olmuştur.
Merkez Posta Dairesi’nin üzerindeki radyomuzda çalışanları düşünüp bugüne bakıldığında o kadar az ama yetenekli personel vardı ki, hani “aile” deriz ya; bana göre işte o “aile” kavramı o dönemlere özgüydü. Çünkü gerçekten “aile” idik.
“Mücahitin Sesi”ydik ve askere daha bir organik bağlıydık belki ama, karınca kararınca özellikle maddi açıdan bugünkü kriz gibi krizlere girmeden dönüyordu Bayrak Radyosu. En azından biz personele yansıyan böyleydi. Ben BRT’ye katılmadan personel ve sendikanın aldığı kararla “kurum” olma yolunda mücadelelerini başlatmışlar ve başarmışlardı. Çünkü birlikti, herkes birbirinin ardını kollardı. Sokağa çıkılacak dendi mi de çıkılırdı. O gün için hasta raporu almak yoktu, ya da korkmak, sinmek. Böyleydi eski mücadele yöntemleri bizim BRT’de.
Gün geldi, hayat değişirken kurumlar da değişmeye, gelişmeye başladı. Siyaset daha bir dişlerini geçirir oldu kurumlara, insanları bir “oy” potansiyeli olarak yerleştirirken. Çiflik niyetine kullanılmaya başlandıkça devlet daireler, insanların işten çıkarılmaları noktasına gelindi çoğunlukla “tasarruf” adına. Yani insanın yaşam ve iş hakkının ilk alternatif “tasarruf” olarak görülmesi gelenk haline geldi. Ya “atarız” ya “haklarını azaltırız”ın ikilemine sokulmaya başlandı siyasi sistemin çarkında. Bir yandan insanların “iş-aş” hakkını bir silah ve “oy” olarak yorumlayıp dairelere dolduranlar, bu insanların sokağa atılmalarına da seyirci olanlardır localardan.
Sonra planlar hazırlanmaya başlar “tasarruf” adına küçülmelisiniz diyerekten. Hep borçlar çıkar ortaya da bu borçların sorumluları aranırken geçmişin aktörleri pek dile getirilmez. Bugün belli ki BRT’ye de bir “son” hazırlanmış. Bu hazırlıklar yıllardır sürmekte ama çözümü düşünülmemekte. Öyle ki; BRT’den maaş alıp da başka dairelerde, TC Elçiliğinde görev yapanların da parasını siz ödemek zorundasınız derlerken, özel televizyon kanallarımızın uydu paraları “teşvik” niyetine devlet tarafından ödenirken, “devletin sesi-gözü” denilen bu kurumun uydu giderlerine zerre kadar katkısı olunmuyor işte. Reklam piyasasından el çektirilirken, Türkiye kanallarının reklamlarının burada bir kuruş ödenmeden yayınlamak durumunda kalan BRT için gelirlerinin arttırılması noktasında da bir yasal çaba harcanmamaktadır. Evet... BRT’de tasarruf adına yapılması gerekenler vardır ve yapılmalıdır. İşe gelmeyen, üretmek mecburiyetinde olup da üretmeyen, saatlerini gerçek anlamda kurumda çalışarak geçirmeyenler için elbette gereken yapılmalıdır. Nitekim yapılmaya da başlanmıştır ama amaç “personel azaltma” ve o meşhur pakette olan “küçülme” ise, sıra BRT’ye getirilmeye çalışılıyor demektir. Haksızlık karşısında direnmek de boynumuzun borcu olmalıdır diyorum.