“Sırf bizi daha fazla bağımlı hale getirmek, üretimden koparmak için yapıldı bu işler”

Cenk Mutluyakalı

Bir dönemin önemli siyasi figürlerinden Ergün Vehbi de dünyayla vedalaştı.

Uzun yıllar sol görüşlü olarak siyaset yaptı, Cumhuriyetçi Türk Partisi milletvekili oldu, ardından Sosyal Demokrat Parti ve “keşke gitmez olaydım” dediği Demokrat Parti'ye katıldı.

Muhalefetin meclis boykotunu kıranlardan biriydi.
Öğrencilik yıllarında Erenköy'de savaşa katıldı.

Kıbrıslı Rumlardan kalma tesisler üzerine kurulan Sanayi Holding’te çalıştı.
"Sanayi Holding'in envanterinde 227 tane fabrika, tesis vardı, hiçbir masraf yapamadan anahtar teslim modern tesisler aldı. Ne oldu, başına emekli bir albay atadılar; batmadı, batırdılar. Sırf bizi daha fazla bağımlı hale getirmek, üretimden koparmak için yapıldı bu işler. diyenlerden oldu.

"KKTC"nin ilanına "evet" dedi.
Yıllar sonraki sohbetimizde "bu proje tutmadı" itirafını yaptı.

Limasolluydu Ergün Vehbi...
Bizim mahalleden...
Belki o nedenle siyasi öyküsündeki kimi savrulmalarına rağmen kişiliğine hep saygı duydum.

Yenidüzen'in tarihinde önemli yeri olan isimlerden biriydi.
Emeği, mücadelesi, katkısı var bu gazeteye...
Matbaa direnişinde o heybetli duruşuyla en ön saflardaydı.

Yenidüzen'in 40'ıncı Yıl kutlamasına davet ettiğim zaman çok sevinmiş, elinde bastonuyla gelmiş, çok mutlu olmuştu.

***

Ergün Vehbi’den aklımda kalan “KKTC’nin kuruluş” sürecine dair anıları oldu.

Kıbrıs Postası’nda, Ulaş Barış’la yaptığı röportajında şöyle anlatmıştı.
“Biz o süreçte Kıbrıs Türk Federe Devleti varken, bir başkasına ihtiyacımız yok demiştik. Tezimiz de sağlamdı. Federe devlet dememizin sebebi de olası bir federal çözümde hazır olmamızdı. 14 Kasım günü mecliste komite toplantımız vardı. O gün mecliste Dışişleri Bakanı Kenan Atakol’a sordum. ‘Bu kuracağımız devleti kim tanıyacak?’ Dedi ki ‘Bizi hemen tanıyacak 20’ye yakın devlet var.’ Komiteden çıktık, bu defa da Denktaş, Saray'a çağırdı. Açık şekilde tehdit etti. Hayır dersek ya parti kapatılacak ya sürgünler olacak. Parti Meclisini topladık ve sabah kadar tartıştık. Yani biz gidip hayır demeye hazırdık, eğer karar o yönde çıksaydı, verecektik de. Bu arada TKP de toplanmış, onların evet diyeceğini duyduk. Halbuki bir hafta evvel hayır kararı almışlardı. Biz de sabaha doğru biz bu işi oyladık ve bir oy fark ile evet deme kararı aldık. Ben müspet oy verdim yani o bir oy bana yazılacaksa yazılacak artık. Ertesi gün de meclise gittik, el kaldırdık, kurduk. Yani yapamadık, karşı çıkamadık. Hemen ertesi gün de bu işin hata olduğu ortaya çıkıverdi. Bangladeş sabah tanıdı, akşama vazgeçti, diğerleri hiç tanımadı, hatta BM tanınmasını yasakladı. Bize bu işin hiç getirisi olmadı ama götürüsü çok oldu. En basitinden ABAD Kararları alındı ve o güne kadar malını üretip dışarıya satan Kıbrıs Türkünün ekonomisi mahvoldu.”


Ergün Vehbi, 1988 yılında Denktaş’ın ‘haciz’ kararına karşı 5 gün 5 gece süren İleri Basımevi matbaa direnişinde…


Ergün Vehbi, Yenidüzen’in 40’ıncı yıl resepsiyonunda, dostlarıyla…


Uluslararası Adalet Divanı’nın o kararı!

Savaş gemilerinin Girne'ye yanaştığı, jetlerin prova uçuşları yaptığı, tören alanının bayraklarla süslendiği, keskin nişancıların yolları gözetlediği ve adanın bir yarısının “istila”yı kınamaya, öte yarısının “barış harekatı”nı kutlamaya hazırlandığı saatlerde Avrupa Adalet Divanı önemli bir karar açıkladı.

İsrail'in 1967'den beri işgal ettiği Filistin toprakları dünyanın hep gündeminde oldu.

Uluslararası Adalet Divanı (International Court of Justice - ICJ), Birleşmiş Milletler'in (BM) en yüksek mahkemesi olarak biliniyor.
ICJ Başkanı Nawaf Salam, "Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki İsrail yerleşimleri ve bunlarla ilişkili rejim, uluslararası hukuku ihlal edecek şekilde kuruldu ve devam ediyor" ifadelerini kullandı.

Lahey’deki mahkeme, yaklaşık 1,5 yıllık değerlendirmenin ardından bir coğrafyaya “nüfus taşımanın” savaş suçu olduğunu anımsattı yeniden…
“İşgal, sömürgeleştirme ve ilhak”ın hangi koşullarda oluştuğunu birer birer açıkladı.

Toprak ve mülkiyetin silah zoruyla ele geçirilmesinin, buralara nüfus taşınması ve yerleşim alanları inşa edilmesinin, insanların zorla yer değiştirmeye zorlanmasının “suç” olduğu hatırlatıldı.

Adalet Divanı kararında “Askeri gereklilik nedeniyle yerlerinden edilen insanlar, bu gereklilik ortadan kalkar kalkmaz yerlerine döndürülmelidir” dendi örneğin…

İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesinin "fiili olarak bölgenin ilhakı" anlamına geldiğinin altı çizildi ve özellikle "kalıcı işgal" kavramı üzerinde duruldu.

Uluslararası Adalet Divanı’nın karar sürecinde tavsiye için başvurduğu 52 ülkenin çoğu İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki yerleşimlerinin yasa dışı olduğu yönünde görüş bildirdi.
Mahkeme, İsrail'in işgal altındaki topraklardan bir an önce çekilmesini,
toprakların ve kültürel varlıkların iadesini ve Filistinlilere tazminat ödemesini istedi.

Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı tavsiye niteliğindeki kararın bağlayıcılığı olmasa da toplumlar arasındaki hukuki ihtilafları, uluslararası hukuka uygun şekilde çözmenin önemi yeniden tarihe kazındı.

Bu işlerde “zaman aşımı” olmuyor.

***

Uluslararası Adalet Divanı’ndaki sürece destek veren ülkelerden biri de Türkiye’ydi.
Dikkat çekici!
Çünkü Türkiye’nin de başrollerinde yer aldığı Kıbrıs, uzun yıllardır “uluslararası” nitelikli bir ihtilaf ve uzlaşmazlık konusudur.

Nüfus taşınması, toprak ve mülkiyet hakkının çiğnenmesi, ‘Garanti ve İttifak Anlaşması’nın görmezden gelinmesi, ilhak anlamına gelecek girişimler, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin tek yanlı gaspı gibi pek çok başlık gündemdedir.

Uluslararası ilişkiler, diplomasi ve hukuk uzmanları çok daha yetkin, derinlikli ve kapsamlı yorumlar mutlaka yapacaktır. Adalet Divanı’nın kararını Kıbrıs dosyası üzerinden de okumak önemlidir.