Sivil Toplum

Yücel Vural

Bireyin ötesinde ve üstünde ama devletin dışında!

İşte sivil toplum bir ülkenin siyasal hayatında bu şekilde konumlanmıştır.

Yani birey ile devlet arasında.

Konumlandığı yer devletin kontrol etmediği bir alandır.

Demokratik devlet, zaten, bu alanı kontrol etmeye kalkışmaz.

Diğer rejimlerde bu alan oldukça sınırlandırılmıştır.

Bazılarında ise hiç yoktur.

Kısacası, bu alanın genişliği ile demokrasi düzeyi arasında bir doğru orantı vardır.

Bu alan daraldıkça demokrasi düzeyi gerilemektedir.

Bu alan içinde irili-ufaklı dernekler, sendikalar, siyasal kulüpler, özerk üniversiteler, yazılı ya da görsel olsun özgür basın yayın organları, barolar ve tabipler odası gibi yarı kamusal kurumlar ve benzerleri yer almaktadır. Hatta listeye muhalefet partileri de eklenebilir.

Sivil toplumun ‘bireyin ötesinde ve üstünde’ olması halkın örgütlü yapılarının varlığını, ‘devlet dışı’ karakteri ise toplumsal özgürlüklerin erişilebilir olmasını ifade etmektedir.

 

İçinden geçmekte olduğumuz dönemde, korona salgını nedeniyle sivil toplumun önemi sorgulanmaktadır.

Bu sorgulamayı birey de yapıyor devlet de.

Ama en büyük sorgulama içeride, sivil toplumun yaptığıdır.

 

Salgın gibi toplumsal nitelikli bir konuda, yönetenlerin öncelikle yapmaları gereken şey, bilimin öngördüğü şekilde davranmaktır.

İşte bu nedenle, birçok ülkede ‘bilim kurulları’ oluşturuldu.

Bunlar, yönetenlerin, alacakları kararlarda ve atacakları adımlarda ‘bilimin yardımını elde etmek için’ kurulan ‘danışma’ nitelikli oluşumlardır.

Sırtını bilime ve bilimsel verilere dayamış olan bir yönetimin bu tür bir sorunla mücadele etme yeteneği artmış olur.

 

Dünya’nın hangi bölgesinde böyle bir kurulun üyeleri, salgına karşı mücadelenin en hassas aşamasında istifa etmek zorunda bıakılmıştır?

 

Ya da nerede, başbakanının ‘ne yaptıysak bilim kurulunun önerilerine göre yaptık’ sözünün hemen ertesinde bilim ile yönetim arasındaki bağ kopmuştur?

 

Yönetenlerin salgına karşı mücadelede hesaba katmaları gereken ikinci olgu ise, sivil toplumla  yapıcı bir diyalog oluşturmaktır.

Bu diyalog, hem halkın beklenti ve zorluklarının hükümet tarafından kavranmasına yardımcı olur hem de yönetimin karar ve eylemlerinin isabetli olmasını sağlar.

Ayrıca, sivil toplumun desteğini alan bir yönetim, halk nezdinde ‘ikna etme yeteneği’ni de artırır.

 

Sağlık alanında örgütlü sendikaların, hastahane önündeki haykırışına bakılırsa, böyle bir diyalog hiç kurulmadı. Yani sadece bilim değil sivil toplum da devre dışı bırakılmıştır.

 

Salgınla mücadelede karar vericilerin inandırıcılığı da önem taşıyor.

Bir gün yaptığını ertesi gün bozan bir yönetime kim, nasıl güvenebilir?

Hele de koyduğu karantina kuralını keyfi bir şekilde bozan bir yönetim artık ne şekilde inandırıcı olabilir?

Riski yüksek ülkelerden adamıza yapılacak girişlerde ‘karantina koşulunu’ gözardı etmenin mantığını anlayan var mıdır?

Ama riskin burnunu göstermesiyle hükümetin kısmi-karantina uygulamasını benimsemesi, yeterli olmasa bile, doğru bir karardır.

Daha doğrusunu yapmasını ummak ve talep etmek her vatandaşın hakkıdır.

İşte bu aşamada sivil toplumun önemi artmaktadır.

 

Dr. Okan Dağlı’yla yaptığımız ve 4 Temmuz Cumartesi günü SİM TV’de yayımlanacak ‘Salamis Tartışmaları’ programında, içinde bulunduğumuz durumda toplum bireylerinin dikkatini bazı koşullara çekmeye çalıştık.

 

Dağlı üç temel noktaya işaret ediyor:

 

  1. Kıbrıs’ın kuzeyinde salgına karşı korumasız durumdayız.

En başta bir karantina hastahanesi yok.

Salgına karşı mücadele için gerekli teknik donanımın yeterli olup olmadığını kimse bilmiyor.

  1. Bu nedenle her bireyin salgın kapıdaymış gibi davranması ve bilimsel yaklaşımlarda dile getirilen önlemleri harfiyen uygulaması kişi ve toplum sağlığı için elzemdir.
  2. Korona virüsünün başlıca belirtileri arasında olan yüksek ateş ve solunum yolu sorunlarının görülmesi durumunda her birey bir sağlık merkezine başvurmalı, çevresindekileri de buna yönlendirmelidir.

 

Yönetenler adeta bir keşmekeş yaratmış durumda.

Artık onların da görmesi gereken bazı gerçeklikler vardır.

Öncelikle, sivil toplumla diyalog kurmaları ve önerilerini dinleyecekleri bir ‘Bilim Kurulu’nu derhal oluşturmaları gerekmektedir.

Bu adımları herhangi yeni bir durum yaratmadan atmaları sadece hükümetin inandırıcılığını artırmakla kalmaz, ayni şekilde içinde yaşadığımız belirsizliklerin ortadan kaldırılmasına da  yardımcı olur.