Siyah’tan Mavi’ye

Aliye Özsoylu: İnsan, anne karnında henüz cenin halindeyken bile şekillenir, şekillendirilir. Kendi tercihiymişçesine; içinde çeşit çeşit seçimleri bulunan, bir sürü elin bir anda tuttuğu, gökkuşağı renginde bir tepside sunulur hayatı.

         Aliye Özsoylu

s_4freedom@hotmail.com

 

 

İnsan, anne karnında henüz cenin halindeyken bile şekillenir, şekillendirilir. Kendi tercihiymişçesine; içinde çeşit çeşit seçimleri bulunan, bir sürü elin bir anda tuttuğu, gökkuşağı renginde bir tepside sunulur hayatı. Dini, kimliği, ismi, kilosu, ten rengi, milleti, memleketi ve geriye kalan, “diğerleri” tarafından ayırt edilebileceği tüm özellikleri hazırdır. Virgülü koyarlar ve geriye kalan tüm noktalama işaretlerini büyümekte olan bebeğe bırakırlar. Doğmak ve dünyaya gelmek budur. Gerisi büyümek ve noktalı virgüllerden ibarettir.

         Kendini belli eden, seni tanımlayan, koskocaman bir dünyanın neresinde olduğunu işaret parmağıyla gösterebileceğin, nokta atışlar vardır hayatta. Hepsi isabetli değildir; birini tutturursun ve öyle devam eder sonuna kadar. Rotayı değiştirmeye kalksan da faydasız çünkü alışkanlıklardan vazgeçmek olanaksız gibi görünür. Noktalar alışkanlıklardır ve öyle alışkanlıklar vardır ki virgülü koyamazsın ardından.

“Bir alışkanlığın başlangıcı görünmez bir iplik gibidir, ama o hareketi her tekrarlayışımızda ipliği sağlamlaştırırız, ona bir elyaf daha ekleriz, sonunda kapkalın bir kablo olur, düşünce ve hareketlerimizi geri dönülmez biçimde bağlar.” (Orison Swett Mardon)

         Bir şeye veya birine bağlanmak; ilk başlarda sürpriz bir kutuyu açmak gibidir. Keşfetmeye ve içindekileri anlamlandırmaya çabalanır. İşin özünü çözdüğümüzü sandıkça; sürpriz kutunun içindeki küçük kutuları ve daha sonra daha da küçüklerini merak etmeye başlarız. Bu merak beraberinde alışkanlığı ve en sonunda da bağımlılığı getirir. Alışkanlıkların iyisi de vardır kötüsü de ve genellikle kötülerinden vazgeçilmeye çalışılır. Ancak insanlar üzerinde iyiler de kötüler kadar tesirlidir ve sonunda iki türü de aynı hasarı bırakır geride. Ben neden hep kötülerden vazgeçilmeye çalışıldığını değil; vazgeçilmediği sürece neler olabildiğini, insanın nasıl bir şeye dönüşebildiğini merak ettim. İnsanın kendine yabancılaşmasını izledim ve kumbaramda biriktirdim. Kumbaramın anahtarını aldım, kilidini açtım ve bu yazıyı yazıyorum.

         Alışkanlık; vitrinde güzel duran, denemeden alınan ama hiçbir zaman üzerimize oturmayan ve iadesi olmayan bir elbisedir. İçerisine girildiği zaman dışarıdan göründüğü kadar alımlı değildir. Ancak o kapıdan bir kere girilmişse vazgeçme cesaretini gösteremez kimse. Her alışkanlık kendine özgüdür. Kendince sebepleri ve sonuçları vardır. Yaşama alanı, sınırları ve tarzı vardır. Yeri geldiğinde yaşama biçimi ve sebebi; yeri geldiğinde ise sonu olur insanın. Nasıl ki; çift kişilik ilişkiler kendi içinde özel ama dışarıya karşı sıradansa; alışkanlıkla bunu edinen kişi arasındaki ilişki de böyledir ve her zaman güzel olan taraf alışkanlıktır. Başkasının ya da bir şeylerin yerini alır ve eksiksiz bir şekilde doldurur boşluğu. Siz onu bırakmak isteseniz dahi o yakanıza yapışır. Her zaman için kusursuz bir âşıktır. Kıskançtır; başka birine ve başka bir şeye yaşama şansı tanımaz. Sadece kendisi olmalıdır. İlgimi çeken, sürekli ilgiye muhtaç alışkanlıklar elde eden insanlardır ve bu alışkanlıklarıyla nasıl bütünleştikleri içimi acıtır. Kendi nefes alabilsin diye kişiyi nefessiz bırakan alışkanlıklar; insanı kendine yabancı kılan…

        İnsan alışkanlıklarının çocuğudur.” (İbn-i Haldun)

         Dünya üzerinde kaç milyar insan var bilmiyorum. Ancak hepsinin tek bir alışkanlığı olduğunu varsayarsak, onun tarafından büyütülen çocuklardır her biri. Anahtarı kaybolmuş kelepçeyle dolaşan mahkûmlardır. Daha çok psikolojik sebeplerle insanlar kendilerini hep cansız bir arkadaş edinmeye iter ve ona can verir. Toplumsal sebepler, dinsel nedenler, politik karmaşıklıklar, kişi kendini bunlardan soyutlamak için ortamlar yaratır ve ihtiyaç duyduğu dinginliği alışkanlıklarıyla elde eder. Alkolizm bunlardan belki de en etkilisi. Her insan bir sosyal içici konumundadır ancak bir süre sonra yalnızlaşmak isteyenler sadece bağımlılığıyla baş başa kalır. Alkol bağımlısı bir kişi için şişenin dibi, mutluluğun formülüdür. Çalıştığı işte yaşadığı sıkıntılar, aile içinde yaşanılan problemler, karşı cinsle yaşadığı özel ilişkilerdeki çatlamalar, çocuklarıyla arasındaki uçurum ve daha birçok sebep insanı bu bağımlılığın içine çekmek için yeterlidir.

         Alkol bağımlıları için hayatı uyuşmuş bir beyinle değerlendirmek daha berrak bir görünüme sahip oldukları anlamına gelir. Ayık kafayla çözüm üretemeyeceğini düşünerek, özgüvenini en alt seviyelere indirerek, her şeyi kendini içkiye vererek düzelteceğini sanır. Elleri titreyerek sigara içebilir, çene kasları yerinden oynayarak biriyle bir şeyler konuşup, paylaşabilir hale gelir. İçki içmediği zamanlarda iki kelimeyi bir araya getiremeyeceğini sanır, varsa yeteneklerini kullanamayacağını zanneder. Elleri kolları bağlı, yatağa mahkûm bir hastaymış gibi dolaşmaya başlar kendi içinde ve birden rahatlar sonra; onun nefes almasını sağlayan alışkanlığı ona sarılmıştır şu anda; bir yudum alır; sonra bir yudum daha ve insan olduğu aklına gelir en sonunda. Bu alışkanlık süreci sadece kendine zarar vermez, etrafında bulunan ve onunla birlikte yaşamayı arzu eden tüm insanlara dokunur o yudumcukların tanesi. Temizlemek, temizlenmek uzun zaman alır. Temizlenme sürecinde ise kendini yeniden tanımaya başlar. Yabancılaştığı yüzü, ruhu ona yeniden el sallar, delirmişçesine özlediği için onu, kavuşma vaktini iple çeker. Bir insanın bu tür alışkanlıklarından vazgeçmesi zordur ama imkânsız değildir hiçbir zaman. Nasıl biriyken nasıl birine dönüştüğünü gösteren bir ayna tutmanız yeterli. Bu yolda aynalara yardımcı olacak renkler vardır hayatta. Göz kırpıp onları oraya götürmeniz kâfi.

          Küçücük bir adada koskocaman hayatlar yaşanıyor. Koskocaman insanlar minicik virgüllerle devam ediyorlar hayatlarına. Kimisi kendi isteğiyle, kimisi de yakınlarının zorlamasıyla, burada, bu adada, onları kendilerine uzaklaştıran alışkanlıklarına nokta koymaya çalışıyorlar. Yeterli sayıda yardım kuruluşları olmadığını düşünsem de, ülke yeniden doğmaya hazır insanların coğrafyası. Ve içinde bu doğumları gerçekleştirebilecek bir sürü yüce insan barındırıyor.

         Alışkanlık; yuvarlak dart tablosunda tam isabeti nişan almaktır. En iyi sayıyı atana kadar delik deşik olur. Ve o en iyi sayı bıkmadan, usanmadan denenir. “Hiç kimse bir alışkanlığa veda etmek cesaretini gösteremez” der Balzac. Vazgeçilemeyeceği düşünülen tüm alışkanlıkları doğru noktadan vurma cesareti dileniyorum.

 

        

 

 

 

 

Arşiv Haberleri