Sol siyasetimizin altın noktasında verili durumun analizi yatar. Bu konu uzun yıllardır tartıştığımız, yazdığımız bir konu olmakla birlikte, sol’un kendini her bağlamda yeniden ve yeniden yapılandırması, üretmesi ile siyasetinin stratejik planlaması için bu analiz üzerinde netleşmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Federal Kıbrıs’a ulaşma yolunda kuzey Kıbrıs’ın yeniden yapılandırılmasındaki temel hedef; Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yönetecekleri düzeni, sosyal değerler temelinde tesis etmektir. Kısa tarihimizde, ne 1960 ne de 1983 düzenlerinin, bu amaca dönük bir sonuç üretmediğini, aradaki tarihsel dönemeçlerin ise, tahakkümü ve ayrılıkçılığı nasıl derinleştirdiğini çok iyi biliyoruz.
Malumdur, bu inşa süreci kısa ve pragmatik yöntemlerle değil, uzun vadeli ve meşakkatli bir siyasetin kararlılıkla savunulması ile mümkün olabilir.
Sosyalistlerin bu noktada önceliği, ya da toplumsal analizin üst çelişkisi bu “güncel” soruna yanıt bulmak ve Kıbrıslı Türk toplumunun kendi kendini yöneteceği model üzerinden, varolan sorunlara çözüm üretmek olmalıdır, diye düşünürüm. Kendi siyasi ve idari sistemi bile henüz kendi ayakları üzerinde durup, kendi toplumunun iradesi ile şekillenmemiş olan bir durumda, içinde yaşadığımız “çarpıklığı” görmeden, “kalıcı” siyasi çözümler üretmeye kalkar ve ideolojik arka planı ne olursa olsun, egemen ulus devletlere uygulanan reçeteler üzerinden tartışmaya başlarsak, statüko dediğimiz girdabın içerisinde savrulmaktan başka birşey yapmayız.
Neo liberal akıl, kendi düşünce sistematiğini, kaynaklarını şantaj olarak kullanarak dayatan bir modeldir.
Güney Kıbrıs’ta da, Yunanistan’da da bu süreç aynı oldu. Diğer ulus devletlerde de…
Ancak bizim durumumuz çok daha zor, çok daha ağır ve karmaşıktır.
Kıbrıslı Türk solu bu noktada, kendi toplumsal önceliği üzerinden hareket ederek, siyasetini ileriye taşımalıdır. BEY döneminden, Bu Memleket Bizimdir Biz Yöneteceğiz sürecine, Annan Planı dönemine ve Toplumsal Varoluş’u öncelik kıldığımız tüm sosyal süreçlere kadar, mücadelenin öznesi ve hedefi aslında hiç değişmemiştir. Ve bu mücadele stratejisi en temelde doğru ve halen geçerlidir, diye düşünmekteyim.
Son moda öğretilerin şaşırtıcı parlaklığının bizi etkilememesinin panzehiri, ideolojik varlık ve toplumla bütünleşmiş siyasi harekettir. Biri veya diğerinin eksik olduğu her durum, kanımca siyasi yoksullaşmayı beraberinde getirmektedir. Belirginleşmiş siyasi çizgisi olmayan hareketlerin, kitle ile toplum ile buluşma olanağı her zaman zayıftır.
* * *
Hükümet; büyük ortağı olan CTP’nin siyasi duruşu nedeniyle, Türkiye hükümetinin ve onun etkisindeki iç siyasi odakların çabası sonucu bitirilmiştir. Müdahale edilmiştir. Tankla tüfekle değil, günümüzde çok kullanılan ekonomik silahlarla bu hükümete son verilmiştir.
Bu olay sıradan bir siyasi tercih meselesinden öte, bir halkın kendi siyasi iradesi ile oluşmuş demokratik güce yönelik bir saldırı olarak tarihe geçecektir.
Hani memleket hükümetsiz kalmaz, deniyordu ya…Yeter ki Türkiye hükümetinin suyuna gidilsin ! Gidildi…
* * *
Günümüz siyasetinin en ciddi sorunlarından bir tanesi de "sahicilik" meselesidir. Olası sorunların veya dönüşüm projelerinin toplumsal kabulü, kurgudan değil fiili/verili durumdan hareketle siyasallaştırılmadığı ve kamu ile açıkça paylaşılmadığı sürece "sahicilik" yerini ahlakçı öğretilerle “durum idaresi”ne bırakır. Hangi ideolojiye ve siyasi eğilime sahip olursak olalım, taktiksel yaklaşımlarla ve ahlakçı dürtülerle zaman kazanmaya çalışmak tam tersi bir etki ile zaman yitimine dönüşür.
Herhangi bir gerçeği toplumsallaştırmadan, açıkça konuşmadan -mış gibi yaparak zamana yaymak da toplumsal anlamda kayıptır, kazanım değil.
Bu bağlamda ve uygun momentte işaret etmek ve maskeyi aşağıya çekmek radikal siyasetin asli ve ötelenemez rolü olmaya devam eder. Yeni siyasetin temelidir bu.
Siyasetin toplumsal meşruluk kaybı, nedeni ve niyeti ne isterse olsun bu tür geçiştirmeleri zorlamak çabaları ile de doğrudan ilintilidir.
"Siyasetin aslı işi, kendine ait uzamın konfigürasyonudur. Öznelerinin ve işlemlerinin dünyasını görünür kılmaktır. Siyasetin özü, bir tek dünyada iki dünyanın mevcudiyeti olarak uyuşmazlığın açığa vurulmasıdır." J Ranciere.
* * *
Unutulmasın, kimse sahici olmayana, belirsize günlük geçici tepkiler dışınca yönelmez…Orjinal/gerçek düşünce ve siyaset her zaman merkezi yerini korur. Bu anlamda sol siyasi partilerin kendi kimliği gözeten koruyan, köklerini gözeten ve geleceğini bu kökler üzerine kurarak yol alması, değişimi bu eksende sağlaması kalıcı olandır. Ve elbette yenilenme dediğimiz kaçınılmaz, çağdaş/güncel siyasi önermeleri gözettiği ölçüde inandırıcı ve üretken olabilir.