Bu köşede, istifa üzerine, yanlış hatırlamıyorsam ikinci yazıyı yazıyorum.
Bundan önceki yazıda siyasetçinin sorumluluğunun bir sonucu olarak ‘istifa’ seçeneğini kullanmasının gerekli olduğunu anlatmaya çalışmıştım.
Şimdi karşımızda, yine benzer bir durum vardır. Farklı bir örneği ve farklı bir siyasi davranışı içerse de, bir siyasetçinin istifasının taşıdığı önemi ifade eden ilginç bir durumla karşı karşıyayaız.
Bir yolcu treni ile yük treninin çarpışarak yol açtığı kazada, onlarca insanın hayatını kaybetmesi, onlarcasının da yaralanması nedeniyle Yunanistan bayındırlık bakanı istifa etti.
Ama bu istifa, kazaya karşı dördüncü adımda gösterilen tepkidir.
İlk adımda yaralılar hastahanelere sevk edildi.
İkinci adımda kazanın meydana geldiği yerdeki nöbetçi istasyon şefi gözaltına alındı ve demiryolunu işleten şirketin temsilcilerinin ifadesi alındı,
Üçüncü adımda ise ulusal yas ilanı eşliğinde bütün kutlama etkinliklerinin iptal edildiğini görüyoruz.
Sanırım istifanın sonrasını da izleyeceğiz.
Bakanın istifası, istasyon şefinin gözaltına alınması ve demiryolu işletmesi yöneticilerinin ifade vermeye çağrılması bizim için paha biçilmez derslerle doludur.
Sadece, birincisi üzerinde durarak bir siyasetçinin istifasının beklenen ve bu nedenle olağan /olması gereken bir davranış olduğunu göstermeye çalışacağım.
Yunanistan bayındırlık bakanının, koltuğa adeta yapışarak istifa etmekten kaçınması için onlarca gerekçe uydurması olanaklı iken, istifayı tercih etmesi dikkat çekici bir davranıştır.
Önce, Yunanistanlı bakanın uydurabileceği gerekçelere bakalım:
“Demiryolu taşımacılığıyla ilgili düzenlemeler benden önce yapıldı, eksiklikleri saptayacak zamanım olmadı”
Bakanın, istifa etmeyip direnmesinin en mantıklı yolu yukarıdaki cümleyi kurarak kamuoyundan anlayış beklemesiydi. Öyle ya, o koltukta daha önce oturanlar da ayni şeyi yapmış, kimse yerinden kıpırdamamıştı.
Onun da bu yolu izlemesi ve konunun bir süre sonra unutulmasını beklemesi en ‘politik’ tutum olurdu. İlgili bakan durumu kurtarmak için en mantıklı görünen ‘ben sorumlu değilim’ gibi bir yaklaşımı kendine yedirememiş.
“Teknik hatayı veya varsa ihmal, kasıt be benzeri ihtimalleri araştırıyoruz. Sorumlular hesap verecek”!
Aslında koltukta oturmanın en kestirme yolu istasyon şefinin hatasını, ihmalini ve hatta kasıtlı davranışını öne sürüp onun arkasına saklanmaktır.
Bakan, kamuoyunun istasyon şefinin gözaltına alınmasına odaklanmasını bekleyerek ve tüm ikna gücünü kullanarak ‘benim her teknik ayrıntıyı ya da düzenlemeyi bilmeme imkan yoktur’ diyebilirdi.
Hatta, istasyon şefine yüklediği sorumluluğu gerekirse yük ve yolcu trenlerinin hareketleriyle yani demiryolu trafiğiyle ilgili faaliyetleri programlayıp denetlemekten sorumlu yöneticilere yayar kendini koltuğun sıcaklığına teslim edebilirdi.
“Ölenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar dilerim”!
Yunanistanlı bakan parasını zaten devlete ödettirdiği (yani halktan çaldığı) bir çelengi korumaları eşliğinde ölenlerin kabirlerine yerleştirmeyi ve bunu yaparken basına poz vermeyi ihmal etmeyerek ne kadar üzüldüğünü açığa vurabilirdi.
Dahası, sanki ölenlerin üzüntüsünü yaşayanları teskin etmekle çok alakalı olduğunu hissettirmeye çalışabilir ve işi kaderciliğe vardırabilirdi.
Tanrının kararının sorgulanması kimin haddine!
Bu bakan yüzüne ahlaksız bir pişkinlikle yerleştirdiği sahte bir üzüntü edasıyla ölenlerin yakınları için taziye mesajı yayınlayıp görevini yaptığını düşünebilirdi.
“Ülkeme, Helen ulusuna hizmet etmekten beni kimse alıkoyamaz”!
Siyasetçinin bu tepkisi daha ziyade, kamuoyunda eleştiri oklarının üzerine çevrildiği durumlarda ortaya çıkmaktadır.
Eğer istasyon şefinin gözaltına alınması ve demiryolu isletmesinin yöneticilerinin sorgulanması kamuoyu için yeterli olmuyorsa sıranın kendisine geldiğini fark ederek işi sertliğe vardırabilirdi.
Önce sağa-sola sataşmayla başlayıp Yunanistan parlamentosunda muhalif milletvekillerine küfretmekle devam eden saldırgan bir tutum takınabilirdi.
Yunanistanlı bakan kendisini eleştiren muhalefeti vatana ihanetle ve KKTC’nin değirmenine su taşımakla suçlayabilirdi.
Hatta muhalefet ileri gelenlerinin kaza yerine gelmediklerini haykırarak mağduriyet bile yaratmaya çalışabilir, ‘Yunanistan’ı beğenmiyorsanız KKTC’ye gidin’ diyebilirdi.
Bu sonuncusu, aslında psikolojik bir sorundur ve buna siyaset içinde çözüm bulunması çok zor, neredeyse imkansızdır.
Yunanistanlı bakan ne bunları ne de aklına gelebilecek diğer benzerlerini yapmadı.
Sadece basit bir açıklama yaparak istifa etti.
Bu istifa, bir kazanın ya da başarısızlığın siyasal sorumluluğunu kabul eden bir bakanın sadece koltuğu terk etmesi anlamına gelmiyor.
Ayni zamanda, siyasetçinin ve tümüyle siyaset kurumunun yenilenmesi için insani ve demokratik bir model sunuyor.
İşti bu istifanın anlamı budur.
Şimdi Yunanistan’da bu tür koltukları işgal eden siyasetçilerin halkın can güvenliğini ilgilendiren konularda daha dikkatli olmaları için olağan bir nedenleri vardır.
O koltuğa bundan sonra oturacak kişilerin artık öğrenmeleri gereken ve eğer biliyorlarsa unutmamaları gereken bir ilke vardır:
İnsan hayatını koruyacaksın!
Yapmıyorsan, yapamıyorsan, şartlar görevini yapmana engelse çekip gideceksin!
Halkın parasıyla mezarlara çelenk koyarak ya da başsağlığı mesajı yayınlayarak görevini yaptığını düşünme!
Doğrudan kişisel sorumluluğun olsun ya da olmasın, eğer bir olumsuzluk senin koltukta oturduğun esnada oluyorsa, sen bunu engelleyemiyorsan, istifa edeceksin!