Yeni bir yasama yılı daha başladı.
Yasama yılının açılışında meclis kürsüsünden yapılan konuşmalarda, iyi dilekler,
temenniler, vaatler, eleştiriler ve özeleştiriler vardı.
Kimisi iktidardan, kimisi muhalefetten!
Geçirilmesi gereken yasalar...
Geçirilmeyi bekleyen yasalar...
Birlik çağrıları...
İşbirliği çağrıları...
Hem siyasete, hem de topluma!
Peki o kürsüde sarf edilen sözlerin, yapılan konuşmaların ne kadarı ikna etti dinleyenleri?
Ne kadarı ‘içten’ bulundu?
Ve ne kadarı ‘gelecek’ vadetti?
***
Meclis, siyasetin aynalarından biridir.
Ancak o aynaya yansıyanlar, kürsüde söylenenlerden çok, altına imza atılan icraatlardır, yani bir anlamda hayata geçirilen yasal düzenlemelerdir.
Ancak siyasetin bir diğer aynası ise, mecliste altına imza atılan yasaların ‘icraata’ nasıl yansıdığı değil midir?
Temiz, ilkeli ve toplum yararına siyaset hedefinin yüzde yüz tutturulduğu ülkeler var mıdır bilemem.
Ama oylarıyla Meclis koltuklarını dolduran vatandaşların çoğunluğunun, icraatın kayda değer kısmından tatmin olduğu bir yapıya/sisteme sahip olmak da önemlidir.
Oysa etrafa bakıyorum ve hemen herkesin ağzından sadece eleştiri döküldüğünü görüyorum.
***
‘Bu siyasetçi hiç mi iyi bir şey yapmaz?’ diye sorabiliriz.
Vardır iyi yapılan da elbette.
Çoğunlukla bir ‘memnuniyetsizlik’ halimiz ve iyi yapılan işlere dahi zaman zaman bir ‘kulp’ takmaya çalışma alışkanlığımız olduğu gerçeğini görmezden gelerek yorumlar yaparsam, haksızlık etmiş olurum.
Ancak bunu indirgemek de, toplumun alışkanlıklarını iyi yönde etkilemek de siyasetçinin ‘doğru’ tavır ve yaklaşımlarıyla mümkündür.
Mümkün olabilmelidir!
***
Vatandaş siyasete ve siyasetçiye güvenmiyor.
Ve siyasetçi de bunu biliyor.
Fakat siyasetçinin bilmediği ya da belki de bilip de ısrarla bilmezden geldiği şey, güven sorununun kaynakları sanırım.
Siyasetçi, kendine yöneltilen muhalefeti hep, ‘siyasi görüş/duruş’ odaklı okuyor.
UBP’yi mi eleştiriyorsunuz?
Demek ki siz UBP düşmanısınız.
CTP’yi mi eleştiriyorsunuz?
Demek ki siz CTP düşmanısınız.
Siyasetçi sokaktaki insanı bu şekilde okuduğu ve tepkisini bu okuma üzerinden şekillendirdiği müddetçe, sokaktaki o insan da siyasetçiye aynı mantıkla yaklaşmaya başlıyor.
Ve icraata yönelttiği tepki, aslında icraatın sahibine yönelik tepkisiyle şekilleniyor.
Oysa eleştiriyi, yanlışı görme ve düzeltme ve dolayısıyla vatandaşla ilişkisini yeniden sağlıklı bir zeminde yapılandırma fırsatına dönüştürmek, yine siyasetçinin elinde.
***
Türkiye ile ilişkiler, Güney’le ilişkiler, Kıbrıs sorunu vs...
Evet güven sorununun altını kazımaya başladığımızda çok kollu bir ağaca çarpacağımız aşikardır.
Ancak gelin yarayı, temelden temizlemeye başlayalım:
Partisinin söylem ve eylemini topluma empoze etmeye çalışan ve toplumun söylem ve eylemini partisine yönelik bir tehdit olarak algılayan siyasetçi figüründen çok, toplum ve siyaset yörüngesini çift taraflı bir iletişim ve etkileşim alanı olarak algılayan siyasetçi figürlerine, önemle ihtiyacımız var.
Ha bir günde olur mu bu?
Olmaz, olmaz ama inşaatın temeline bir an önce kürek sallamaya başlamak lazım.
Meclis kürsüsünden, ‘toplum siyasetçiye güven duymasını sağlamalıyız’ demekle bu işin başarılamadığını gördük, görüyoruz.
Siyasetle uğraşan herkes, önce kendine çeki düzen vererek, kendini sorgulayıp toplumun önünde çizdiği profili objektif bir biçimde değerlendirmeye çalışarak işin ucundan tutarsa, siyasi partilerin, yani siyasetin dönüşümü de ardından gelecektir.