Kuzey Kıbrıs insanının bugünlerde sorunları üç boyutlu: Kıbrıs sorunu çözüm süreci görüşmeleri, TL’nin değer kaybının yarattığı ve daha yaratacağı ekonomik sorunlar ve iç siyasetin yurttaşın başına bela olması…
Sorunların birinci boyutu, CB Akıncı ve ekibine emanet edilen ve ağır-aksak, düşe-kalka ilerleyen Kıbrıs sorununun çözüm süreci… Şimdilerde, garantörler de dahil, tüm tarafların çözüme odaklandığı havası yaratıldı… Bu süreçte yaşanan sorunların kaynağında Güney Kıbrıs iç siyasetinin onlarca yıl “acı taviz” olarak kabul ettiğini söylediği ‘Federal Kıbrıs’ çözümü ile yüz yüze gelince, tavizin acısından olacak, kıvranmaya başlaması var… Türk tarafı daha mı iyi diye sorulabilir, göreceli olarak “evet”… “İki devletli çözüm, Türkiye’ye ilhak” diyenler kendi söyler, kendi duyar… Cenevre’de öngörülen görüşmeler programının umulan çözüm sonucunu üreteceği kesin değil, TC CB Erdoğan’nın ‘katkıları’ nasıl bir sonuca yardımcı olacağı hiç belli değil…
Sorunların ikinci boyutu, TL’nin değer kaybı, yani gizli devalüasyon… Kıbrıslı Türkler salhaneye götürülen koyun gibi… Kendi ekonomisi içinde her türlü önlemi alsa dahi, ki mevcut hükümetin almayı becermesi olanaksız, TC’nin TL’si erimeye devam edecek… İstikrarlı bir para birimine, yani Euro’ya geçmek bu hükümet için öcü… İstikrarlı muhasebe birimine olsun geçilse bir nebze Kıbrıslı Türklerin mali kayıpları azalabilir ama bu hükümet için varsa yoksa ‘anavatan’ TL’si… Türkiye siyaseti ve ‘anavatan’cı Kıbrıs Türk siyaseti, TC’nin Kıbrıslı Türklere yaptığı yıllık mali desteği Amerikan Doları olarak telaffuz eder, yıllar itibarıyla birikmiş toplam meblağın da milyarlarca Amerikan Doları olduğunu söylerler, yani devlet muhasebesi kayıtlarını ABD Doları ile tutuyorlar ama Kuzey Kıbrıs hükümeti istikrarlı muhasebe biriminden konuşamaz… Eriyen TL, zaten iyi gitmeyen ekonominin daha da kötüleşme ivmesini artırdı… Yurttaş süratle gerileyen alım gücü ile dertlenirken, iş dünyası da pazar faaliyetlerinin gerilemesinin kabusunda…
Sorunların üçüncü boyutu, Kuzey Kıbrıs siyaseti… Ülkenin ve yurttaşın sorunlarına çözüm üretemediği bir yana, sorunların anası haline geldi, yurttaşın başına bela kesildi… Özellikle hükümetler, ısrarla ve inatla da sorun yaratma ve doğurma icraatından da vazgeçmiyor, yaşamın her alanında yurttaşına maddi, manevi eziyetle meşgul… Siyasetin yurttaşlarına karşı şeffaf, dürüst ve demokratik yani adil olduğunu iddia etmek mümkün değil…
Sağlıkta doktoru, hastası, hemşiresi ve bilcümle çalışanı bozuk düzenle dertlenmekte… Tarım ve hayvancılık, onlarca yıldır aynı sorunlarla boğuşup, defalarca Lefkoşa trafiğini esir almakta… Narenciye, zeytin ve bilumum tarım üreticileri sorunlardan yorgun… Kuru tarımcı ekse vay, ekmese vay… Turizmin her bakanı sektörü patlatacağına dair nutuklar atar, kumar hastalığı olmasa sektörün iflağı kesilecek… Eğitim sorunlar yumağı… Okulların binası, donanımları ve öğretmenlerin sayısı yetersiz… Özel okulların da eğitimde başarı seviyesi düşük… Üniversitelere girişte öğrencilerin genel başarı oranları gerilemekte; bunun sorumluluğu sadece sisteme ve öğrenciye bağlanamaz, öğretmen de başarısız…
İç İşleri’nde yurttaşlık krizi, kaymakamlıklarda iş yapabilme kapasitesi noksanlığı, tapu – kadastro dairesi kabız… Belediyeler kötü yönetimlerle batık; iyi yönetenlere de her türlü engel mübah… İmar planları yok, torpil var, yasalara aykırı imar izinleri için torpili patlatacak fünyenin çok güçlü olması gerek… Su?! Türkiye’ye emanet; itirazı olanın ‘ümüğünü sıkmak’ta TC Büyükelçiliği ustalaştı… Çalışma ve Sosyal Güvenlik’te şirketler, çalıştıranlar ve çalışanlar kayıt dışı… İş güvenliği uygulamaları yok, iş kazaları sürekli artıyor… Çevre tutanın elinde kalıyor… Plajlar özele peşkeş, az sayıda halk plajlarında halkın yarattığı kirlilik de yerel yönetimlere dert…
Dış İşleri Bakanı, görüşme sürecindeki cumhurbaşkanına takoz olmayı görev edinmiş… Diplomasi yok; barış için yıkıcı, görevde olmak için de yağlayıcı… Ulaştırma… Telekomu batırdılar, sanki de kendi başına batmış gibi suçlayarak özelleştirme sevdasındalar… Limanlar da aynen… Karayolları kurban yolları… Proje yapacak nitelik ve nicelikte mühendisi de yok… Ekonomi ile ilgili bakanlığın faaliyeti yok, enerji konusu çok elektrikli… Maliye bakanı, yurttaşı ve iş hayatını yolunacak gaz görüyor, gösterişli araç ona göre makamların hakkı… Durmadan, yasal dayanağı olmayan bir şeyler yumurtlar, gündem saptırır... Yani, siyasetin icra makamı olan hükümet halkın kamburu, ağırlığını da artırmakta çekincesiz…
Ve geçen hafta halkı isyan ettiren ölümlü trafik kazalarında siyaset kurumunun ve sivil toplumun eylemleri... Trafik kazasına ana etken olarak, ‘anavatancı’ hükümetin kışta yaz saati uygulamasını sürdürmesi nedeniyle öğrencilerin sabah karanlığında okula gitmek zorunluğu gösteriliyor; doğrudur, bunun önemli payı vardır. Yaz saati uygulaması behemahal kaldırılmalıdır. Siyaset kurumunun hükümet tarafı bu talebe duyarsız ama muhalefet kurumu, sivil toplum örgütleri ile birlikte bu konuda hatalı ifadelendirme ile çözümü zora sokmuş, çetrefilleştirmiştir. Onlarca yıldan beri yapıldığı gibi, yaz mevsiminde uygulamaya giren “yaz saati’nin, kış mevsimi gelince kaldırılmasını talep etmek varken, nerden icabetti “Avrupa Birliği Saat Dilimi” diye olmayan bir tanımlama ile talep etmek, “Güney Kıbrıs saati”ne uyumlanmayı söylemek?!. Bu kadar basit, doğru ve haklı bir talebi o kadar tetikleyici kelimeler ve kavramlarla talep etmek sonuç almamakla maluldür… Gerilim de cabası…
Sabah karanlığında yaratılan yoğun trafik akışının kalitesiz ve karanlık yollarda insanların canına kastetmesi de kahredici çilesi… Evet ‘İmamın saatini istemiyoruz’ ama kaldırılıması istenen de ‘yaz saati uygulamasıdır’… Ve ‘yaz saati uygulaması’nı kışta kaldırmayan, kaldırılması talebini de hatalı tanımlarla yapan siyaset ve onunla birlikte bu konulara eylemli taraf olan sivil toplum örgütleri yurttaşın yaşadığı sorunları çözebileceğine dair güven vermediğini “Dost acı söyler” diyerek belirtmekte yarar var.
Sorunların üç boyutu, Kıbrıs sorunu çözümü ile farklı nitelikte ama tek boyuta inecek… Ancak, çözümü beklemek de marifet değil, şimdiden yapılabilecek işler var. Ne yapılabilecekse de, demokrasi içinde, sadece siyaset yapabilecek; yurttaş için en iyisini de sol ve ilerici - demokrat siyaset ve sivil toplum unsurları yapabilecek… Ama halkı germemek ve halka güven vermek için kendilerini bir toparlasalar… Siyasetin bu hali hal değil…