Suda nihayete varıldı.
Aylardır devam eden müzakere süreci ‘siyaset’in devreye girmesiyle tatlıya bağlandı ve imzalar atıldı.
Ama süreç bitmedi.
Bundan sonra da ‘su’ gündem olmaya devam edecek.
TC-KKTC arasındaki anlaşma metni uyarınca önce bir ‘geçiş’ süreci yaşanacak, Türkiye Devlet SU İşler (DSİ) bu dönemde aktif şekilde çalışacak.
Aynı dönem içinde bir ‘ihale süreci’ yaşanacak. ‘Şartname’nin hazırlığı yapılacak ve ‘ihale’ye çıkılacak.
Ardından ihaleyi kazanacak ‘şirket’ ya da ‘şirketler’ gündeme gelecek.
“Belediyelerin kaçı sisteme dahil olacak, kaçı dışarıda kalabilecek?” sorusu yanıt bulacak.
Ve suyun fiyatı belirlenecek…
Özetle suda dün atılan imzalar bir ‘son’la birlikte yeni bir ‘başlangıcı’ da beraberinde getirecek.
***
2010’dan bu yana yaşanan süreçle ilgili ‘kıssadan hisse’ çıkarıp, TC-KKTC ilişkilerinin bundan sonrasına bakılması gerektiği yönündeki görüşlerimi geçenlerde yazmıştım. Tekrarlamaya gerek yok ama tarafların çıkarması gereken bir yığın ders olduğu kesin…
Bu işin bir tarafı…
Bir diğer tarafı ise iç politikayla ilgili…
Suda varılan nokta ve yukarıda bahsettiğim ‘DSİ-şartname-ihale-belediyeler-fiyat’ silsilesinde devam edecek su tartışmalarını sağlıklı zeminde yürütmek kuşkusuz toplumsal fayda açısından önemlidir.
Her konuda olduğu gibi ‘çatışma kültürü’ne sararsak yine ve bunu siyasi-günü birlik hedeflerle yaparsak, yeni bir kaosa girmekten başka ihtimal kalmaz herhalde…
***
Naçizane görüşüm şudur ki, CTP’nin çok hırpalandığı ama sonunda ‘direnip kazandı’ noktasına geldiği bu geçmiş süreçte ‘ortaya’ oynayan sağ partiler, ‘bekle-vur’ taktiği güden sol muhalefet ve de çoğunlukla ‘sessiz’ kalan Cumhurbaşkanı, bu sefer ellerini taşın altına koymak zorundalar!..
Suyla ilgili müzakereler sanki TC ile CTP arasında yapılmış, ortada UBP gibi bir koalisyon ortağı yokmuş gibiydi.
DP’nin ne söylediği anlaşılmadı.
TDP anlaşma metninin ‘negatif’ yönlerini anlatıp ‘toptan retçi’ bir görüntü sergiledi, ama alternatifini kamuoyuna anlatamadı.
Cumhurbaşkanı Akıncı ise ateşi maşa ile tutmayı yeğledi, en kritik anlarda konuyu uzaktan seyretti.
Elbette her siyasi oluşum ve şahıs izleyeceği yolu kendisi belirler, ancak TC-KKTC ilişkilerinin ilk kez bu denli aleni ve uzun süreli şekilde irdelendiği, tartışıldığı bir süreçte siyasete yön veren odakların daha net, daha anlaşılır, daha ‘toplumsal fayda’ odaklı olması gerekiyor.
***
Şimdi bunlar geride kaldı.
Suyla ilgili bundan sonraki dönemde konuyu ‘özelleştirme’ kavramına sıkıştırıp, sanki geri dönülebilecek bir noktadaymışız gibi davranmakla zaman kaybından başka ne elde edebiliriz ki?
Orta yere bir sonuç çıktı ve unutmamak lazım ki ilk halinden bugüne birçok iyileştirmeye gidildi. ‘Mükemmel’ bir anlaşma metni yok ortada ve bundan sonraki süreçte de çok dikkatli yol almak gerekecek.
Ama artık bu anlaşma vardır ve aylardır enerjimizi tüketen suyun ekonomiye en iyi şekilde nasıl katkı yapabileceğine, en uygun fiyata tüketiciye nasıl ulaştırılabileceğine, çözüm sürecine zarar değil nasıl yarar sağlayabileceğine, belediyelerimizin ve belediyelerdeki suyla ilgili personelin bu süreci fazla sıkıntıya girmeden nasıl atlatabileceğine odaklanmak lazım…
Mesela şu soruyu sorup bitireyim: Biz tarım amaçlı suyla ne ekip biçeceğiz ve de en önemlisi, bu ürünleri kime, nasıl satacağız?
İşte bu saatten sonra çok sık sorulması gereken bir soru ve doğrusu tatmin edici bir yanıtı yok bunun henüz…
Siyasetin ‘suyla dans’ı bir süre daha devam edecek ama verimli bir dans olsun!