SİYASETTE SEÇİM KAZANMAK MAHARET Mİ?!

Kutlay Erk

Siyasette, temeli aslında ‘halk dalkavukluğu’ olan ama ‘Popülizm’  diye bilinen olgu sadece Kuzey Kıbrıs’a özge değildir; dünyada ‘demokratik seçimler’ yapılan birçok ülkede son zamanlarda yaygın örnekleri görülmektedir.

Son dönemlerin en çarpıcı örneklerinden biri Yunanistan’dan, SYRİZA ve Başkanı Çipras… Bir seçime girdi, radikal program ve söylem ve vaatleri aslında ekonomik krizden mağdur olan kitlelerin duymak istedikleri ama kendilerinin de yapamayacakları idi, bunu biliyorlardı ama sırf seçim kazanmak için “gökyüzü sınır” diyerek atıp – tuttular. Strateji belli idi, popülizm yaparak mevcut güçlü partileri seçimde yenmek, iktidara gelmek, vaatlerini yerine getirmeyi denemek, olmayınca da suçu başkasına atmak… Öyle bir hava yarattılar ki, yaşayan efsane oldular bir anda, Kuzey Kıbrıs’ta bile müritleri çıktı… Seçimi kazandılar, ne methiyeler düzüldü onlar ve başkanları için… Yere göğe sığmadılar, AB şimdi haddini bilecekti… Siyasi romantik ve duygusal hava onlardan yana idi ama gerçekler yerli yerinde duruyordu, havaları gerçekleri dağıtamadı. AB ile gene ‘halk dalkavukluğu’ stratejisi ile bilek güreşi denediler, yenildiler ve AB’nin diğer Yunan hükümetlerine verdiği programı, bazı kozmetik değişiklikle uygulamak zorunda kaldılar. SYRIZA AB’yi suçladı, hem ağladı hem gitti. Yunan halkı ise, hem ağlayıp hem bekliyor; hıncını ilk seçimde alacak…

Çipras, durumun farkında, yurt içinde söyledikleri prim yapmıyor artık; şansını Avrupa Konseyi’nde denemeye kalktı… Artık güven vermeyen ve sürdürülemez bir AB oluştuğunu, bunu aşmak için AB’nin kurucu ilkeleri olan dayanışma – demokrasi – sosyal şartlar bağlamında, toplumsal ve sosyal mutabakatlardan yararlanmasını, AB’nin yüzünü finans çevrelerine değil emeğiyle geçinenlere çevirmesini öneriyor. Çipras, uygulanan sıkı para politikaları sonucunda yaratılan yirmi milyon mağdur işsiz ve az sayıda mağrur aşırı zengin ile Neo-liberalizmin iflas ettiğini, sonucunda da milliyetçiliğin, aşırıcılığın, ırkçılığın hortladığını söyledi, Doğrudur, haklıdır ama kendileri halk adına ama gerçekçi olmayan ve ayağı yere basmayan popülist programlarla kitleleri o kadar kandırdılar ki, şimdi onun doğrularına güvenen de yok. Sosyalist programları kitleler şüphe ile dinliyor. Yani halk dalkavukluğu ile seçim kazanmak marifet değilmiş…

Yunanistan’ın SYRİZA’sı İspanya’da PODEMOS’u tetikledi… Aynı taktikle, popülizmde ‘gökyüzü sınırdır’ diyerek dağıttığı vaatlerle girdiği Aralık 2015 seçimlerinde bu parti 71 milletvekili çıkararak, geleneksel İspanyol partileriyle birlikte meclise giren dört partiden biri oldu. PODEMOS kurulacak hükümette öyle ya da böyle yer almak için ısrarla hırs ve inat etti, bakanlık hesapları ile sistemi kilitledi; onların seçim başarısının hazımsızlığı nedeniyle hükümet kurulamadı. Geçen ay yeniden seçime gidildi ve Birleşik Sol ile ittifak yapmak bile onların yenilmesini engelleyemedi… İspanyol İşçi Partisi PSOE de dahil sol muhalefet hükümet kurmakta PODEMOS nedeniyle başarısız olunca, yolsuzluk şampiyonu merkez sağ Halk Partisi (PP), ikinci seçimde daha önce kaybettiği vekillikleri de kazandı. Halkın zararına yasalar çıkarak iktidarını siyasi kriz döneminde de sürdüren PP, şimdi koalisyon ortağı arıyor. PSOE tereddütte, ‘Büyük Koalisyon’un kendi intiharı olacağını, tabanını bu ortaklıktan daha fazla rahatsız edecek başka bir şey olmadığını biliyor. Hükümet kurulamazsa üçüncü defa seçime gidilecek… PODEMOS’un seçim kazanma hırsının yarattığı sürecin gene sol tarafından denetim altına alınmaması halinde, üçüncü seçim sol için yıkım, PP için de hiçbir şey söylemeden mutlak galibiyet olacaktır. Yani halk dalkavukluğu ile seçim kazanmak marifet değilmiş…

İngiliz Muhafazakar Parti, İngiliz halkının AB ile ilgili endişelerini son iki seçimde ‘halk dalkavukluğu’ stratejisi ile kullandı. Ancak, ikinci seçimi kazanabilmek için, AB’de kalıp kalmama konusunda kesin referandum sözü verdi. Bu söz seçimlerde çok etkili oldu ve kendilerinin bile hayal edemediği başarıyı kazandılar… AB üyeliğini referanduma koymayı geçen dönem savsaklayabildiler ama bu dönem öylesine bir söz verdiler ki savsaklamak olanaksızdı. İngiliz Başbakan Cameron, seçimi kazanmak için kazdığı çukura düştü, referandumu yaptı, AB’den çıkış az farkla da olsa kazanınca, ülkesini ve AB’yi belirsizliğe, kendini de siyasi meftalığa soktu… Şimdi uğraşsın başkaları, onun seçim kazanmak için verdiği öngörüsüz vaatlerinin yarattığı karışıklığı toparlamaya… Yani halk dalkavukluğu ile seçim kazanmak marifet değilmiş…

Kuzey Kıbrıs’tan örnek mi?! 2009 seçimleri, UBP ve Eroğlu… Hiçbir şey söylemediler, ‘gökyüzü sınırdır’ vaatlerini sendikalara yazılı verdiler… 26 milletvekili kazandılar, tek başına hükümet oldular, Eroğlu Cumhurbaşkanı bile oldu, sonra parti içi kargaşa, vaatler havada kaldı… Sonunda durumu erken genel seçim pakladı… UBP, 14 milletvekili ile geldi meclise… Başka örnekler de olabilir… Yani halk dalkavukluğu ile seçim kazanmak marifet değilmiş…   

Marifet nerde?!. Siyasi ideoloji ne olursa olsun, kitlelere ideoloji kapsamında ama gerçekçi vaatler vermek gerek. Siyaset doğru bildiğini ve bildiği doğruyu söyleyip vaat etmeli. Seçim odaklı abartılı popülist vaatlerden kaçınmalı. Sosyo-ekonomik ve sosyo-politik sorun ve sıkıntıları aşmak için siyaset kitlelere ‘Değişim’ diyorsa, ‘Devrim’ diyorsa, ne kastettiğini de söylemeli, güven vermeli. Seçim seçmenlerle kazanılır, sokak desteklerse başarı sürdürülebilir olur. Dolayısıyla, seçimi kazanınca mücadeleyi mecliste görmek ve oraya yoğunlaşmak, başarıyı sürdürmüyor, başarı için sokak desteği alınmalıdır. Sokak desteği de kitlelerin desteğidir, seçimde destek veren vermeyen tüm kitlelerin desteğidir. Ve sokağın meclisteki sesi olan siyasi hareket başarısını sürdürebilir. 1998 seçimlerinde ağır bir yenilgi alan CTP, ilerleyen günlerde sokağın meclisteki sesi olduğu için 2003 ve 2005 erken genel seçimlerinde üstün başarı sağladı… 

Dünyada demokratik seçimlerde siyasetin popülist stratejiler ile söz vererek seçim kazanması zor değil, maharet hiç değil… Önemli olan sonrasıdır… Önünü göremeyen, gerçekçi siyasi risk analizi yapamayan siyasetçiler ve partiler, verdikleri sözün neye mal olacağını bilemeyen siyasetçiler ve partiler, anlık başarı sağlayıp ‘efsane’ kesilebilir ama yaşamın gerçekleri kısa sürede onların ülkelerini belirsizliğe sokup, halkı perişan ediyor…

Kendileri de kaybeder ama kaç yazar?!. Olan, Yunanistan’da, İspanya’da, Birleşik Krallık’ta olduğu gibi halkalara oluyor. Yani halk dalkavukluğu ile seçim kazanmak marifet değilmiş…