Tufan Erhürman
Siyasette de, sanatta da, avangart, yani öncü olan, yerleşik normları, akımları ret, hatta inkar eden ve “yeni”yi yaratma iddiasıyla ortaya çıkan kim olursa olsun ilgimi çekmiştir her zaman. Bununla birlikte avangart ile zıpçıktıyı birbirine karıştırmamak gerekir.
Herkes için öyle midir bilmem ama benim için avangart, geçmiştekini enine boyuna okuduktan, öğrendikten, tartıştıktan ve eleştirdikten sonra “yeni”yi yaratmaya koyulandır. Zıpçıktı ise bunların herhangi birini yapma ihtiyacı duymaz. Onun için, geçmişteki, bilmeye, okumaya, öğrenmeye ve tartışmaya değmeyendir. O geride kalmıştır ve ona zaman ayırmanın manası yoktur. Zıpçıktı, her şeyin kendisiyle birlikte sıfırdan başladığını, tarihin, bundan sonra, Z.Ö (Zıpçıktıdan Önce) ve Z.S (Zıpçıktıdan sonra) olarak ikiye ayrılacağını düşünür. Onun kendini peygamber gibi gördüğünü ileri sürmek bile eksik kalacaktır çünkü peygamberler dahi kendilerininkinden önceki inanışları tartışmadan reddetmek gibi bir girişimde bulunmamışlardır.
Avangart ile zıpçıktı arasındaki ayrımı en açık biçimde ortaya koyanlardan biri Tolstoy’dur. Yazar, Anna Karenina’da, yan kahramanlarından Goleşniçef’e şunları söyletir: “Eskiden bozuk düşünceli dediğimiz kimseler çoğu zaman dinin, yasaların, ahlak kurallarının öngördüğü biçimde öğrenim görmüş, kendi mücadelesiyle, emek vererek bozuk düşünceye varmış insanlardan çıkardı. Oysa günümüzde yeni bir tip bozuk düşünceli çıkmıştır ortaya. Bunlar, ahlak kurallarından, dinden, bu konularda söz sahiplerinin görüşlerinden habersiz, her şeyi yadsıyan düşüncelerle yetiştirilmiş yabanilerdir”.*
Görüldüğü gibi, Goleşniçef’e göre geleneği reddedenler “bozuk düşünceli”lerdir. Ancak o, bunlar arasında bir ayrım yapmaktadır. Birinci grupta, “eski”yi, geleneği, genel kabul görmüş olanı dibine kadar öğrendikten sonra, ona karşı çıkan, onunla mücadele eden ve “yeni”yi onun eleştirisi üzerine kuran insanlar vardır. Oysa ikinci gruptakiler, bunlardan haberdar olmayı daha gereksiz görmektedirler. Kendilerinden önce ne varsa hepsini yadsımakta, zamanı kendileriyle başlatmaktadırlar.
Şöyle devam eder Goleşniçef: “Bildiğiniz gibi, eskiden kültürlü olmak isteyen bir insan, tutalım bir Fransız, bütün klasikleri okumaya başlardı. Din bilginlerini, trajedi yazarlarını, tarihçileri, filozofları… Bu iş için adamı nasıl bir zihin çalışmasının beklediğini anlıyorsunuz kuşkusuz! Ama günümüzün bozuk düşüncesi doğrudan doğruya inkârcı edebiyata dalmış, bu edebiyatı her şeyiyle benimsemiştir hemencecik. Tamamdır artık her şey.
Dahası var, bu bozuk düşünceli, bundan yirmi yıl önce bu edebiyatta büyüklerin sözleriyle, yüzyıllar boyu kökleşmiş görüşleriyle bir çatışmayı bulurdu. Bu çatışmadan, ortada bir şeyin olduğunu anlardı. Oysa şimdi, kökleşmiş görüşleri tartışmaya değmeyecek kadar değersiz sayan, açık açık ‘evolution (gelişme) ve yaşama savaşıdır var olan, hepsi o kadar’ diyen bir edebiyat içinde bulmuştur kendini”**
Goleşniçef’in görüşleri Bağdatlı Rûhî’nin beyitini hatırlatır bana:
“Göz zâhidi kim sâhib-i irşâd olayım der
Dün mektebe vardı bugün üstâd olayım der.”***
Zıpçıktılar aynen böyledirler işte. Onlar için kendilerinden öncesinde bilinmesi gereken hiçbir şey yoktur. Ustaların yazdıklarını okumayı, öğrenmeyi, tartışmayı ve eleştirmeyi zül addederler. Mektebe geldiklerinin ertesi günü kendilerinden başka usta tanımamaya başlarlar.
Memleketimiz de bayağı mümbit bir arazidir avangart gibi görünüp zıpçıktı olanlar açısından. Klasikleri dahi okumadan romancı olanlardan tutun da, şiir okumayı sevmeyen şairlere, eski ressamlara burun kıvıran çizerlere, Marks’ı, Lenin’i, Gramsci’yi falan bilmeden solda yenilik peşinde koşanlara kadar sürüsüne bereket zıpçıktıların.
Gelin görün ki bu bereket hiçbir şey kazandırmıyor memlekete. Zıp çıkarak siyasette ya da sanatta yenilik vaat edenin, iddialarının aksine, bir değişimi ya da gelişimi gerçekleştirmesi maalesef mümkün değil. Bir şeyi değiştirmek ya da geliştirmek için önce onun ne olduğunu bilmek farzdır. Bilmenin yolu ise emek harcamak, okumak, düşünmek, tartışmak, eleştirmektir. Hiç emek harcamadan her şeye sahip olanların işgali altında olan bir yerde, avangartlığın değil zıpçıktılığın rağbet görmesine herhalde şaşmamak gerekir.
***
* Lev Tolstoy, Anna Karenina, çev. Ergin Altay, İstanbul, İletişim Yayınları, 14. Baskı. 2012, s. 563.
**Tolstoy, s. 563.
***Aras, Susam ve Koçak şöyle çözümlerler Bağdatlı Rûhî’nin beyitini: “Zahide bakın ki irşad yani doğru yolu bulma bilgisine ulaşayım hevesine düşmüş, lakin daha dün mektebe geldi bugün üstatlık mertebesine ulaşayım istiyor”. Makbule Aras / Asuman Susam / Melike Koçak, 99 Beyit – Divan Şiirinden Beyitler ve Çözümlemeleri-, Can Yayınları, 2008.
Not: Aynı yazı 14 Ekim 2012’de Adres’te yayınlanmıştı.