Sosyalist ideolojiyi benimsemiş partilerin siyasi faaliyetlerindeki vizyonu ve misyonu, yurtlarının içinde bulunduğu sosyo- ekonomik ve sosyo-politik yapıyı sosyalist ilkelere uygun olarak değiştirerek, dönüştürerek halklarını mutlu ve müreffeh bir geleceğe taşımaktır. Dolayısıyla onlar devrimci ve ilerici oluyor.
Onlardan beklenen, dünyadaki tüm gelişmeleri yakından izlemek, üretim ilişkilerinde teknolojinin yarattığı değişimleri irdelemek ve emeğin kuramında doğru konumlandırmak; emeğin kendi yarattığı değerden daha fazla pay alması için, zenginlik dağılımının sosyal adalet içinde dengeli olması için, dünya halklarının kardeşliği, dünya işçi sınıfının birliği ve dirliği için siyasetlerini devrimci tarz ile geliştirmektir.
1990’da Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkması, sosyalist ideolojiyi de ortadan kaldırmamıştır. Enternasyonalist dünya siyaseti için ‘cami yıkıldı ama mihrap yerinde’ idi… CTP de bu dönemde kendi siyasi programını yeniden yazdı, 1993 yılında yapılan erken genel seçimlere Yeşil Kitap diye bilinen bu yenilenmiş programla girdi; başarılı bir sonuçla çıktı ve 1994’te kurulan koalisyon hükümetinde küçük ortak olarak yer aldı. Yeşil Kitabı benimsememiş kadrolar vardı, CTP’nin hükümette olmasından mutlu olmayan kadrolar da vardı; ideolojik iç tartışmalar oldu, kimi kadrolar partiden ayrıldı. Onlara göre CTP değişti ve gene onlara göre yeni bir CTP vardı artık… CTP yönetim organları ise ‘yeni’ olma iddiasında bulunmadı. Onlar, dünyanın siyasi konjenktüründeki değişimleri yorumlayarak ve dünya siyasetini okuyarak, çağdaş – demokratik - özgürlükçü – sosyalist bir siyasi programı Kıbrıs ve bölge gerçeklerinde oluşturmuştu. Örneğin,CTP bu programında Kıbrıs’ın AB üyeliğini desteklemeyi kabul etmişti. O günlerde AB’yi ‘Kapitalist Kulüp’ diye şeytanlaştıran AKEL ise CTP’yi sosyalist değerlerden sapmak ve kapitalist kulübe katılmak istemekle suçlamıştı. Ne garip bir tecellidir ki, Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını bizzat AKEL’li Hristofias yaptı… Siyaset, geleceği okuyabilmek çok önemlidir…
Aynı dönemde ‘Yeni İşçi Partisi’ sloganı ile Tony Blair İngiliz İşçi Partisi önderliğine seçildi. Partisi, Muhafazakar Parti’ye sürekli yeniliyordu ve partisini yenileme sözü verdiğinde, odağında Parti’ye hakim olan sendikalar vardı. Parti’nin mali kaynaklarını besleyen sendikalar, Parti siyasetlerini de belirler duruma gelmiş, Muhafazakar Parti hükümetine karşı yaptıkları grevlerle halkta oluşan tepkiyi de Muhafazakar Başbakan Thatcher İşçi Partisi’nin adresine gönderebilmişti. Dolayısıyla Blair ‘Yeni İşçi Partisi’ kavramı ile çıktığı yolda, ‘miras reddi’ yaparak, imajı yıpranan sendikaların Parti’ye hakimiyetini sonlandırdı. Sonuçta Blair ‘Yeni İşçi Partisi’nin on yıl iktidarda kalacağı bir sonucu başardı ama onun döneminde İngiltere dünya emperyalizminin bazı coğrafyalarda çıkarttığı krizlerde ‘silahlı vurucu güç’ görevlisi oldu. Yani ‘Yeni İşçi Partisi’ gerçekten ‘yeni’ idi, eskiden farklı idi, emperyalizmin emrinde silahlı güç idi… Sonunda seçimlerde yenildi… On yıldan beri seçim kazanmak için çabalıyorlar…Blair’in ‘Yeni’ kavramını sürdüren liderler parti içinde yenildi, sendikaların desteği ile seçilen Ed Milliband da eskiyi getiremedi, Parti liderliğine şaka gibi seçilen Jeremy Corbyn de sosyalist ilkelere bağlılığı ile eski İşçi Partisi’ni yaratmaya çalışıyor, henüz belirgin bir başarısı yok, Parti içi didişmeler devam…
CTP ve İngiliz İşçi Partisi’nin aynı dönemde yaşadıkları değişimlerde temel bir fark vardı; CTP, ideolojik mihrabı koruyarak, programını dünya siyasetinin yeni iklimine göre yeniliyordu; reddedeceği bir miras yoktu, geçmişiyle gurur duyuyordu. Dolayısıyla ‘Yeni CTP’ kavramını kullanacak bir durum yoktu. İngiliz İşçi Partisi ise, sendikaların hakim olduğu geçmişini geride bırakmak, o mirası reddederek yeni bir İşçi Partisi yaratmak istiyordu.
Bu ‘hikayeler’in şimdi anlatılması ve yorumlanması nerden icap etti?!. Bir süreden beri CTP’de yaşanan iç tartışmalar Parti yönetiminde üst üste değişimler getirdi, kurtarıcı Mesih’ler ile çareler arandı. Yakında kurultay var ve parti başkanı yeniden değişecek, elbette yeni kadolar Parti yönetiminde görev alacak; yani bir yenilenme olacak. Ancak bu gelişmeyi ‘Yeni CTP’ ile ifade etmek, ardından bir şeylerin değiştirilerek ‘yeni’ olacağı algısını yaratıyor. CTP’de, İngiliz İşçi Partisi’nde olduğu gibi sendikaların hakimiyeti de olmadığına göre, bu ‘yeni’ sıfatı Parti programında önemli değişimlere gidilebileceği algısını yaratmaktadır. Endişe, CTP’nin son hükümeti döneminde Türkiye’nin ısrarla bastırdığı tüm özelleştirme taleplerine uyumlu bir program değişiminin yapılması olasılığıdır, bu da ideolojik bir değişiklik olacaktır. Endişe, ‘Yeni İşçi Partisi’nin hükümetleri emperyalizmin emrinde bir güç olmuştu; ‘Yeni CTP’nin hükümetlerinin de Türkiye’nin emrinde bir güç olmasıdır.
CTP’nin tarihinde, eğrileri – doğruları, günahları - sevapları var ama utanacak hiçbir şeyi yoktur. CTP’nin geçmişinde reddedeceği bir mirası da yoktur. CTP’nin tarihini ‘eski ve yeni’ diye iki ayrı bölüme ayırmanın maddi zemini de yoktur; velev ki ideolojik değişim için zemin arayışı olsun… Buna inanmak da zor zanaat… Hade vesvese olsun…