7 Ocak 2018’de yapılan erken genel seçimde meclisin toplam elli milletvekilinin altı siyasi partiye dağılması siyasi istikrarsızlıklar yaşanacağının habercisi idi. UBP’nin parti içi sıkıntıları da istikrarsızlığı artıracak unsur olarak öngörülebiliyordu. Nitekim de öyle oldu. Türkiye’nin KKTC’nin içişlerine bu denli karışacağı da o denli hesapta yoktu…
Üç yıldan beri Kuzey Kıbrıs halkı siyasi yönetimler yönünden rahat yüzü görmedi, önünü görebileceği bir süreç yaşayamadı. Dörtlü koalisyon kuruldu, hemen ardından bozuluyor söylentileri… Bu hükümeti benimsemeyen TC imzaladığı protokellere rağmen mali desteği vermedi, üstüne üstlük de her türlüsünden engeli hükümetin önüne dizdi. Dörtlü Koalisyon Hükümeti on dört ay dayandı ve bozuldu; geride bıraktığı iz ise Kuzey Kıbrıs ekonomisi için bir kanıttı: “Kıbrıslı Türkler ekonomik olarak kendi kendine yetebilir.” Türkiye hükümetlerinin nefret ettiği bir Kıbrıslı Türk duruşu; dolayısıyla, siyasi istikrarsızlığı besleyip, kışkırtıp bu iddiada olan KKTC hükümetini işbirlikçileri ile düşürdüler… İlk defaları da değildi bu…
Yeni hükümet kuruldu, hesapta TC Hükümeti para musluklarını açacaktı ve ekonomi istikrarlı şekilde büyüyecekti. Reklamlar böyle idi; protokoller ve vaatler gırla… Musluğun deposu boş; ne sızabilmişse o geldi ve neticede o hükümet de yıklıdı; geride bıraktığı iz ise Kuzey Kıbrıs ekonomisi ve halkı için Türkiye hükümetlerinin sevdiği bir kanıttı: “Tehlike geçti; Kıbrıslı Türkler yeniden her yönüyle Türkiye’ye göbekten bağlı”. Cumhurbaşkanlığı seçimine doğrudan müdahale ile bu bağı kemikleştirmek istediler, UBP’nin kurultayına da müdahale ederek kemiği etlendirmek istediler… UBP’ye bir azınlık hükümeti kurdurdular, parti başkanlığı makamını da doldurdular… İş Meclis Başkanı’nı seçmeye gelince ne kemik ne de et fayda etmedi; halen bir başkan seçilemedi… Ve Başbakan “Buyurun erken genel seçime” dedi. Zaten kurduğu hükümet Ekim 2021’de erken seçimi programlamıştı ama siyasi istikrarsızlık o kadar büyüdü ki, Başbakan da gına getirdi ve “Size söylerim muhalefet milletvekilleri, siz anlayın hükümete güven oyu veren vekillerim” demeye getirdi erken erken genel seçimi konuşunca… Henüz bu konuda bir seçim tarihi konuşulmuyor pek ama en erken Nisan, en geç Haziran olarak mırıldanıyor siyasi kulisler…
Ekonomi yapısı ve yapılanması konuşulduğunda, siyasi istikrar ile birlikte değerlendirilir. Hükümetlerin uzun ömürlü olması çok iyi olur ama en azından ekonomi ile alınan kararların değişen hükümetler tarafında sürdürülmesi murat edilir. Pazar faaliyetlerinin artışı tüketicinin satın alma gücünün artışı ile olasıdır; böyle olunca da pazara sunulan mal ve hizmetlerin üretimi, temini, tedariği zincirleri de birbirlerini destekleyerek artar. Siyasetin ekonomi yönetiminin istikrarlı kararları pazar faaliyetlerinin önemli unsuru olan sermaye kesiminin önünü görebilmesine ve sermaye birikimlerini pazara daha fazla mal ve hizmet sunmak için yatırımlara yönlendirmesine cesaret verir. Pazar faaliyetlerinin anahtarı olan tüketiciler de siyasi yönetimlerdeki istikrarlı süreçler nedeniyle satın alma gücünün artarak devam edeceğine inanır ve harcamalarında kasılmaz…
Ocak 2018’den beri sağ siyasi partiler ve onların dayanağı Türkiye hükümeti nedeniyle siyasi istikrarsızlık Kuzey Kıbrıs’ı mesken tuttu; ekonominin mal ve hizmet üreten ve tüketen unsurları bu istikrarsızlık içinde yatırımında ve tüketiminde, yani pazar faaliyeterinde bulunmaktan kaçınır oldu. Denilebilir ki, Covid19’un hiç mi suçu yok?! Etkisi var ama kendini bir yıl önce gösterdi, önceki iki yıl KKTC ekonomisi yükselişte miydi?! Hayır. Yere düşene bir de Covid19 vurdu… Vurmasa idi KKTC ekonomisi ayağa kalkacak mıydı?! Siyasi istikrarsızlıklar sürdüğü sürece hayır. Yaşanan pandemi krizi ekonomik krizi daha da derinleştirmiştir, kesin… İşsizlik zaten vardı, daha da arttı… TL değer kaybediyordu, sürdü… Üniversitelere gelen yeni öğrenci sayısında, yabancıların taşınmaz mal alımında, kumar turizmi dışında normal turizm gelirlerinde mutsuzluk vardı; pandemi bunları kabusa çevirdi. Güney Kıbrıs’tan gelen Kuzey Kıbrıs pazarı müşterileri vardı, pandemi bunları da sıfırladı. Hepsi de kabul; ancak siyasi istikrar olsaydı ve kararlarda istikrar da olabilseydi bu sonuçlar bu kadar dramatik boyuta ulaşmazdı. Bugün hala üniversitelerin yüz-yüze eğitiminde siyaset karar alamıyor, hangi önlemlerle bunu başarabileceğini dahi konuşmuyor; rivayetler muhtelif. Yurtdışından girişlerde sürdürülebilir etkin denetimi kurgulayamamış hükümet, turizm sektörü can çekişiyor; çelişen öneriler konuşuluyor. Kumarbazlar geliyor ama onların ülkenin pazar faaliyetlerine katılımı ve katma değer yaratımı nerdeyse sıfır… İç borçlanmada cesur ve istikrarlı adım atarak pazar faaliyetlerini tetikleme konusunda bir siyasi kararlılık yok. Dün dediği ile bugün yaptığı bile çelişen bir hükümet var şu anda, bütçe tasarısını bile kendi içinde istişare etmemiş ve meclis komisyonunda maliye bakanlığının bilgisi dışında bütçe sunan bakanlıklar var…
Sözün kısası, pandemi de ama Kuzey Kıbrıs ekonomisini bitiren siyasi istikrarsızlıktır. Ve bir erken erken genel seçime gidilmesi söz konusu… İstikrarsızlık daha da artacak… Ancak, çözüm bu seçimle mümkün olabilir… Hele ki “Ekonomik olarak kendi ayaklarımızın üstünde durabiliriz” diyen siyasetlerin mecliste hakim olması, siyasi istikrarı Türkiye hükümetine rağmen mümkün kılabilir. Bu erken erken genel seçim konusu Kuzey Kıbrıs’ta yaşanan siyasi istikrarsızlıklar için ‘Ehven-i şer’dir. Mevcut siyasi istikrarsızlıkların devamı ise ekonomiyi tedavi edemeyecektir.
Ekonominin içindeki halleri tümden pandemiye yüklemek, doğruları gözden kaçırmak olacak.