Konjonktürel gerekçeler ne olursa olsun, Kıbrıs'a kalıcı bir barış anlaşması getirmek bu topraklarda yaşayanlara ve gelecekte yaşayacak nesillere verilebilecek en büyük hediyedir.
Umutlu olup olmamak değil mesele...
Bu koşullarda umutlu olmak da, umutsuzluk da verilere dayalı değil zaten...
Akdenizliyiz.
Erken heyecanlanıyoruz.
Adalıyız.
Deniz gibi köpürüyoruz.
Kıbrıslıyız.
Hemen sakinleşiveriyoruz sonra...
Umutlarımı da umutsuzluklarımız da hissi çoğu zaman...
Ve zaten mesele o değil.
Mesele bu adaya sahip çıkmak.
Geleceğe iyi bir miras bırakabilmek.
Liderlerin masa başında ne bulacağını bilmiyoruz.
Garantörlerin ne buyuracağını bilmiyoruz.
Büyük güçlerin bölge ve adamız hakkında neler planladığını bilmiyoruz.
Ama bildiklerimiz de var.
En önemlisi de şu: Bu memleket bizim!..
Başkalarının değil.
Ne Amerika'nın...
Ne Rusya'nın...
Ne İngiltere'nin...
Ne Yunanistan'ın...
Ne Türkiye'nin...
* * *
Kıbrıs'a dışarıdan bulunacak bir çözümü bekleye bekleye başımıza gelmeyen kalmadı.
2003-2004 dönemini saymazsak, 'kendi kaderimizi belirlemek' için hiç de kılımızı kıpırdatmadık.
Rumların 'İngiliz'den kurtulmak için' hedefledikleri Enosis de, Türklerin Taksim tezi de soğuk savaşın ve yükselen Yunan ve Türk milliyetçiliğinin hedefiydi.
Her ikisi de gerçekleşmedi zaten.
Ama ada bölünmekten de kurtulamadı.
2016'ya geldik, Kıbrıs hala bölünmüş durumda...
Oysa son 30 yılda dünyada çok şey değişti.
Bir biz değişemedik.
Çünkü hep bekledik.
Birileri bize altın tepside çözüm getirecek diye...
Barış güvercini omzumuza konacak, gagasında zeytin dalıyla diye...
Oysa hikaye!..
* * *
Bu yüzden sokağa çıkmalı Kıbrıslılar artık...
Liderlerden ne haber geleceğini merak etmek yerine, barış iradesini dünyaya duyurabilmeli bu adanın insanı...
'Mont Pelerin'den ne çıkacak' sorusunun önüne geçmeli, mesela bu akşam Taksim Sahası'ndaki kalabalığım sayısı ve coşkusu...
BM'den yapılacak açıklamadan önemli olmalı, ara bölgede okunacak ortak mesajın içeriği...
Kendi ellerimize almazsak eğer kaderimizi, sonundan emin olamayacağız hiç...
Ve bir hayal kırıklığı, bir hüsran daha kaldırmaz artık bu yürekler...
Liderlere, siyasilere, konjonktüre ve çıkar dengelerine bırakırsak bu işi, incir ipi gibi uzar gider yine...
Tuzu kuru çoğunun.
Gailesi tutmayacak kimsenin Kıbrıs'ta çözüm olmadı diye...
Üç gün sonra başbaşayız yine, kendi kendimizle...
Çözümsüzlük koşullarında çocuklara 'gelmeyin' diyeceğiz sadece...
'Gidin ve gelmeyin bu adaya…'
Bunu demek çok acı.
Dememek için...
Demek zorunda kalmamak için...
Çözmeliyiz.
Halk olarak, biz...
Liderlerin 'son şansı' belki bu...
Halkların ise değil.
Son sözü o söyleyecek.
Bir gün mutlaka...
Haydi meydana!..
Çağırdı çünkü...